BİR TRAFİK KAZASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
'İnsanlarımız yorgun-argın, dikkatsiz-tedbirsiz, alkollü veya aşırı süratli araç kullanarak vede kurallara uymayarak ‘Trafik Kazaları’na sebebiyet veriyor. Bu kazalar sonucu ölüm ve ağır yaralanma yanında, maddi hasar büyük çapta oluşuyor. Bu şunu gösteriyor, her yıl Mayıs ayının ikinci haftasında kutlanan yada düzenlenen ‘Trafik Haftası’nın bir sonraki Mayıs ayına yansıyan somut değerlendirmesi:……Ölü, yaralı, maddi zarar, kaza sayısı... Bunların ortaya koyduğu rakamlar Türkiye için olumsuz bir tablodur. Bu tablonun kahramanları bizler olurken; bir taraftan kuralsızlık had safhaya çıkarken diğer taraftan Trafik sorununun polisiye tedbirlerle çözümü dışında bir gelişme yok!..’
15 Eylül 2002 günlerden Pazar, Erzurum il merkezinde sakin ve sessiz bir sonbahar günü yaşanırken öğleden sonra bu sessizlik birden bozuluyor. Telsiz anonslarında; ‘Erzurum Atatürk Üniversitesi Kampusu içersi Rektörlük binasına gelinen kavşakta bir aracın yoldan çıkarak, şarampole devrilmesi sonucu yaralıların olduğu, çarpma sonucu aracın içerisine sıkışan yaralıların araçtan çıkarılamaması üzerine kurtarıcı, kaza kırım aracı talep ediliyor.’ Olay yerine gelen görevliler yanında, Ambulans ve Sivil Savunmaya ait kurtarma ekibi yardımıyla ilk etapta araç içersinden çıkarılan (3) yaralı hastanelere sevk ediliyor. Aracın arka bölümünde sıkışan (2) kişinin kurtarılması zaman alıyor. Önce çıkarılan şahsın eks olduğu, ardından diğer çıkarılan şahsın da eks olduğu söylenince telsizlerde bir sessizlik yaşanıyor.
Nöbetçi Savcı ve ekibi olay yerine gelene kadar diğer çalışmalar tutanak ve krokiler hazırlanırken, olay yerindeki yetkililerden de kazanın oluş şekli ve nedeni öğrenilmeye çalışılıyor. Hastaneye kaldırılan yaralılardan birinin ağır yaralı olduğu, diğerlerinin hayati tehlikelerinin olmadığı öğrenilirken, kaza yerinde hayatlarını kaybeden (2) şahıs Aziziye Araştırma Hastanesi’nin morguna kaldırılıyor. Aynı gün sabaha karşı Erzurum-Erzincan Karayolu, Aşkale-İspir yol ayrımında meydana gelen trafik kazasında (2) şahsın daha hayatını kaybetmesi sonucu C.Savcısı bu günü otopsi ile geçiriyor.
Bir yandan hayatını kaybeden şahısların yakınlarına ulaşılmaya çalışılırken, kazayı duyanlar kazaya karışanların yakınları olup olmadığını öğrenmeye çalışıyor, diğer yandan şahısların olayı duyan arkadaşları acil servis önünü dolduruyor, olayın vahametini öğrenince daha da hüzünleniyorlar.
Araç içerisinde (5) genç, yaklaşık 20 yaş ve altında, hafta sonu araba ile gezip, gençliklerinin vermiş olduğu coşkuyla-psikozla, kendilerince ‘hava atma’ adına üniversite kampusu içerisinde sürat yapmayı deniyorlar.
Kazanın olduğu güzergaha göz attığımızda; Üniversite Kampusuna girdiğinizde, lojmanlara ayrılan yol kavşağında (20-30 m. sonra) güvenlik görevlilerinin kontrol bariyerleri var. Burada araçlar durdurulmasa da fiziki tedbir nedeni ile yavaşlamanız zaruri. Buradan geçtikten sonra 2.vites, arkasından 3.vitese geçtiğinizde Ata Konağı yol ayrımı ve asfalt üzerinde hız kesicileri kasis şeklinde karşınıza çıktığından en fazla süratiniz 50’ye çıkabiliyor. Burayı geçip rektörlük kavşağına gelmeden 150-200 m. sonra yeniden hız kesiciler olduğundan yine süratiniz 50’yi bulsa da tekrar durup geçmeniz gerekiyor. Zaten döner kavşak olduğundan, gideceğiniz yöne doğru hızınızı kesmeniz gerekiyor. Ve bu kavşak sonrası kampus içerisinde geçeceğiniz güzergahta her 200-250 metrede bir hız kesiciler yerleştirilmiş durumda. Ne için mi? Sürat yapmayı önlemek için! Yürüyen, gezinti yapan insanların can güvenliği için...
Bütün bu saydığım önlemlere rağmen, bahse konu yerin konumuna rağmen, ‘Trafik Kuralları’na rağmen, ölümlü Trafik Kazası olması garip ama gerçek oluyor.
Sürücümüz canavarlaşıyor. Tüm Trafik Kurallarını hiçe sayması yanında hız kesici fiziki tedbirleri de hiçe sayıyor. Aracın göstergesi ne hız yapıyor, oraya gelene kadar ne kadar hız yapabilmişse daha da hızlanarak hız kesiciyi bana mısın demeden geçiyor. Tabi bu engeli aştıktan sonra direksiyon hakimiyetini kaybetmesi en doğalı. Çünkü hız kesicilerin yapılış amacı bu… Araç o süratle hız kesiciden geçince sarsılıyor, sürücüde doğal olarak direksiyon hakimiyetini kaybediyor. Kontrolden çıkan araç yolda zig-zag çizerek kavşak içerisine girdiğinden kaldırıma çıkıyor, ağaçlara çarpıp, arkasından şarampole uçarak, takla atıp devrilme sonucu duruyor. Sürücü ve yanındakini hava yastığı kurtarıyor. Arkadakilerden (2) kişi hayatını kaybederken, (1) kişide ağır yaralanıyor. Anlatmış olduğum kazanın tek nedeni; Aşırı Hız...
Bu kavşakta geçtiğimiz kış Ocak ayı içerisinde akşam saatlerinde benzer bir kazada sürat yapan bir aracın yol kenarındaki direğe çarpması sonucu (1) kişinin hayatını kaybettiği ölümlü ve yaralamalı Trafik kazası meydana geliyor. Erzurum’daki kış şartları sonucu akşam saatleri yerlerde hafif buzlanma oluşabiliyor. Buzlanma da etki etmiş olsa o kazanın gerçek nedeni: Aşırı hız ve alkol...
Buraya kadar anlatılanlar olayın Polisiye öyküsünü oluşturuyor. Gelelim analize:
(Bu satırların yazarı da direksiyonda iken kendi hatası sonucu 1983 ve 1989 yıllarında iki trafik kazası yaşıyor, birini yaralamalı, diğerini maddi hasarla atlatıyor. Üçüncüsünü yaşamamak için bu satırları kaleme alarak içindeki canavarı dizginlemeye çalışıyor…)
Bu tür kazayı anlatsanız size inanmazlar batıda, Avrupa da... Böyle bir olaya Trafik Kazası diye adlandırma yapamazlar. Buna olsa olsa ‘İntihar’ adı verilebilir. Daha ileri giderek ‘Cinayet’ denebilir.
Toplu tabancaya bir mermi yerleştirip alnına dayayıp tetik düşürüyorsun. Diğer tabirle Rus ruleti oynuyorsun. Boşluk bir tane ise ilk el patlamasa bile ikinci el patlayacaktır. Buna ölümle dans diyorlar. İnsanın kendi canıyla oyun oynaması da denilebilir. Burada bir tek kendinize zarar verip, kendi hatanızla, kendi hayatınızla oynuyorsunuz. Trafikte ise durum öyle değil. Tek başına değilsin.Yanındaki insanların hayatıyla oynuyorsun. Yanındaki insanlara bir şey olmuyorsa veya yanında kimse yoksa bu kez karşıdan gelen araçtaki insanlar için tehlike yaratıyor. Onların hayatıyla oynuyorsun, oda olmadı yoldan geçen, kaldırımda yürüyen yayaların hayatıyla oynuyor veya son veriyorsun...
O zaman şu düşünceyi haklı olarak söylemek gerekiyor. İntihar edeceksen kardeşim tek başına kendine zarar verecek metotları dene... Başkalarına zarar verdiğinde işin boyutu değişiyor. Adı Cinayet oluyor yapmış olduğun eylemin sonucu...
Burada bireylere, ailelere, toplumun tüm katmanlarına, kuruluşlarına, herkese, hepimize büyük sorumluluklar düşüyor. Trafikte kaybettiğimiz ve kaybedeceğimiz her can birilerinin kuralsızlığı sonucu oluşacaktır. Bunu önlemek elimizde. Topyekün Trafik terörünü, canavarını durdurabilmemiz için ulusça seferber olmalıyız... Bireysel olarak elde edeceğimiz getirileri bütünü yakaladığımızda topyekün çözüme kavuşturmuş olacağız.
Kaderci düşünce bizi karamsarlığa, isyankarlığa sonuç olarak da çözümsüzlüğe götürecek. Ateş düştüğü yeri yakar deyimiyle her aileden, her beldeden, herkesten, yakından, uzaktan, binlerce insan aramızdan ayrıldığı gibi binlercesinin ayrılmasını da beklemiş olacağız. İnsan olmanın üstünlüğünü iç güdülerimize bırakıp; akıl, zeka iradeyi onunla birlikte bilimi, yüzyıllar sonucu uzun araştırma ve deneyimlerin ortaya çıkarmış olduğu Trafik kurallarını hiçe saymış olacağız.
(Bir ibret tablosu da gelişmiş ülkelerdeki Trafik kazalarında %2’lik çocuk ölümlerine karşın ülkemizde %46’ları bulan rakamlar; Trafikteki tablonun vahametini başka bir açıdan ortaya koyuyor.)
Özgürlüğü direksiyonda yakaladığımızda diğer yaşayacağımız hayatı, özgürlüğü kısıtlamış, azaltmış oluyoruz.
Birincisi can kaybı, ikincisi sakatlanma, üçüncüsü ise maddi kayıp... Bunların hepsi önce kişiye sonra aileye, sonrasın da topluma zarar veriyor. Bundan topyekün ülke zarar görüyor. İlerleme yolunda alacağımız mesafelerin ağır gitmesinde, gecikmesinde Trafik olgusunun katkısı yukarıda saydığımız gerekçelerden dolayı hiçte azımsanmamalı!
Sağ ayağımızı mı önce atalım, soldan mı binelim, tırnağımızı kesmeye hangi elimizden başlayalım, nasıl keselim gibi bireyin özelinde olan konulara önem verip uymaya çalışırken hayatımızı doğrudan ilgilendiren kurallara uymayı, uygulamayı hiçe sayıyoruz. Adeta ölüme meydan okuyoruz. Neyle mi? Direksiyonun bağlı olduğu mille, gaz pedalıyla...
Bunlara son vermek, aza indirgemek eğitim ve kültür düzeyimiz ile de doğrudan orantıda yürüyecek, seyredecektir. Göçebe Toplum yapısından Yerleşik Toplum yapısına ve kültürüne, Tarım Toplumundan Sanayi Toplumuna, ondan ötesi Bilgi toplumuna ve kültürüne daha da zaman kaybetmeden, duraksamadan kendimizi hazırlamalıyız. Böylelikle hayatın diğer alanlarında olduğu gibi Trafik olgusunda da çağı yakalayabilelim.
Trafik sorunu tek başına polisin mücadelesi ile çözüme kavuşamaz. Trafik komisyonunu oluşturan diğer kuruluşlar yanında toplumun tüm katmanları bu sorunun çözümüne katılmalıdır. Tabi ki konuşma aşamasında herkes bir şeyler söylüyor. Söylerde... Konuşmayı, beyanat vermeyi çok seven bir toplumuz, uygulamaya gelince kimse ortada yok. Kural ihlallerine gelince kamu araçları önü çekiyor. Herkes unvanı doğrultusunda öncelik peşinde. Halbuki Trafik yasasına göre; ‘Geçiş üstünlüğüne haiz’ araçların hepsi bir elin parmak sayısı kadar.
Haydi önce kendimize olan saygımızı direksiyona geçince unutmayalım, bir kenara koymayalım. Çünkü biliyoruz ki; başkalarına saygı göstermemiz için önce kendimize olan saygımızı yitirmemeliyiz. Kendine saygısı olan başkalarına da otomatikman saygı gösterecektir.
Nüfus planlamasının trafik dışında uygulanması için, tüm ulus olarak genetik yapımızdaki, toprağımızdaki olumsuzlukları törpüleyelim.
Yeter ki; içgüdülerimizle değil de beynimizle hareket edelim, edebilelim…
Ne adına mı? İnsanlık adına, yaşamak adına...
Hiçbir ideal insanın kendi yaşamından daha önemli değildir…
Remzi KOÇÖZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder