Avrupa Tarihine Genel Bakış
Kültür
Tarihinin beşiği, evrensel değerlerin potası, uzun süre dünyanın, merkezi
olmasını sağlayacak buluşların sahibi olmuş eski dünya; inançları, siyasi
fikirleriyle, teknolojisiyle sınırlarının çok ötesini de etkilemiştir. Tarihin,
gelip-geçen imparatorlukların ve türlü milliyetlerin etkisi doğrultusunda
çizdiği sınırlarıyla Avrupa, bir coğrafya konusu olmaktan öte, tarihin bir
ürünüdür.
MÖ l000 yılın
başında Avrupa sırayla Slavlar,
Keltler, Germenler, Etrüksler, İtalyanlar, Yunanlar tarafından işgal
edilmiştir.
MS I. yy’da
Roma’nın hakimiyeti İngiltere’nin kuzeyinden Fırat Havzasına kadar bütün Avrupa
ve Asya’yı hatta Kuzey Afrika’yı topraklarına kattı. V. yüzyılda da yıkıldı.
VI, VII, VIII.
yy’ların sarsıntıları sonucu içlerine kapanmaya itti.
XI, XII. yy’da
Müslümanların işgallerini sona erdirerek, eski topraklarını geri aldılar.
XIV. yy’dan XX. yy’a kadar Avrupa bitip tükenmek
bilmeyen savaşlara sahne oldu.
(Orta
Avrupa yüzyıllardır Slav yayılmasıyla-Alman yayılması, Hıristiyan
ülkelerle-Türk akınlarının karşılaştığı bir yerdir.) 1300’lü yıllardan sonra çıkan
anlaşmazlıkların temelini Din olgusu
oluşturuyordu. Papalığın ve kilisenin itibarını kaybetmesi yüzünden 300 yıl boyunca anlaşmazlık ve
sıkıntılar yaşandı. Dinde ve Kilisede
Reform fikri XVI. yy’da radikal bir şekil aldı. Avrupa kıtasını ikiye böldü. Kuzeydeki ülkeler Protestanlığı, Güneyde
kalanlar ise Katolikliği seçti.
XVII.yy’da Avrupa
çok belirgin bir kültürel kalkınmayla Rönesans’ı
gerçekleştirerek entelektüel, bilimsel, sanatsal canlılık yaşadı.
XVIII. yy. Aydınlanma dönemi, Avrupa’da büyük
bilimsel atılım ve eleştirisel aklın egemenliği sonucu 1789’da Fransa devrimi ve arkasından Napolyon dönemi eski monarşiler Avrupa’sını alt üst etti. ‘Cumhuriyet ve Demokrasi’ fikirleri
dünyaya yayılmaya başladı.
1760’larda I.Sanayi Devrimi, 1880’lerde de II.Sanayi Devrimi
yaşandı. Bu devrim eski gelişmiş ülkelerle yeni sanayileşen ülkeler arasındaki
gerginliği artırarak, 1914 yılında
I.Dünya Savaşını getirdi.
1917’de ABD itilaf
devletlerinin (Fransa, İngiltere, Rusya, Sırbistan) yanında savaşa girdi.
Rusya, Ekim devrimi sonrası çekildi. (Bolşevik
ihtilali ve Doğu Avrupa’daki gelişmeler yakın tarih açısından daha detaylı
olarak alt satırlarda ayrı bir başlık olarak ele alınacaktır.) ABD
desteğiyle İtilaf devletleri savaşın galibi oldular. İnsan kaybı ise 8 milyon ölü, bunun 2 milyona yakını Alman, 1.5 milyona
yakını Fransız, bir o kadar da sakat ve yaralı var.
I. Dünya Savaşı sonrası
kurulan demokrasiler güçsüz kalarak Totaliter
rejimler ön plana çıkarlar. Stalin-SSCB’de
Komünist Diktatörlük, Mussolini-İtalya’da
Faşist Diktatörlük, Hitler Almanya’da
Nazi Diktatörlüğü kurdular. Sonuç olarak Dünya II. Savaşını yine Avrupa
kıtasında yaşar. Savaşın
Bilançosu; l. Dünya Savaşının tam 4
katı, 35 milyon Avrupalı olmak üzere 50 milyon ölü, bunun 20 milyonu SSCB
vatandaşı. Avrupa ölçeğinde korkunç bir yıkım ve çok büyük maddi hasar da işin
cabasıydı. (6 milyonluk Yahudi
soykırımı da bu rakamlar içersinde yerini alır.) Sanayi üretimi yarı yarıya
düştü. Altyapılar tamamen yeniden inşa edilmeye ve büyük çapta onarılmaya
muhtaç hale gelmişti. Böyle bir felaket Avrupa’yı yoksullaştırmış iyice çaptan
düşmüş ve savaşta galip çıkan iki büyük gücün (ABD-SSCB) vesayetini kabul etmek zorunda kalmıştır.
1961’de inşa edilen Berlin duvarı
soğuk savaşı iyice yoğunlaştırmış Kruşçev
tarafından başlatılan yumuşama politikası iyice bunalıma neden olur. 1956’da Macaristan’da ayaklanma
bastırılır, 1968’de Çekoslovakya
işgal edilir. 1989 yılında Berlin
duvarının yıkılması sonucu başlayan çözülme 1990–1991 yılında ard arda gelerek SSCB dağılır. Bu dağılım sonucu bir yandan Balkanlarda geçen yüzyıl anlaşmazlıkları yeniden ortaya çıkarak
savaş olurken, bir yandan Avrupa global olarak ortasında güçlü bir Almanya’nın bulunduğu birliğini kurar. (1)
(Homojen yapı içeren küçük devletlere doğru gidiş
20.yy’ın sonlarına doğru gerçekleşecektir. 2 Almanya birleşirken, Çek ve
Slovaklar ayrı devlet, Yugoslavya ise 6 devlet doğuracaktı.)
Doğu Avrupa’da ki Gelişmeler
Doğu Avrupa, geçit
ve kavşak noktalarının birbirine bağladığı ovalar ve dağlardan oluşur. Orman ve Tarım Potansiyeli yanında
önemli madenleri ve enerji kaynakları mevcuttur. XX. yüzyılın başına kadar sanayi devrimi bu bölgeye ulaşmamış,
Rusya’da sosyalist sistemin (1917) kurulması sonrası sanayi hamlesi ile
tanışmıştır.
I.Dünya Savaşı sona ermeden Rusya Ekim 1917’de tüm Dünyayı
sarsacak XX. yüzyıla damgasını vuracak olaya
sahne oluyordu. Rusya’da Bolşevikler
adıyla bilinen siyasi oluşum, sistemi yıkarak Sosyalist devrimi gerçekleştirir. Tüm üretim araçlarının devletin
olduğu, özel mülkiyetin olmadığı, sınıfsız bir topluma ulaşmak için işçi
sınıfının iktidara el koyduğu bir düzen oluşur. Bu oluşum Rusya’nın çevresindeki
ülkelere sıçrayarak ama gönüllü, ama işgal sonucu Sosyalist rejimler kurulur.
Bu Ülkelerde ABD oluşumu gibi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni
oluşturur. Böylece Dünya Kapitalist ve
Sosyalist Blok olmak üzere 2 cepheye ayrılır. Bunun dışında kalan ülkelerde
Üçüncü Dünya ülkelerinin
adlandırıldığı geri kalmış, gelişmekte olan ülkelerin hareketi Bağımsız Blok (Bağlantısız Ülkeler)
olarak isimlendirilecektir. (2)
II. Dünya Savaşı
sonrası Ekonomi ve ticari ilişkiler açısında da Comecon’a (1949) karşılık Batı
Avrupa’da; Marshall Planı çerçevesinde gelen yardımları pay için OECD (1948), Avrupa Ekonomik İşbirliği
ve kalkınma Teşkilatı kuruldu. AET’nin
temelleri atılarak “Ortak Pazar-OECD”
kurulacaktı. Güvenlik açısından Batı Avrupa, Amerika kalkanının koruyuculuğu
altında 1949’da NATO’yu kurarken
Doğu bloğu da bunu dengelemek için karşısında 1955’de Varşova Paktı’nı kurdu.
II. Dünya Savaşının
sonuyla 1990 arasında Baltık Denizinden
Adriyatik Denizine kadar uzanan bölgede orta büyüklükteki 8 ülke (Polonya, Macaristan, Çekoslovakya,
Romanya, Bulgaristan, D.Almanya, Yugoslavya, Arnavutluk) Sovyet
yörüngesinde Doğu Avrupa’yı
oluşturdu. Bu terim aynı zamanda Jeopolitik bir birliği de ifade ediyordu, “Sosyalist Avrupa”, yani 1945’ten sonra
Sovyet Bloğunun batı kenarı. Hem ortada, hem doğuda bir Avrupa…
Orta Avrupa yüzyıllardır
Slav yayılmasıyla-Alman yayılması, Hıristiyan ülkelerle Türk akınlarının
karşılaştığı bir yerdir. Bunun sonucunda gerginlik ve çatışmalara yol açan
karmaşık bir dini ve etnik mozaik ortaya çıktı. 2 dünya savaşı da hemen hemen
bu yüzden patlak verdi. I. Dünya savaşı sonrası Ulus-Devletler ortaya çıkarak
değişen harita, II. Dünya savaşı sonrası yeniden değiştirilerek, kabul
ettirilen yeni sınırlar içinde bugün ciddi azınlık sorunları vardır. (3)
Doğu Bloğu; Teknolojik devrime ayak
uyduramayan ve özel mülkiyetin olmaması sonucu üretimde verimliliğin düşmesi,
dış dünya ile rekabet gücünün azalması, pazarların batı ve uzak-doğu blok
ülkelerine kaptırılması, demokrasi ve insan hakları ihlallerinin ön plana
çıkması nedenleriyle 1990’lı yıllara
gelirken Sosyalist blok çatırdayarak dalga dalga sistem değişikliğine
gidecektir. Önce Romanya’da Çavuşesku
halk tarafından kurşuna dizilecek, arkasından “Utanç Duvarı” olarak adlandırılan ‘Berlin duvarı’ 1989’da yıkılarak, Doğu-Batı Almanya birleşmesi
gerçekleştirilecektir. Bu gelişmeler diğer doğu bloğu ve sosyalist ülkelere de
sıçrayarak dalga dalga tüm doğu Avrupa’yı saracaktır. Nisan 1991’de Varşova
Paktı dağılınca, Sovyetler Birliğindeki
siyasal süreçte hızlanır. 1991 Aralık ayında da SSCB resmen dağılır. Sonrasında
Balkanlardaki ve Kafkaslardaki
uluslar bağımsızlıklarını ilan ederek, bu uğurda kanlı savaşlar vereceklerdi.
Sovyetler Birliği ve
Doğu Avrupa, Balkanlar ve Kafkaslardaki coğrafya ve haritalar 2000’lere
gelmeden değişime uğrayacak, II. Dünya savaşı sonrası 50 yıl geçmeden yeniden
şekillenecekti. Sovyetler Birliği (SSCB) Rusya olarak eski adına ve 1917’deki
sınırlarına kavuşacaktı. Aslında bu gelişmelerin kaynağı dünyadaki gelişmeler
dışında Sovyetlerin içinden de gelmişti. 1985’li yıllarda başlayan Glasnost ve Perestroyka projesi ile
Devlet Başkanı Gorbaçov değişim
ve gelişim adıyla düğmeye basmıştı. (4)
Bugün Yugoslavya Doğu-Batı Almanya
birlikteliğinin aksine paramparça olmuştur. Hırvatistan, Sırbistan,
Bosna-Hersek, Kosova, Makedonya, Karadağ. Bu yeni ülkelerin oluşumlarını
tamamlaması kolay olmayacak, üzerlerinde Yugoslavya’nın ana nüvesi Sırbistan’ın
etkisi sürecek, iç savaş yaşanacaktır.
Avrupa ne yapıyor?
Sadece gelişmeleri seyrediyor. İşleri
oluruna bırakıp müdahaleden uzakta duruyor. Uluslararası arenada cılız tepki ve kınama
dışında herhangi bir uzlaşı ya da müdahaleye öncü olunmuyor. Neden diye sorarsanız?
Balkanlardaki problemli bölgelerin çoğunluğu Müslüman ve Türk orijinli... Onun için uzakta durmakta fayda
görüyorlar. Öyle veya böyle o insanlar kendi sorunlarını çözsün diyorlar. Ancak
el altından da Sırplara silah desteği, kâh Avrupa’dan kâh Rusya ve dostlarından
devam ediyor. 20. Yüzyılın sonlarında Avrupa’nın göbeğinde Sırp terör ve
vahşetine göz yumuyor, seyirci kalıyorlar. (İnsanlık tarihi bunu kayda düşüyor) ABD’nin başını çektiği
Uluslararası güç nihayet soruna -geçte
olsa binlerce insan yok olup binlercesi de başka ülkelere sığınsa da- müdahale
edip, barış adına öncülük ediyor.
Balkanlardaki sıcaklık
bir süre daha devam ederek yeni Avrupa’nın haritasının çizilmesi zaman alacak,
yüzyıllar öncesinin etnik ve dini ayrışımları yeniden depreşerek yeni oluşan
genç devletler bağımsızlıklarını ilan etseler de ulusal birlik sancısı
içersinde olacaklardır.
Avrupa, Birleşik Avrupa ideali yolunda AB
şemsiyesi altına eski Doğu Avrupa ülkelerini alırken Balkanlardaki durumun
netleşmesini bekliyor.
Avrupa Fikri Ve Gelişmeler
I. Dünya Savaşı sonrası XX yy. ilk
çeyreğinde Barışı gerçekleştirmek, sürekli kılmak adına uluslararası arenada “Milletler Cemiyeti” ilk
örgütlenmedir. II. Dünya Savaşı sonrası ‘Birleşmiş Milletler’in (BM) oluşturulmasına çekirdek teşkil edecektir.
II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa I.
Dünya Savaşının da yaşandığı ana kıta olduğundan 3. bir Dünya Savaşını yaşamamak için arayışlar içine savaş biter
bitmez girer. Asker, Diplomat,
Siyasiler, Aydınların farklı görüş ve yorumları alınır.
Birleşik Avrupa
Düşüncesi gerçi çok eskilere uzanır.
Avrupa da Ulus Devletlerin ortaya çıkması ile kesişir. Birbirleriyle kıyasıya
savaşan Avrupa Devletleri savaş sonucu imzaladıkları Barış Antlaşmalarında “Birlik” veya “Federasyon” düşüncesini
vurgulamışlar, gündeme getirmişler.
Napolyon’un savaşarak birleştirme çabaları,
sonraları Barış içerisinde birlik oluşturma çabalarına dönüşür.
Ünlü Alman düşünür Kant “Avrupa Birleşik Devletleri” düşüncesini 17. yüzyılda ortaya
atınca diğer düşünürlerde zamanla bu düşünceyi benimseyerek, geliştirmişler.
Ünlü Fransız yazar Victor Hugo’da Avrupa Birliği
konusunda; “ABD nasıl yeni bir
dünyayı taçlandırdıysa, bir gün gelecek
Avrupa Birleşik Devletleri’de Eski Dünyayı süsleyecektir. İster benimsensin,
ister reddedilsin, birlik düşüncesi hiç durmadan yakılıp-yıkılan,
kasılıp-kavrulan bir kıtanın Bin yıllık hülyası olarak her zaman varlığını
sürdürmektedir.”
Felaketten başka bir şey getirmeyen çatışma ve rekabetler bugün artık
intihar demektir. Tüm bunlar ve yüzyılın ilk yarısının kanlı anlaşmazlıkları,
bunların getirdiği felaketler Avrupa’nın hem ekonomik, hem siyasi alanda
(planda) yeni bir coğrafi modele göre yeniden düzenlenmesi fikrini gündeme
getirmiştir. (5)
20. yüzyılın ortalarında Avrupa
Birliğinin oluşumunda Jean Monnet
(Fransa planlama teşkilatı Başkanı), Robert
Schuman (Fransa dış işleri başkanı), yanında Konrad Adenauer, Carlo Sfersa, Henri Spaak, Winston Churchill, De Gaulle
emeği geçen devlet adamlarıdır.
Avrupa’da birlik yaratma düşüncesi II.
Dünya Savaşı sonrası daha da ciddiyet kazanacaktır. Churchill, ABD Kurulma önerisini çağrıya dönüştürüp “Hedef Avrupa Birleşik Devletleri” diyerek
can alıcı noktayı işaret eder.
Bu çağrının üzerine en önemli girişim
Fransa Planlama Teşkilatı Başkanı Jean Monnet’ten gelir. Monnet, Savaş sonrası Avrupa bütünlüğü için
Almanya’nın dışlanması yerine Avrupa içinde asimile edilmesini öngörür. (6)
Avrupa Birliğinin oluşturulmasında
fikir babalığı yapan Monnet, “Savaşları,
korkuyu, sefaleti, önlemek için birleşmenin ülkeler arasında koalisyon yerine
halklar arası birlikteliğin sağlanması gerektiğini” vurgulayarak, Savaş
sonrası geliştirilen birlik kurma deneylerinden yararlanarak AKÇT’nin kurulma projesini geliştirir. (7)
Bu projeyi Fransa Dışişleri Bakanı
R.Schuman uygulamaya geçiren adımları atar. Savaşlara sebep olan Kömür ve Çelik
sektöründe birlikteliğin sağlanması için 6 Batı Avrupa ülkesi (Belçika-Hollanda-Lüksemburg-İtalya-Almanya-Fransa)
bir araya gelerek “Schuman Planı”
çerçevesinde görüşmeler başlatılır. (8)
Robert Schuman tarafından Avrupa
Federasyonu fikri ortaya atılıyor. Fransızların De Gaulle‘ci bakışı “Atlantik’ten-Urallara” uzanan Avrupa düşüncesi ile farklılık
yaratınca İngilizlerin tutumu sonucu ekonomik birliktelik öne çıkıyor. (9)
Churchill, Monnet ve Schuman
tarafından ortaya atılan Siyasi birliktelik yerini ekonomik birliktelik
düşüncesine bırakarak Ekonomik Birliğin gecikmeden bir an önce
gerçekleştirilmesi için kolları sıvanıyor.
Daha fazla zaman kaybetmeden, geç kalmak yerine bir şeyleri azda olsa
gerçekleştirmek düşüncesi uygulamaya konuluyor.
Sonuç; Birleşik Avrupa’ya Giden Yol
1950’li yılların başında oluşturulan Avrupa
Kömür ve Çelik Birliğine 1950’li yılların sonuna doğru Roma Antlaşması ile AET
ve AAET olarak iki oluşum daha eklenmiş, 1965 Brüksel Antlaşması ile bu üçlü
oluşum AT olarak şekillenerek, 1960’lı yılların sonuna doğru aralarında Gümrük
Birliği oluşturmuşlar, 1970’li yılların sonuna doğru hızı kesilen ve ekonomik
yapıları uyumlu hale getirilmeye çalışılan girişimler, 1980’li yılların
ortalarına doğru İç Pazar, Ekonomik ve Siyasi birlik aşamasını görüşü
çerçevesinde odaklaşan yeni bir atılım aşamasından sonra Avrupa Tek Senedini
imzalayarak 90’lı yılların başlarında yapılan Maastricht Antlaşması ile Avrupa
Birliği resmen gerçekleştiriliyor. 2000’li
yıllarda yeni katılımlar sonrası (2004 yılında üye sayısı 25’e
ulaşmıştır.) Birleşik Avrupa
Devletleri’ne (BAD) doğru yol
almıştır. (10)
Uygarlıkların beşiği olma yanında; İngilizlerin, İspanyolların, İtalyanların, Fransızların kıtalar ötesi sömürgelerine uygulamış oldukları eziyetler unutulmaya yüz tutarken Almanlar kıta içersinde Yahudi soykırımı ile tüm dünyayı Avrupa’ya kilitler. Barbarlıklara, vahşete ve de soykırımlara ev sahipliği yapan eski kıta 21.yy’a girerken Soğuk Savaş sonrası duvarların kalkmasıyla Doğu Avrupa’ya kucak açarak Birliğin sınırlarını geniş tutmakta sakınca görmemiştir. İsviçre ve Norveç’in harita içersinde olmasına rağmen birliğe aday olmamaları istisna olarak kalmaya devam edecek midir? 1963 yılındaki Ankara anlaşması ile birliğe üyelik için adım atan Türkiye’nin -3 Ekim 2005 itibariyle Müzakere Süreci ucu açık olarak Tarama süreci başlatılsa da- üyelik süreci uzarken hiç ortada olmayan devletler birliğe üye olmuş, olmaya da devam edilmektedir. Bu noktada ‘Avrupa ve Avrupalı’ tanımlamasının sınırları ne kadar esnetilebilecektir. Türkiye’nin coğrafi konumu yanında yapısal –siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik- konumu da ‘özel statü’ perspektifinde ele alınmaya-tartışılmaya, ‘ucu açık’ olarak devam edecektir. Bulgaristan ve Romanya’nın 2007’deki üyeliklerini Hırvatistan ve Makedonya takip edecektir. Sonrasında, oluşumlarını yeni tamamlayan Doğu bloğu ve Balkan ülkelerini de şemsiyesi altına alarak Birleşik Avrupa kıtası perdesini kapatacaktır.
Bence Avrupa’nın en önemli yanı; Kısır döngülerden
arınmış, üretici ve yaratıcılığı birleştirerek geleceğe yönelik hedefler
belirleyip yaşama geçirmesidir.
Büyük Avrupa İdeali bunu öngörmektedir. Bu
idealin sonuçlanmasına tarih olarak yakınlaşılmasına rağmen yeni tartışmalar
(AB Anayasası, Bütçe ve Avrupa sınırı konuları) ayrışmaya-çatırdamaya
dönüşmeden düğün gerçekleşerek bir başka yüzyıla ötelenmesi önlenebilecek
midir? (Ankara / 2006)
Remzi KOÇÖZ
Kaynakça:
(1) AXİS 2000 Büyük Ansiklopedi, Cilt–2,
Milliyet/Hachette yayınları, s.66-73
(2) AXİS 2000 age., Cilt-10, s.226-228
(3) AXİS 2000 age., Cilt-10, s.228-230
(4) AXİS 2000 age., Cilt-10, s.230-232
(5) AXİS
2000, age., Cilt-2, s.63
(6) KARLUK, Rıdvan, Avrupa Birliği ve Türkiye, Anadolu Üniversitesi Basımevi, Eskişehir
1996, 4.baskı, s.38.
(7) KARLUK, Rıdvan, age., s.39
(8) KARLUK, Rıdvan, age., s.39
(9)
AXİS 2000, age., Cilt-2, s.75
(10) KOÇÖZ, Remzi, “Türkiye Avrupalı Olma Yolunda..! (Mı ?)”, Çağın Polisi Dergisi, Sayı 12, Ankara, Aralık 2002