11 Şubat 2010 Perşembe

‘ÇEVRE’ SORUNU ÜZERİNE!

“Yalnız bilmek yetmez uygulamak ta gerek,
Yalnız istemek yetmez, yapmakta gerek.”
GOETHE

1972 yılında Stockholm’de ortaya konulan “Çevre” kavramı, daha sonraki yıllarda evrim geçirerek günümüze, ondan da ötesi gelecekte de devam edecek bir süreci başlatır.
Geçmişte tanımlanan, günümüzde, değer bulan gelecekte de önemini kaybetmeyecek; İnsanlık ve dünya var oldukça “Çevre ve Çevre Sorunu” sürekli gündemi oluşturacaktır.
Tarım toplumu çerçevesinde ‘çevre’nin çok sorun yaşamadığı, Sanayi toplumuna geçişle sorunlar ortaya çıkar. Bu sorun yıllarca görünmez olarak devam ederken insan ve toplum sağlığı üzerindeki tehlikeler yaşanarak görüldüğünde; “zararın neresinden dönersek kardır” denilerek ‘çevre’nin önemini algılıyoruz.
Tabiki sanayileşmeyi gerçekleştiren ileri toplumlar, öncelikle kendi İnsanlarının ve Toplumlarının geleceğini düşünerek, eskiyen sanayii, sanayi atıklarını diğer gelişmekte olan veya geri kalmış ülkelere borç, hibe ya da yardım adıyla transfer ediyor. Kendi ülkelerinde oluşturacakları üretimi tamamen plan/proje şekline dönüştürerek, üretimin beyinsel/ fikirsel bölümünü esas almayı öne çıkarmışlardır.
Üretimin diğer aşamaları işgücü, hammadde, imalat, deneme ve ürün aşamalarını başka ülkelere kaydırmışlar. Böylece çevre sorununu, Sanayi ve Teknolojinin getirmiş olduğu atıkları, zararları kendi yaşam çevrelerinden başka yerlere-uzaklara çevirmişlerdir. Bu da akıllı/zeki insanların başkalarını yönetmesi, yönlendirmesi ile eş değerdir.
Bizim gibi ülkeler zaten yoğun sorunlarla baş ediyor: Ekonomik, sosyal, kültürel, eğitim, işsizlik, sağlık, trafik, terör ve diğerleri… Bu sorunların yanında çevre ikinci plana hatta daha gerilere atılıyor, hatta görünmüyor bile.
Neden mi? İnsan olarak, toplum olarak kendimizi değer bulmuyoruz, önemsemiyoruz. Bir koşturmacadır gidiyor, kendi yaşadığımız yeri, mekanı ve önünü her gün süpürüp sorunu kendimizden uzaklaştırıyoruz. Aslında sorunları süpürerek, onlardan uzaklaşıp kaçıyoruz. Problemi çözmek yerine onun bir parçası olup, onunla birlikte yaşamaya devam ediyoruz.
Sokağa tükürüyoruz, çöp döküyoruz. Say say bitmez… Fakat bunların yapmış olduğu tahribat, eğitim ve kültürümüzü kökleştirmememize dönüşüyor. Bu da; göçebe toplum yapısının yerleşik topluma ve kültüre dönüşemediğinin göstergesi oluyor.
Halen yurdumuzun Doğusundan-Kuzeyinden, Batı ve Güney bölgelerimize göç devam ediyor. Sürekli oynayan, gezen bir nüfus var ülkemizde.
Yüzyıllar öncesi Orta Asya’dan ayrılan Türkler dünyanın belirli bölgelerine dağılarak yeni yurtlar edinmişler, günümüz dünyasında Anadolu’yu yurt edinmeler 1000 yılı bulsa da yerleşik kültüre tam tamına geçememişiz.
Örnek verecek olursam; Erzurum Atatürk Üniversitesinde Çevre Sorunları Araştırma Merkezi 1978 yılında kurulmasına rağmen bu güne kadar toplum üzerinde etkili olamamış, toplum yeniliklere, değişikliklere, gelişmeye kapalı yaşamaya devam ede gelmiştir. Bunun gibi diğer üniversitelerimizde de bu tür bilimsel çalışmalar yapılmasına rağmen toplumla bütünleşme sağlanamamış, elde edilen değerler, bilgiler, kazanımlar toplum yaşamına yansıtılamamış, pratiğe dönüştürülememiştir. Kısacası, bireylerin özelinde tüm toplumu ve gelecekte bu topraklarda yaşayacak bizden sonraki nesilleri yakından ilgilendirmesine rağmen hayatın kendisine uygulanamamıştır.
Günümüzde “Çevre Kanunu” olmasına rağmen, uygulanması istenilen düzeyde işlerlik kazanmamış, tıpkı geçmişteki sigara yasağı ile ilgili çıkarılan kanun gibi, taşıt kanunu gibi etkisiz kalmıştır.
Bu şunu gösteriyor, yapılan çalışma ve eğitim topluma- toplum yaşamına dönüşmüyor, havada kalıyor.
Eğitim, topluma; yasalar-kurallar, insanların uygulamasına; çalışmalar ise, üretime dönüşmüyor.
Uygulanamayan, sonuç alınamayan eğitim, çalışmalar ve yasalar, şu gerçeği bize gösteriyor:
Bizler toplum olarak kendi kendimizi kandırmaktan öte, bireysel hobilerimizi tatmin ötesinde bir adım ileriye gidemiyoruz. Tabi ki konuşma aşamasında herkes bir şeyler söylüyor, söylerde! Konuşmayı, beyanat vermeyi çok seven bir toplumuz.
Konuşuyoruz ama kimse bir şey anlamıyor, almıyor!
Kısacası, toplumun tüm katmanları çevre sorununun çözümüne katılmadıkça;
Umudumuz, bizden sonraki nesillerin bu konuda daha duyarlı olmaları, bizlerin gerçekleştiremediklerini gerçekleştirmeleri şeklinde olacaktır. Ekim-2002 / ERZURUM

Remzi KOÇÖZ

Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz