4 Nisan 2011 Pazartesi

TÜRKİYE’NİN -Başını Ağrıtan- LOBİLERLE MÜCADELESİ

‘Tarihte önemli yer tutmuş ulusların, toplumların, dinlerin, ideolojilerin tabi ki büyük idealleri var olmuştur. Siyonizm, Helenizm, Komünizm, Nazizm, Faşizm gibi Turancılıkta Türklerin idealidir. Günümüz dünyasında ise, bu ideallerin toprak parçası olarak düşünülmesi ütopyadan öteye gitmemektedir. Ancak, ideallerini ulusal çıkarları ile örtüştüren toplumlar, uluslararası kamuoyunu arkalarına almak için lobiler aracılığıyla diplomasilerini güçlendirmeye çalışmaktadırlar.’

LOBİLER
Türk Dil Kurumu sözlüğünde Lobi: “Bazı ortak çıkarları olan grupların temsilcilerinden oluşan topluluk“ anlamına gelmektedir. Bu basit ve kısa bir tanımdan yola çıkarak uluslararası arenadaki ülkemizi yakından ilgilendiren lobi faaliyetlerine değineceğiz.
Lobiler konusunun zorluğunu özellikle Türk lobisinin durumunu Emekli Büyükelçimiz şöyle vurguluyor: “Sizde kendinizi yüzde yüz haklı hissediyorsunuz. Fakat karşı tarafta haklı hissediyor bu çok garip bir şeydir. Birde karı koca ilişkisinde böyle şeyler olur. Yüzde yüz haklı hissettiğiniz içinde, karşı tarafın bu işi nasıl yaptığını veya başkasının ona nasıl sempati gösterdiğini bir türlü kabul edemiyorsunuz. Ama sizin gördüğünüz gibi görmeme imkanına sahip karşısı. Onun için dış politikada haklıyı haksızdan ayırmak ve onunda ötesine gidip temel bir motifi bulmak dünyanın en zor işidir.“ (1)
Lobilerin, uluslar arası ilişkilerdeki konumuna baktığımızda; ülkelerde var olan çıkar ve baskı guruplarının kamuoyu üzerinde baskı oluşturarak lobi oluşturduklarını görürüz. Lobiler kendi çıkarları doğrultusunda kamuoyunu manipüle edebilir. Bu manipülasyon sonucunda özellikle ABD örneğinden yola çıkarsak başkan ve kongre üyeleri üzerinde lobiler oy baskısı oluşturabilir.
Lobiler, genellikle diğer ülke vatandaşlarından farklı olarak kendi temsil ettikleri etnik yapının, gurubun çıkarları doğrultusunda faaliyet gösterirler.
Lobiler için profesyonellik esas kazanmıştır ve yasaldır. Lobi şirketleri basını, kitle iletişim araçlarını kullanarak dış politikadaki karar alıcılara çeşitli biçimlerde nüfuz ederler. Bu yolla müşterilerinin çıkarlarını sağlamaya çalışırlar. Ermeni ve Rum lobilerine gelmeden önce bu toplulukların Türklerle ilgisini kısaca ele almakta fayda var.

Rumlar:
“Kıbrıs Panhelenizm’in küçük bir teferruatıdır. O itibarla Kıbrıs hiçbir zaman orada yaşayan 100 bin Türkün şahsi meselesi değildir. Kıbrıs İmroz davasıdır, Bozcaada davasıdır, İstanbul davasıdır, İzmir davasıdır, Ankara davasıdır ve nihayet Anadolu’dan Türklerin atılması davasıdır. Kıbrıs işte onun için önemlidir ve Türk parlamentosu Türkiye’nin bekası ve kaderi hususunda bir karara varmak zorundadır. Bu belki son fırsattır. Bu kadar önemli olan bir karara ise sadece meydan ve sokak mitingleriyle varılamaz. Bu karar en aşağı kökleri yüzyıllar ötesine giden Panhelenizm kadar ince ve teferruatlı olmalıdır.” (2)

Bu sözlerin ardından yakın tarihe göz atalım;
1915’li yıllarda Anadolu da yaşayan Ermeni ve Rum çetelerinin katliamlarının benzeri yakın tarihimizde 1974’lü yıllarda Kıbrıs Türklerine karşı işlenmiştir. Hem de dünyanın gözü önünde! Türk ordusu Kıbrıs’ta barışı sağladıktan sonra BM heyetini davet ederek TV’lerden tüm dünyaya Rum katliamlarını, toplu mezarları gösterip, göz önüne sermiştir.
Rumlar ise, adadaki katliamlarına, isyan eden azınlığın bastırılması anlamında polemik yaparak tüm dünyayı kandırmaya devam etmiş ve dünya Rum lobisinin etkisinde ambargo uygulayıp, Türk Askerini işgalci bir statüde görmüş, göstermiş ve Türk Askerinin derhal adadan çekilmesini istemiştir.
Kıbrıs Türkleri Türkiye’nin güvencesinde kurulan Kıbrıs Türk Federe Devletini, 1983 yılında KKTC adıyla tüm dünyaya ilan etmiş. Adadaki yeni oluşum 30 seneye yakın bir süre geçmesine rağmen BM nezdinde diğer uluslarca tanınmadığı gibi Türk ve Müslüman ülkelerce de tanınmamıştır. Yani Rum Lobisi dünya üzerinde de etkili olmuştur. Adadaki Rum kesimi Kıbrıs Cumhuriyeti adı ile tek taraflı temsil ediliyor, tanınıyor. Mağdur mağrur gösteriliyor. Yunanistan’ın AB üyesi olması sonucu Güney Kıbrıs Rum Kesimi de sorunsuz addedilerek 2004 yılında AB’ye üye olmuştur.
Aşırı sağcı Papadapulos, Komünist Akel partisi tarafından desteklenmiş, Yunan-Rum kamuoyunda ulusal çıkarlar için sağı-solu bir araya gelmiştir. Bizde ise hem Türkiye’deki sözde sol geçinen hem de Kıbrıs’taki uzantıları bırakın ulusal çıkarı tıpatıp Rumlar gibi Türk askerini adeta işgalci olarak addederek neredeyse; Türk subaylarına tokat atacak düzeye gelip küstahlaşmışlardır. Bir kısım öğretmen, öğrenci ABD-İngiliz-Rum lobisi yandaşı olarak İngiltere, Yunanistan ve ABD’de eğitim çalışmalarına katılarak ağırlanmışlardır.
Kıbrıs Türk’ünün ayakta durmasını sağlayacak etkenlerden birincisi; Kıbrıs Türklerinin Kıbrıs davasına sahiplenmeleridir. İkincisi ise; Türkiye’nin Kıbrıs’a olan inancı ve desteği…(3)
İşte bu iki temel eksen çökertilince Kıbrıs davası kaybedilecektir. Bunun için ABD, AB, Yunanistan Türkiye’nin AB sevdası uğruna Türkiye ve KKTC’yi birbirine düşürerek sorunu çözmeye çalışacaklardır. İşte bu sonuçta:
Türkiye olarak KKTC bizim için bir yük değil aksine bir davadır. M. Kemal Atatürk’ün 1930’lu yıllarda “Kıbrıs Türkiye’nin Akdeniz’deki soluk borusudur” sözleri çok ama çok anlamlıdır.
Toplumsal bilinç, ulusal çıkarlar öne çıkarılarak yerli yerine oturtulmalıdır. Bu konudaki dış etkileme odaklarının örgütsel ve medyatik duruşları iyi analiz edilerek, boşa çıkartılmalıdır. Türkiye ile ortak toplumsal payda yeniden teşekkül ettirilmelidir.
Askeri yönden Kıbrıs’ta tercihen iki deniz çıkışlı bölgede, ileride her türlü halde daimi kalıcı İngiliz üsleri benzeri bir konuşlandırma şimdiden oluşturulmalıdır.
Büyük güçlerin her zaman kendi planları olacaktır. Önemli olan bunların her zaman uygulanamayacağını bilmektir. Bazen belirleyici olmak için büyük olmak gerekmez. Birbirine tutkun, tasada ve kıvançta gerçek anlamda yekvücut olabilen bir yapı her zoru bozar. Eldekini kaybetme riskini görmeden daha fazlası hayalleri ile aldatılmak, “amok koşucusu” haline getirilmek, kendisine biçilen rolü oynamak büyük bir millete yakışmaz. Tarih boyunca olduğu gibi dik durabilmenin faziletini göstermek için kendi içindeki doğru sesi bastırmadan dinleyecek ve bu sesle yürüyecek olanlar deneyi bozup, laboratuarı kapattırabilirler. (4)

Ermeniler:
24 Nisan 1915 tarihinde; Van’da binlerce Türk ahalinin Ermeni çetelerce katledilmesi sonucu Osmanlı Hükümeti Taşnak ve Hınçak Partilerinin kapatılmasını kararlaştırmıştır. Ve bu tarih sonrası yaklaşık 520.000 Türk İnsanı Anadolu’nun değişik bölgelerinde Ermenilerin hunharca gadrine uğrayıp yaşamları son bulmuştur. Ve bu katliamlar 1. Dünya Savaşında farklı cephelerde Türk İnsanı savaş verirken cephe gerisindeki azınlıklardan Rumlar-Ermeniler çeteleşerek yaşlı-kadın ve çocukların çoğunluğunu oluşturduğu cephe gerisindeki insanları hunharca katletmişlerdir. Özellikle Doğu Cephesinde Ruslarla çarpışırken Ermeniler de cephe gerisinde katliamlarına devam ettiler. Bunun üzerine İstanbul Hükümeti 27 Mayıs 1915’de Tehcir (Göç) Kanununu çıkartmak zorunda kalmıştır. Bu kanun kapsamında terör/çete olaylarına bulaşmış yaklaşık 430.000 kişinin Suriye’ye göç ettirilmesi esnasında; güzergâhtaki Kürt aşiretlerinin, yöredeki eşkıyaların yağma ve saldırıları yanında salgın hastalıktan 50.000 Ermeni hayatlarını kaybetmişlerdir. (5)
Bu konuyla ilgili olarak, kimsenin görmek istemediği bir gerçek daha vardır: o da ölen Türklerin sayısıdır. Amerikalı Prof. Justin McCarthy bu konuda şunları yazmaktadır:
“Ölü Ermeni sayısı ele alınırken ölü Müslüman sayısını da göz önüne almalıyız. İstatistikler çoğunun Türk olduğu 2.5 milyon Müslüman'ın da öldüğünü söylemektedir. Ermenilerin yaşadığı 6 vilayette 1 milyondan fazla Müslüman ölmüştür... Sivas ili savaş sınırları içinde değildi. Rus ordusu asla bu kadar içeri girmedi. Fakat Sivas'ta 180 bin Müslüman öldü. Aynı şey bütün Anadolu için geçerliydi.” (6)
Yeni kurulan Cumhuriyet, Lozan’da, masa başında Ermeni lobisiyle mücadele ederek diplomasi olarak Batı’ya gerekli dersi vermiş, defteri kapatmıştı. Türkiye, Lozan sonrası Ermeni sorununu 50 yıl kadar yaşamadı. Ama ne var ki 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası Rum lobisi, Ermeni lobisini hareketlendirip Asala terörünü öne çıkardı ve batı da buna seyirci kalınca 41 diplomatımız hunharca katledildi.
Bugün Kafkaslarda kurulan Ermenistan dışında Avrupa ve Amerika başta olmak üzere dünyanın değişik ülkelerinde etkin, yetkin, yetenekli, geniş bir Ermeni Diasporası (dağılmış insanların tümü) oluşa gelmiştir. Bugünkü soykırım senaryoları bu diasporanın en az 30 yıllık lobilerinin getirisidir.
1985 yılında BM İnsan Hakları alt komisyonu da bu yönde karar alır. ABD Temsilciler Meclisinde bekleyen karar henüz kabul edilmezken, Arjantin, Belçika, Hollanda, İsviçre, İtalya, Vatikan, Fransa, Kanada, Lübnan, Rusya, Slovakya, Litvanya, Uruguay, Şili, Venezüella, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Polonya ve son olarak Alman Parlamentoları ile Avrupa Parlamentosu ve Avrupa konseyi olmak üzere (19) devlet ile (2) uluslararası kuruluş kabul ediyor, Gürcistan’da ki ermeni soykırımı yasası iyice yangını körüklüyor. Bunun gibi dünyanın değişik ülkelerinde bu konu her geçen gün yeniden küllendiriliyor.
24 Nisan günü “Ermeni Soykırımı Günü” olarak AB ve ABD’nin lobisi güne damgasını vurmuş, soykırım anıtı dikilmesi işin tuzu biberi olmuştur.
Günümüzde haklı-haksızdan öte tarihi gerçekleri, 1915’li yıllarda yaşanan olayları, savaş koşulları içersinde gerçekleştiği için Türklerin planlı bir soykırımı olmadığının bilimsel bulgularla, belgelerle, arşivlerle ve tüm çıplaklığıyla Dünya Kamuoyuna çok iyi aktarılması gerekmektedir
Türkler, kendilerine yapılan katliamları duygu sömürüsü şeklinde dünya kamuoyuna aktarmaya gerek duymadı. Zaten yapılan her şey capcanlı ortadaydı. Bu katliamın acılarını, yaralarını sarmayla uğraştı. Her yıl kutlanan kurtuluş günlerinde nefreti canlı tutmaya çalıştı. Onun dışında yapılanları, kötülükleri bölge ve dünya barışı için unutmaya, tarihin sayfalarına, insanlığın hoşgörüsüne bıraktı. (7)

Remzi KOÇÖZ

Kaynakça:
(1) Gündüz AKTAN, “Gündemdeki Kıbrıs” konulu Panel
(2) Rauf Denktaş (KKTC Eski Cumhurbaşkanı)
(3) A.Zeki BULUNÇ (KKTC Eski Ankara Büyükelçisi), “Kıbrıs Sorununa Bakış ve Annan Belgesi’nin Getirdikleri” konulu konferans
(4) H.Tahsin Ulus, “Kıbrıs Laboratuarı”, Hukuk ve Demokrasi Dergisi, sayı.7, Haziran 2004, s. 48, 49, 50
(5) Doç Dr. Selami KILIÇ (Atatürk Üniversitesi), “Alman Arşivleri ve Ermeni Sorunu” konulu konferans
(6) Prof. Justin McCarthy, "The Anatolian Arrmenians 1912-1922", “Armenians in the Ottoman Empire and Modern Turkey 1912-1926”, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul -1984, s.23-25
(7) Remzi KOÇÖZ, ‘Ermeni Sorunu Üzerine’, Çağın Polis Dergisi, sayı. 44

Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz