“Var olan, gelişen, uzlaşan, kendiside dahil olmak üzere evreni kucaklayan, çevresiyle uyumlaşan insanın yarına kalma ihtimali artar.” Prof. Üstün Dökmen)
14 Şubat tarihi benimseseniz de benimsemeseniz de dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kutlanıyor.
Belki de küresel yansımanın uzantısı olarak bizim gibi tüketen toplumlara enjekte edilmesi zor olmayan bir kavram.
Karşı durmaktan öte değerlerin değersizleştirildiği, kavramların birbirine karıştığı bir dünyada ‘Sevgi’nin tüketim malzemesi olarak kullanılmasını çok da abartmamak gerek.
Tüm dünyada, bir yandan ekonominin canlandırılarak sektörlerin yaşatılması için senenin belirli günleri, özel günlere dönüştürülmüştür. Yeni yıl, evlilik yıldönümü, doğum günü, anneler günü, babalar günü, mezuniyet günü gibi..
Birde bizim toplumumuzun Şeker ve Kurban bayramları gibi dini günleri vardır. Büyüklerin ziyaret edildiği, bu dünyadan göçenlerin mezarlıklarda ziyaret edilerek anıldığı; aileleri, akrabaları, arkadaşları, dostları, komşuları bir araya getiren, en çok da çocukların sevindiği günlerdir, bayramlar..
Bu özel gün ve bayramlarda aile fertleri birbirlerine, arkadaşlarına, dostlarına, sevdiklerine vede çevresindeki insanlara karınca kararınca bir şeyler alarak, elleri boş gitmemeye çalışırlar. Bu günler bir açıdan yardıma muhtaç insanlara yardımların yapıldığı, kıvancın paylaşıldığı, toplumsal dayanışmanın öne çıktığı ve tavan yaptığı günlerdir.
Bunların yanında ülkemizin birlik ve beraberliğini pekiştiren ulusal günleri/bayramları vardır. Ulusal Egemenlik ve Çocuk, Atatürk’ü Anma ve Gençlik, Zafer ve Cumhuriyet Bayramları. Atatürk, Şehitler ve Gaziler Haftaları, Kurtuluş günleri.. Bu gün ve haftaların bizim için, ülkemiz için anlamları büyüktür.
Bu özel ve anlamlı günlerden sonra gelelim, 14 Şubat gününe..
Sevgi’yi senenin bir gününe alışveriş-hediye ve tüketime odaklamamalı!
Sevgi’yi tek taş yüzük ya da benzeri reklamlara da kurban etmemeli!
Onu alma ihtiyacı duyduğunda ve gücün yettiğinde, herhangi bir özel ya da güzel gününde de alabilirsin.
İllede bir şey almak ve de yapmak istiyorsan;
Bir kitap al.
Bir demet çiçek al.
Bir tiyatro/sinema/konsere giderek kültür tüketimine katkıda bulun.
Eşinle/sevdiğinle kendinize uygun bir ortamda baş başa bir akşam yemeği ye.
……………………………………………
Bunlar kişilerin özelinde alt alta sıralanarak çoğaltılabilir.
Yukarıda sayılanlar dışında bir şey yapmak istemiyorsan ya da yapamıyorsan;
O zaman geriye tek bir şey kalıyor: “seni seviyorum” sözcüğü..
Bu sözcükleri kendine vede senden bu sözleri duymak isteyen insana çok görme, birebir ilet.
Sonuçta,
“Seni seviyorum” sözcüğünün herhangi bir maliyeti yoktur. Sevgi’den de kimseye zarar gelmez. Hem doğal olur, hem de kendinle barışırsın!
Bir başka açıdan baktığımızda ‘sevgi’, insandaki kötülüklerin vede olumsuzlukların panzehiridir, yeri geldiğinde bire bir ilaçtır.
Genel olarak, insanın etkileşimini, sosyalitesini ve statüsünü yabana atmamak gerek!
Aristo mantığı ile Kuantum mantığı arasında bir yerlerde kendine yer bularak, zamanın akışına göre davranış göstermek kimseyi küçültmez.
Kendinle barışık ol, evrenle kucaklaş.
Kendini, aileni toplumdan ve dünyadan soyutlama!
Tabi bunları seslendirirken, daima savunma halinde negatif düşünceyi egemen kılmak, alışkanlık edinmekte insanı yalnızlığa ve yanlışlığa götürecektir.
Sevgiyle kalın…
Remzi KOÇÖZ