TÜRKİYE’NİN
AB ÜYELİK SÜRECİNE, İSLAM ÜLKELERİ VE TÜRK CUMHURİYETLERİNİN YAKLAŞIMI
THE APPROACH OF ISLAMIC COUNTRIES
AND TURKISH REPUBLICS
TO THE EU MEMBERSHIP PROCESS OF TURKEY
ÖZET
Bugün AB sınırları içerisinde
yoğun bir Türk ve Müslüman nüfus göze çarpar. Bunlar Ortadoğu’dan tutun Mısır
ve Kuzey Afrika ülkeleri, Türkiye, Pakistan, Türk Cumhuriyetlerini kapsayan bir
nüfustur. AB, “Avrupa-Akdeniz süreci” adı altında yakın çevre ve bölgedeki
İslam ülkeleri ile iyi komşuluk politikası çerçevesinde; Türk cumhuriyetleri
ile de bağımsızlık sonrası “Teknik Yardım programı” çerçevesinde ilişkidedir.
Bu ülkeler sahip oldukları enerji kaynakları nedeniyle de her zaman AB’nin ilgi
alanında olmuştur.
Geçmişte İslam ülkelerinin
çoğunluğu Avrupa ile bütünleşmeye tarihsel, ideolojik ve dinsel nedenlerle
soğuk bakmaktaydı. 2000’li yıllarda, “Hristiyan kulübü” söylemini bir kenara
bırakıp AB’ye daha olumlu bakmaya başlamıştır. Türkiye’nin AB’ye girişi
İslam ülkeleri nezdinde olumlu gelişmeler getirecektir. Uzun vadede bölge
ülkelerinde ekonomik ve demokratik açılımlara neden olabilecektir. Doğu Akdeniz
ve Ortadoğu politikalarının belirlenmesinde İsrail dışında Türkiye’nin daha da
ağırlığı olacaktır.
Aralarındaki sorunlardan ve farklı çıkarlardan dolayı bir araya gelemeyen
İslam ülkeleri ve Türk cumhuriyetleri aslında AB'deki grup bilincine ve
entegrasyonuna gıptayla bakmaktadırlar. Genel olarak Türkiye'nin AB'ye yakınlaşmasının Avrupa'nın Türk-İslam
Dünyasıyla da ilişkilerini olumlu etkileyeceği öngörülmektedir.
Anahtar Sözcükler:
Hristiyan Kulübü, İslam Ülkeleri,
Türk Dünyası, Bütünleşme, Yakın Çevre.
ABSTRACT/SUMMARY
An
intense Turkish and Muslim population within EU borders draws attention
nowadays. This population covers Egypt and Northern African countries, Turkey,
Pakistan, Turkish Republics as well as Middle East. EU is in contact with
Islamic countries in the framework of good neighbourhood policy in the near
surroundings and region under the name of “European-Mediterranean Process” as
well as with Turkish
Republics in the
framework of post-independence “Technical Support Programme". EU has
always taken more of an interest in these countries due to their energy
resources.
In
the past, most of the Islamic countries were keeping their distance to the
issue of integration into Europe for
historical, ideological and religious reasons. In 2000s, they have begun to
look on EU with favour and left the expression of "Christianity Club”. Turkey ’s EU Accession will bring up
improvements in the perspective of Islamic countries. In the long term, it may
conduce to economic and democratic expansions in regional countries. In
determining Eastern Mediterranean and Middle East policies, Turkey will preponderate in the region apart
from Israel .
As a matter of fact,
Islamic countries and Turkish
Republics , which can not
come together because of different interests and problems among each other,
covet group understanding and integration in the EU. On the whole it is
envisaged that as Turkey
becomes closer to EU, Europe 's relations with
Turkish-Islamic World will be affected in a positive way.
Key Words: Christianity
Club, Islamic Countries, Turkish World, Integration, Near Surroundings
CUMHURİYETLERİNİN
YAKLAŞIMI
1. TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİK SÜRECİ
Türkiye'nin
Avrupa Birliği sürecini kısaca özetleyecek olursak; Türkiye’nin Avrupa
maratonu, Yunanistan'ın Avrupa Ekonomi Topluluğu’na (AET) 8 Haziran 1959
tarihinde yaptığı başvurunun ardından 31
Temmuz 1959 tarihinde AET’ye ‘ortak üye’ olarak katılma başvurusu ile
başlar. [1]
Türkiye ile AB süreci
1959 yılındaki başvurunun ardından 1963 yılında imzalanan ‘Ankara Anlaşması’ ile resmiyet kazanır. 1973 yılında ‘Katılım
Antlaşması’ imzalamasına rağmen 1976 yılında ilişkiler dondurulur. 1987 yılında tekrar ‘Tam
Üyelik’ başvurumuza 20 Ay sonra 1993’ten önce
değerlendirmeye alınmamız için siyasi, sosyal alanlarda gelişme kaydetmemiz (Kopenhag
kriterleri) gerektiği görüşü iletilir. 1993 yılı imzaladığımız ‘Gümrük Birliği’
antlaşması, 1995 yılında onaylanarak, 1996 yılında uygulamaya geçer. 1999 yılı
Helsinki Zirvesi sonucunda aday ülke olmamız kabul edilir. Bu zirvede yeni başvuran
Doğu Avrupa ülkeleri için istenen şartları imzalamakla -1959 başvurumuza rağmen- Türkiye
açısından süreç yeniden başlar. 2002 Aralık ayında gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesinde ise, müzakere
tarihi yerine “Tarih için Tarih” ya da “Türkiye’ye Müzakere Tarihi için Tarih vermek için, Tarih verilmesi” olarak değerlendirilen
bir tarih 17 Aralık 2004 verilir.
Türkiye-AB süreci açısından milat olarak adlandırılan 17 Aralık 2004
Zirvesinde; 3 Ekim 2005’de katılım müzakerelerine başlama kararı alınır. 20
Ekim 2005’te başlatılan tarama süreci,13 Ekim 2006 tarihinde tamamlanmasına
rağmen 14-15 Aralık 2006 zirve kararı ile -ek protokol yükümlülükleri
nedeniyle- Müzakereler askıya alınır.
2. TÜRKİYE İLE İSLAM DÜNYASI İLİŞKİLERİ
a)İslam Ülkeleri
İslam ülkeleri, nüfusun yarıdan
fazlasının Müslüman olduğu ülkeler, İslam'ın
resmi din
olduğu ülkeler ya da en yaygın dinin İslam olduğu ülkelerdir. Dünyadaki 57 İslam ülkesinin 26’sı Asya, 26'sı
Afrika, 2'si Avrupa, 1'i Asya-Afrika, 1'i Asya-Avrupa, 1'i Asya-Okyanusya
kıtaları üzerindedir. Bu devletlerden 23'ü Arap, 7'si Türk hüviyetindedir.
Günümüzde İslâm ülkeleri, 1.5 milyara yaklaşan nüfusa ulaşmıştır. Halen
AB üyesi ülkelerde 15 milyona yakın Müslüman yaşamaktadır.[2]
İslam ülkeleri
toplam dünya nüfusunun % 20'sini oluştururken, dünya üretiminin % 5'ini,
ticaretinin % 8'ini ve doğrudan yatırımların % 8'ini alıyorlar. Kendi aralarındaki ticaret hacmi % 12 olup, petrol ticaretinin çıkarılması halinde ticari işbirlikleri %
2-3'lere düşmektedir. Dünyadaki hammadde
kaynaklarının % 40'ına ve enerji kaynaklarının (Petrol-Doğalgaz) ise % 65'ine
sahip olmalarına rağmen 27 İslam ülkesinde kişi başına düşen gelir 765 USD'nin
altında seyrederken 21
ülkenin de aşırı borcu vardır.[3]
Tüm bu zengin kaynakların varlığı yukarıdaki rakamlarda görüldüğü gibi İslam
ülkelerinin ekonomisine ve halkın refahına yansımamaktadır.
b)İslam Konferansı Örgütü (İKÖ)
Bugün
İslam Ülkeleri'nin aynı çatı altında toplandığı tek kurum İslam Konferansı Örgütü'dür. Kısa adı İKÖ
olan örgüt, 57 üyesiyle BM’den sonra en büyük uluslararası teşkilat olmasına
rağmen, uluslararası arenada ağırlığını hissettirememiştir. 1969’da -Yahudi bir
gencin, Mescid-i Aksa’yı yakmaya kalkışması
üzerine- Fas’ın başkenti
Rabat’ta, kurulan örgüte Türkiye 1976 yılında üye olmuştur. Ayrıca 5 gözlemci
üye ülke bulunmakta olup, KKTC gözlemci üye statüsündedir.[4]
c)İslam Konferansı
Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (İSEDAK)
1981 yılında
yapılan IKÖ zirvesinde "Ekonomik İşbirliğinin Güçlendirilmesine Yönelik
Eylem Planı" kabul edilerek 1984 Kazablanka zirvesinde Türkiye
Cumhurbaşkanı’nın bu komitenin daimi başkanlığına seçilmesi ile örgüt kurulmuştur.
İslam Konferansı
Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (İSEDAK) Türkiye'nin
başkanlığında 1984 yılından beri çalışmalarına devam etmektedir. Üye ülkeler
arasında çok taraflı ekonomik ve ticari işbirliğinin geliştirilmesi ve
koordinasyonu ile görevlidir. İslam Konferansına üye 57 ülke, İSEDAK'ın da
üyesidir. Ayrıca KKTC’nin de dahil olduğu 5 gözlemci üye bulunmaktadır.
Türkiye'de İSEDAK'ın faaliyetleri DPT Müsteşarlığı tarafından koordine
edilmektedir. [5]
d)D–8 Projesi
Türkiye`nin
soğuk savaş sonrası geliştirdiği küresel projelerden ilki Karadeniz Ekonomik
İşbirliği (KEİ-1992), ikincisi de D-8
Projesidir. D-8, Türkiye’nin önerisiyle 1997’de İstanbul’da başlatılan, İslam
ülkeleri arasında uzun vadeli bir işbirliğinin oluşmasına öncülük etme
girişimidir. D-8 ülkelerinden sadece İran, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ/WTO) üyesi
değildir.
Bu projeye dahil
olan ülkelerden İran ve Pakistan ile Türkiye arasında Ekonomik İşbirliği Örgütü (ECO) ve
İKÖ, Mısır, Endonezya, Malezya, Nijerya ve Bengladeş ile de İKÖ çerçevesinde
bir işbirliği hareketi vardır. D-8 hareketinin KEİ ve ECO kadar potansiyelinin
olduğu söylenemez. Büyük bir nüfusa (825 milyon kişi
ve dünya nüfusunun %13.5'i [6])
sahip konumuyla, “D-8 Ülkeleri”, çok büyük bir pazar görüntüsü arz etmektedir.
Ancak üye ülkelerin aynı coğrafya içinde olmamaları, çoğunun yeterli genişlikte
bir ihracat yelpazesine sahip olmaması, bu büyük pazarda yer alan ülkelerin
çoğunluğunun fakir ülkeler arasında olması en büyük engellerdir. D-8 hareketi,
Türkiye’nin diğer bölgesel birlikteliklerle ilgisi ölçüsünde ve küreselleşme
sürecinde, ticarî açıdan yine de olumlu bir hareket olarak değerlendirilebilir.
[7]
e)
Körfez-Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK)
II. Kuşak Arap ülkeleri ve Körfez
ülkelerinden Bahreyn, Oman, Katar, Kuveyt, S.Arabistan, Birleşik Arap
Emirliklerinin katılımı ile 1981 yılında kurulan Körfez-Arap Ülkeleri İşbirliği
Konseyi (KİK), 2000 yılından bu yana uygulanan “Komşu ve Çevre Ülkeler ile
Ticari ve Ekonomik İlişkileri Geliştirme Stratejisi”nde önemli bir yere
sahiptir. Ülkemiz ile KİK arasında bir Serbest Ticaret Anlaşması (STA)
yapılması yönündeki anlaşma
05.10.2005 tarihinde imzalanmıştır.[8]
f) Arap Ekonomik Birliği
Arap Ekonomik Birliği olarak 1944’de
kurulan ve 22 Arap ülkesinin Arap Birliği oluşturmayı planladıkları
‘Arap Zirvesi’ olarak da adlandırılan kuruluştur.
Birlik olarak “Son
30 yılda 20 kez bir araya gelen 22 Arap lider, -ABD yanlısı politika izlemeleri
nedeniyle- Arap uluslarının hiçbir
sorununa kalıcı çözüm getiremedi.”[9] Soğuk savaş sonrasına göz atacak olursak;
Filistin sorunu halen çözümlenememiş, Irak ise I. ve II. Körfez harekatı sonucu
üçe bölünmenin sancılarını yaşamaktadır. ABD’nin Büyük/Genişletilmiş Ortadoğu
Projesine (BOP/GOP) karşın Arap zirvesine katılan ülkelerin şu ana kadar ortak
bir kararları veya somut bir yaklaşımları olmamıştır. Arap ülkelerinin kendi
aralarındaki sorunlar, mezhep çatışmaları, İsrail’le ilişkilerdeki sorunlar da
örgütün başarısızlık hanesine yazılıdır. Türkiye ise bu zirveye ilk kez 2006
yılında gözlemci olarak katılmıştır.
g)Avrupa-Akdeniz Süreci (Euromed)
AB’nin geliştirdiği Akdeniz politikası
nedeniyle “Avrupa-Akdeniz süreci” adı altında düzenlenen toplantılar çok yönlü
olarak 1985 yılından beri devam etmektedir. İşbirliği çalışmaları yanında 2006
yılında İstanbul’da 3 ayrı konuda toplantı yapılmıştır: Kadın konulu konferans,
Düşünce kuruluşlarını konu alan konferans, kültürel miras kongresi gibi…
Birliğin genişlemesinin yanı sıra yakın çevredeki ülke ve
bölgeler için iyi komşuluk politikası dokümanını hazırlayan AB, Kuzey Afrika
başta olmak üzere bölge ülkelerini bu kapsamda değerlendirmektedir. AB,
bölgenin enerji kaynaklarına doğal olarak ilgi duyarken, olası
istikrarsızlıklar çekince nedeni olmaktadır. AB ülkeleri bölgede arzu ettiği
ağırlığa sahip olmak için demokrasi ve ekonomilerin güçlenmesi sloganını
kullanmaktadır.
h)Medeniyetler İttifakı
Medeniyetler
İttifakı, Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezinin 11 Eylül
2001’de ABD’de, Mart 2004’te Madrid’de yaşanan terör saldırılarıyla güçlenmesi
üzerine İspanya Başbakanı’nın önerisi ve Türkiye’nin katılımıyla son şeklini
almıştır. Projenin amacı dünyanın yaşadığı buhranlı sürecin aşılmasıdır.
İki Akdeniz
ülkesi eş başkanlığında yürütülen bu projenin sayesinde İslam-Hıristiyan
dünyası arasındaki olası medeniyetler çatışması önlenmeye çalışılmaktadır. Medeniyetler
İttifakı, büyük
umutlar bağlanan bir proje olarak henüz emekleme aşamasında çalışmalarına devam
etmektedr.
3.
TÜRKİYE İLE ARAP ÜLKELERİ ARASINDA YABANCILAŞMA
Türkler, tarih boyunca hükümranlığı
altındaki topraklarda hiçbir zaman emperyalist bir yaklaşım içerisinde olmadı.
Özellikle halkı Müslüman olan ülkelerdeki insanlar, her alanda Türklerle eşit
haklara sahipti. 400 yıl Türk idaresi altında yaşayan Araplar, her türlü iç ve
dış saldırıya karşı güven içinde bir yaşam sürdüler.
19. yüzyılda bölgedeki doğal
kaynaklara göz diken Batı ülkelerinin kışkırtmalarıyla Arap ülkelerinde esen
bağımsızlık rüzgarı iddia edilenin aksine huzur ve güven ortamı sağlamadı.
"Türkler Arap ülkelerinde sömürgecidir" iddiasıyla Arapları kışkırtan
Batılı güçler, II. Dünya Savaşı sonuna kadar bu ülkeleri emperyalist çıkarları
doğrultusunda kullanmışlardır.
Osmanlı’nın yerine kurulan yeni Türkiye'nin
laik bir düzene bağlı kalması, Arap ve İslam dünyası ile ilişkilerinde tereddüt
ve kuşkuları da beraberinde getirmişti. 1930'lu yılların sonunda Suriye'yle
yaşanan Hatay sorunuyla ortaya çıkan Türkiye-Arap ülkeleri yabancılaşması,
sistematik olarak Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında İsrail'i tanıyarak
Doğu bloğuna karşı NATO (1952) ve Bağdat Paktı (1955) gibi
örgütlere girmesiyle başladı. Türkiye'nin dış
politikası da böylece batılı ülkeler ve İsrail'le yapılan anlaşmalar temeline
oturdu.
a)Karşılıklı Etkileşim, Yakınlaşma
Soğuk savaş
sonrası; Doğu bloğunun yıkılması, I. Körfez harekatı, 11 Eylül saldırıları
ardından Afganistan ve Irak’ın işgali ve BOP/GOP kapsamında değişen uluslararası koşulların elverişli
olması, başta İran olmak üzere
körfez ülkeleriyle ekonomik ilişkilerde, Filistin'deki İslami güçler ve en
iyimser beklentileri bile aşan bir biçimde Suriye ile ilişkileri yeniden
düzenleme çabalarında kendini gösterdi. Türkiye'nin dış politikasındaki bu
değişim, Batı ve özellikle AB ülkeleriyle olan ilişkileri olumsuz etkilemedi.
Böylece bölgedeki ülkelerle ve diğer dünya ülkeleriyle iyi ilişkiler,
Türkiye'nin tarihinde ilk kez bu biçimde söz konusu oldu.
2004 yılında ilk kez
bir Suriye lideri Türkiye'yi ziyaret etti. Suudi Kralı’nın Türkiye’yi 2006 yılında 50 yılı aşkın bir süredir ilk kez
ziyaret etmesi, buna oldukça somut bir örnektir.
b)Hassas
İlişkiler
Bunun aksine; “Güneyimizdeki
İslam dünyasının Türkiye’ye bakış açısı Avrupa’dan daha önyargılı olmuştur.
Türkiye’nin gelişmesi, yükselmesi Arap ülkelerini kıskandırmaktadır. Okul
kitaplarında Osmanlıyı suçlayıcı ifadeler kullanılmıştır. İKÖ bağlamında bile
KKTC’yi tanımaya yanaşmazken Hıristiyan Avrupa, Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile
askeri ve ekonomik ilişkileri bizden daha yoğundur.” [10]
Arap dünyasının hatırı sayılır bir bölümünde geçerli olan anlayış, “Cumhuriyet
Türkiye’sinin yaptığı reformlar ve Batıya yanaşma politikalarıyla İslam’dan
uzaklaştığı ve İslam dünyasına yabancılaştığı”[11]
şeklindedir. Batıya bağımlılık açısından konuyu değerlendirirsek, sözkonusu
ülkelerin her birinin Türkiye’den daha fazla Batıya bağımlı olduğu ortadadır.
Petrol zengini Arap ülkelerinin servetlerinin önemli bir bölümü Batılı
bankalarda tutulmakta, bir kısmı da silah alımına harcanmaktadır.
Endonezya’dan Fas’a kadar İslam ülkelerinin hemen hemen hepsi en az
Türkiye kadar kalkınma hesaplarını Batıdan yapılacak sermaye ve teknoloji
transferine bağlamaktadır. Bu ülkelerin bir kısmı (Bangladeş ve Afrika
kıtasındakiler) dünyanın en fakir, altyapısı en yetersiz, en fazla dış yardıma
muhtaç ülkeleri arasında bulunmaktadır.
4. İSLAM ÜLKELERİNİN
TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİK SÜRECİNE YAKLAŞIMI
a)Mısır
Türkiye’nin
AB üyelik süreci Arap dünyasında büyük bir dikkatle izleniyor. Mısır'ın önde
gelen uzmanları değişik platformlarda bu konudaki görüşlerini aşağıdaki
satırlara yansıyan şekilde dile getirmişlerdir.
“AB'ye üye
ya da bu yolda ilerleyen bir Türkiye'nin İslam dünyasının global kültüre
entegre olmasının yolunu açacağını” vurgulayan
‘El Siyassa El Davliya’ dergisi genel yayın yönetmeni Harb*da bu yolla insan hakları ve demokrasi gibi değerlerin
daha hızlı bir şekilde Ortadoğu ve Arap dünyasında yankı bulacağını ifade
ediyor. Harb, “Türkiye'nin kültürel ve kimlik olarak dünyadan izole bir
Ortadoğu için çıkış yolu anlamına geleceğinin”[13]de altını
çiziyor.
El Ezher
Üniversitesi Dekanlarından Rabbihi**
"Türkiye İslam'ı, İslam'ın ahlakını onlara tanıtacaksa bu Avrupa ile İslam
arasında bir köprü oluşturacaktır. Türkiye'nin AB'ye üye olmasını
destekliyorum"[14] diye
konuşuyor.
Amerikan Üniversitesi
Ortadoğu Araştırmaları Programı Müdürü Korany'*** “Türkiye'nin Ortadoğu-Avrupa ve
İslam ile Batı arasında köprü olduğunu, görüşmelerin sekteye uğraması durumunda
bunun sadece Türkiye'ye değil, tüm bölge için büyük bir risk teşkil edeceğini”
vurguluyor. Başta Mısır olmak üzere Ortadoğu genelinde Türkiye sık sık Avrupa
ile geliştirmek istediği yakın ilişkilerden dolayı eleştirilirken, Avrupa'nın
da demokrasi, insan hakları, medeniyetler arası diyalog gibi konularda Türkiye
ile ciddi bir şekilde sınava tabi tutulduğunu belirtiyor.[15]
Kahire Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dekanı Hasan Nafaa, “Türkiye'nin yerinin Avrupa ya da Batı
değil İslam dünyası olduğunu, Türkiye ile AB
arasında devam eden sürecin İslam dünyası üzerinde büyük bir etki meydana
getireceğini” ifade ederken, her
şeye rağmen “Türkiye'nin
değerlerinden taviz vermemesi gerektiğinin” altını çiziyor. [16]
Mısır
Eski Dışişleri Bakanı Mahir’e göre;
“Mısır başta olmak üzere, bölge ülkelerinin AB ile birtakım anlaşmaları
bulunuyor. Bunlar üyelikten çok işbirliğini öngören anlaşmalar. Sonuç olarak,
Türkiye'nin AB'ne alınmasıyla birlikte dünya barışı için çok önemli bir adım da
atılmış olacaktır. Bu şekilde farklı din, kültür ve gelenekler birbirini daha
yakından tanıma fırsatı bulacak, önyargılar da ortadan kalkacaktır.” [17]
Emekli
Büyükelçi Ganim'e*göre; “Türkiye, 1946'da NATO'ya üye olan
ve İsrail'i ilk tanıyan Müslüman ülkeydi. Bir dönem İslam âlemine sırt
çevirmişti. Fakat şimdi yeni bir durum söz konusuydu.”
Türkiye'nin
Avrupa Birliği içinde İslam âleminin sesi olacağına inanan Ganim, bir ıyordu.
Bir denge unsuru olarak, İsrail'in Avrupa ülkeleri üzerindeki etkisini ancak AB
üyesi Türkiye tarafından kırabileceğirni düşünüyor.
Ganim'in
önemli gördüğü ikinci husus; AB üyesi demokratik Türkiye'nin, İslam ülkeleri
için bir model vasfı kazanacağıydı. Totaliter rejimler karşısında artık bir
Türkiye örneği olacaktı. Ganim, "Arap ülkelerinde laiklik yoktur; ama
İslamcılara karşı ağır baskılar vardır." diyor ve ekliyordu: "Arap
ülkelerinde din-devlet ilişkileri konusunda da AB üyesi Türkiye'nin örnekliği,
tarihî bir dönüm noktası olacaktır." [18]
Mısırlı
yazar Fehmi Hüveydi’ye göre;
“Türkiye coğrafi konumu itibarıyla Batı ile Doğu arasında zaten köprü
niteliğinde. Türkiye’nin iki coğrafya arasında model olabilmesi için AB üyesi
olması şart değil. Geçmişte Türkiye İslam âleminin en önde gelen ülkesiydi,
şimdi Batı’nın en geri kalmış ülkesi durumunda. Bizlerin tercihi Türkiye’nin
Batı’nın kuyruğu olacağına Doğu’nun önde gelen ülkesi olması. Türkiye, kendi
menfaatlerini koruyabilmek için AB’ye üye olmak zorunda değil.“[19]
b)Lübnan
Lübnan kaynaklarını
irdelediğimizde Türkiye’nin AB üyelik sürecini ciddi olarak takip eden Türkiye uzmanı ve ‘Schu'un al-
Aussat’ dergisi yazı işleri müdürü
Muhammed Nureddin’in görüşleri değer buluyor.
Nureddin’e**göre; “AB üyesi bir Türkiye'nin Arap ve İslam dünyası-AB ilişkileri açısından
da yararlı olacağı da aşikardır.
Hıristiyan Avrupa'nın Müslüman Türkiye'yi
üyeliğe kabul etmesi, Avrupa'nın Müslümanlarla ilişkilerinde din etkeninin
temel alınmadığının en önemli göstergesi olacaktır.
AB
üyesi bir Türkiye, benzer toplumsal şartlara sahip Arap ülkelerinde,
yararlanılabilecek bir deneyim, bir fırsat olarak algılanabilir. Bu açıdan
bakıldığında, Orta Doğu'nun demokratikleşmesi taleplerini de destekleyici bir
etken oluşturacaktır.
Müslüman Türkiye'nin üyeliği, Avrupa ile
İslam dünyası ile ekonomik ilişkileri sağlamlaştırmada ek bir yarar
sağlayacaktır.
Avrupa ile Türkiye arasındaki ilişkilerin
Arap dünyasına olumlu veya olumsuz yönde etki etmesi, Arap - İsrail
ilişkilerine endeksli olacaktır.
Müslüman ve Arapların çıkarlarına aykırı
düşmeyecek ortak bir dış ve savunma politikasının varlığına da doğrudan
bağlıdır. Aksi halde Türkiye'nin üyeliği, üye olmamasından daha büyük zararlara
yol açabilir.” [20]
c)Suriye
Suriye ile 2000’li yıllar sonrasında yaşanan yumuşamanın
ardından karşılıklı ziyaretler sonrası verilen üst düzey beyanatlar Türkiye’ye
destek niteliğindedir.
Suriye lideri Beşar Esad’ın, Başbakanımızın Suriye
ziyaretinde, “Sayenizde AB’ye komşu oluyoruz” ve “Sizi örnek alıyoruz”
şeklindeki ifadeleri ziyaretin Suriye açısından önemini ve Türkiye’nin AB ile
tam üyelik müzakerelerine başlamasından duyduğu “heyecanı” gösteren
ifadelerdir. Suriye’nin de AB ile ekonomik ilişkileri bulunmakla birlikte
taraflar arasında daha çok ekonomik içerikli bir ortaklık anlaşmasının
imzalanması gündemdedir. Suriye
özellikle ekonomik anlamda içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtulmak için
Türkiye’nin AB üyeliğini önemli görmekte ve bu sayede Avrupa’nın Orta Doğu’ya
açılan kapısının Suriye olacağını düşünmektedir. Ekonomik boyutunun
yanında, Batı’ya yakınlaşma ve
dolayısıyla, özellikle Irak Savaşı sonrası oluşan uluslararası baskı
ortamından çıkış anlamında da Türkiye’nin üyeliği önemli görülmektedir. [21]
Türkiye’nin AB ile tam üyelik müzakerelerine başlaması
sonrası Suriye’nin duyduğu heyecan diğer Arap ülkelerinin bakışını ortaya
koyması açısından bir gösterge olabilir. Türkiye’nin bu sürece girmesi Suriye ve diğer Arap ülkelerini de
hareketlendirebilir, demokratikleşme yönünde atacakları adımlarına hız
kazandırabilir.
d)Suudi Arabistan
Tarihin ve siyasi
ilişkilerdeki gerginliklerin etkisi altında Suudilerin önemli bir kısmında;
"Ankara'da İslam'ı uygulamak bir yana kendi nüfusuna Müslüman olduğu için
zulmeden" bir yönetimin işbaşında olduğuna inanılıyor. ‘Wahhabi’, yani İslam'ın kökenlerine
dönüş hareketinin Türkiye'nin din anlayışı ve uygulaması ile bağdaşmasını kimse
beklememeli. Arap olmayan İslam ülkelerinin dini yorumlayış ve kendi
yaşamlarına tatbik ediş biçimini bir türlü hazmedemiyorlar. Ortadoğu ve
K.Afrika'nın en büyük ekonomisine, askeri gücüne ve çağdaş toplumuna sahip
Türkiye'nin bölgede liderlik iddiasında olan Suudi ailesini ciddi şekilde
rahatsız ettiği görülüyor.
Suudilere göre, Türkiye ile ilgili olarak AB
ülkelerinin ısrarla üzerinde durduğu husus aşağıda açıklanan iki temel sistemin
gerçekleştirilmesine yöneliktir:
1-Türkiye'de İslamiyet'i, yasaların bir
parçası veya bir kaynağı ya da sosyal ve ekonomik yaşamı düzenleyen ilişkilerin
bir içeriği olmaktan çıkarıp sadece belleğin bir parçası, geçmişin ve
medeniyetin tarihi bir uzantısı haline dönüştürüyor.
2-Türkiye'yi, tüm Orta Asya bölgesini,
Arap Körfez ülkelerini, Şam diyarını, Mısır ve Sudan'ı yola getirme ve sindirme
sürecinde hareket noktası haline getiriyor. [22]
e)Pakistan
Pakistan,
Türkiye açısından Orta Asya ve Ortadoğu'daki Türk ve İslam ülkeleri arasında
önemli işbirliği yapabileceğimiz en yakın dost ve kardeş ülkelerden
birisidir. İyi ilişkiler içinde
olduğumuz Pakistan’ın Türkiye’nin AB sürecine
yaklaşımı basına aşağıdaki şekilde yansımıştır.
"AB, Türkiye ile üyelik müzakereleri için bir
tarih belirlediği zaman, bu gelişme ‘binlerce millik bir yolculuğun’ ilk
adımı oldu. O zamandan bu yana durumda temel bir değişiklik meydana geldi
ve AB'nin kurallarını kendi lehine değiştirmeyi tercih ettiğini söylemek
abartı olmayacaktır. Türkiye'nin
Avrupa'nın bir parçası olma arayışı etnik ve dinsel önyargılar bataklığına
saplanmış gibi görünüyor. Türkiye'nin, adaylığını bu bataklıktan kurtarıp
kurtaramayacağı su götürür bir meseledir. Kağıt üstünde Türkiye'nin kozlarında
pek bir değişiklik olmadı.”[23]
f)Yemen
Türkiye’nin AB sürecine Yemen basınının yaklaşımı aşağıda
özetlenmiştir.
Türkiye;
jeopolitik, ekonomik ve kültürel sebeplerle hem İslam ve Arap dünyasına,
hem de Avrupa'ya karşı bir kimlik, aidiyet ve yabancılaşma bunalımı
yaşamaktadır. Bazı kişiler, Türkiye'nin bir
İslam ülkesi olduğunu, tarihsel ve ahlaki değerler bakımından Avrupa ile
hiçbir ortak yönü bulunmadığını ifade etmektedirler.
3 Ekim tarihine İslam dünyasının büyük ilgisi
bu tarihin öneminin bir başka göstergesidir. AB’nin kararı aynı zamanda İslam
dünyasına da gönderilecek olan güçlü bir mesaj olacağından tüm İslam ülkeleri
bu süreci çok yakından takip etmiştir. Bu anlamda Türkiye’nin entegrasyonu hayati
öneme sahiptir. [24]
g)İran
Tarih boyu, iki
taraf da derin bir işbirliği ihtiyacı hissetse de, istenilen ilişki düzeyine
ulaşmayı başaramamışlardır. Günümüzde de, bölgesel sorunlar karşısında ortak
çıkarlara sahip olmalarına rağmen, ortak bir politika üretememekte, hatta zaman
zaman birbirlerine ters politikalar takip etmektedirler.
İran, Orta Doğu’da siyasal İslam’ı yaymak ve radikal İslâmî grupları
desteklemek peşinde olmuştur. Radikal İslami gruplar ve köktenci gruplar,
Türkiye’yi Batı ve düşman kampında tanımlamaktadır. Reformcu blok Türkiye ile
olan ilişkilerin geliştirilmesini istemekte ancak Reformcu-Muhafazakâr
çatışması var olduğu sürece, İran-Türkiye ilişkisi kağıt üzerinde kalabilir ve
şeffaf, açık, güvenilir bir zemine oturmayabilir. İran’da ve İran yetkilileri
arasında, “Türkiye ABD’ye bağımlıdır ve ABD’den bağımsız bir dış politika
üretmez” düşüncesi kırılmaktadır.
Söz konusu durumun İran-Türkiye ilişkilerini olumlu şekilde etkileme gücü
vardır.[25]
İran, ABD’nin "Ortadoğu'da yeni
stratejisi” karşısında Türkiye ile iyi
ilişkiler süreci başlatmıştır.
h) Kuzey Afrika (Fas, Tunus, Cezayir, Libya) Ülkeleri
Mağrip (Fas, Tunus, Cezayir) ve Maşrek (Mısır, Libya)
ülkeleri olarak da adlandırılan Kuzey Afrika ülkeleri, siyasi ve
ekonomik reform sürecinde AB ile ilişkileri geliştirmeyi oldukça önemsiyor. AB
ise, bu ülkelerle komşuluk bağlarını uzun vadede güçlendirecek adımlar peşinde.
Kuzey Afrika ülkelerindeki elit çevreler ise; “Türkiye'nin AB üyeliğinin
sağlayacağı fırsatlar üzerinde de düşünüyorlar ve bu fırsatın Akdeniz'in güney
sahillerine de verilmesini” istiyorlar. [26]
Özet Olarak;
Eski Osmanlı
egemenliğindeki Arap ülkeleri ile aramızda sıcak bir ortam yaratılamamasının
kökeninde I. Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında Arap nüfusun Osmanlı karşıtı
cephede yer alması, Cumhuriyet Türkiye'sine -özellikle de laik sistemi
nedeniyle- dostane sayılamayacak tavırlar geliştirilmesi, uluslararası alanda
Kıbrıs gibi ulusal davalarımızda destek bir yana köstek olunması gibi
gelişmeler yatmaktadır.
Arap otokratları uluslararası sistem ile ciddi meşruiyet
krizi yaşadıkları toplumları arasında sıkışıp kalmışlar. Ortak kimlik ifade
eden yegane unsurlar sınır aşan ortak problemlerdir. Arap ülkeleri arasında
vizyon ve işbirliği eksikliği bir ortak modun yada bölgede bir Arap sisteminin
oluşmasına engel olmuştur. Arap ülkelerinin bireysel olarak sorunlarını
çözemeyecekleri ortadadır.
İslam ülkeleri
ile ortak Pazar kurma projesi realist olmayan bir alternatiftir. Başlıca nedeni
İslam dünyasının siyasi irade olarak böyle bir çalışmasının olmamasıdır.
Demokratik bakış açısı ve Teknolojik gelişme yoktur. Bunlar olmadığı gibi bu
ülkelerin birbirleri ile sınır sorunları, toprak anlaşmazlıkları vardır.
Türkiye ile eskiden beri devam eden husumetleri bugün kendi aralarında da
mevcuttur. I.Dünya savaşı sonrası soğukluk iki taraf içinde güvensizlik
gerekçesidir. İngiltere’nin bölgeyi kontrol altına alıp, Türklerin -batıya
yönelik politikaları sebebiyle- İslam’dan uzaklaştığını ortaya atmaları
Araplarda böyle bir anlayışın yerleşmesine sebep olmuştur.
İslamcı kesimin ezici bir çoğunluğu Avrupa ile bütünleşmeye tarihsel,
ideolojik ve dinsel nedenlerle soğuk bakmaktaydı. Onlar için Avrupa tarihi
düşmandı ve Avrupa Topluluğu bir Hıristiyan kulübüydü. 2000’li yıllara doğru ve
sonrasında bu kesim, “Hıristiyan kulübü” söylemini bir kenara bırakıp AB’ye
daha olumlu bakmaya başlamıştır.
Ortadoğu ve İslam ülkelerinin yöneticileri, diplomatları,
akademisyenleri ve önde gelen uzmanlarına göre; Türkiye-AB sürecinin başarıyla sürdürülmesi durumunda İslam dünyasındaki
demokratikleşme süreci de büyük bir ivme kazanacaktır!
Hem bütün
Müslümanlarca sayılan, hem de Batı’yla güçlü ilişkilere sahip olan Türkiye’yi,
Ortadoğu’da lider rolü üstlenebilecek tek ülke olarak görenler olduğu kadar, “AB üyesi bir Türkiye Ortadoğu
ülkeleri için de çıkış yolu olacak” şeklinde İslam ile Batı
arasında köprü vazifesi görebileceğini ifade edennlerde mevcuttur.
5. TÜRKİYE’NİN TÜRK CUMHURİYETLERİ İLE
İLİŞKİSİ
a)Türk Cumhuriyetleri
Türk
Cumhuriyetleri; 1’i Kafkaslarda, 4’ü Orta Asya’da yaklaşık 60 milyonluk bir
nüfusa sahip bir coğrafyadır.
II. Dünya Savaşı
sonrası başlayan ve 45 yıl süren Soğuk Savaş dönemi boyunca Sovyetler
Birliği’nin Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’e açılmasını önleyecek yayılmacılığına
karşı tampon görevini gören Türkiye, “Batı’ya yönelik” bir siyaset izlemiş, bu
yöneliş NATO’ya üyelik ve AET’ye entegre olma çabası ile daha da
belirginleşmiştir. Türkiye Batı’ya yönelik politikasını her türlü engel ve
pürüze rağmen sürdürmeye çalışırken, Orta Asya çoğunlukla ihmal edilen bölge
olarak geri planda kalmıştır.
Türkiye’nin
Orta Asya’da bağımsızlıklarını kazanan cumhuriyetlere yaklaşımı, onların siyasi
bağımsızlığına ve ülke bütünlüğüne saygı ve karşılıklı kazanım temelinde
şekillenmiştir. Türkiye bu anlayıştan hareketle, herhangi bir ayrımcılık
yapmaksızın bu bağımsız devletleri tanıyan ilk devlet olmuştur. Bölgede ortaya
çıkan tüm cumhuriyetlerde büyükelçiliklerini ilk açan devlet de yine
Türkiye’dir.
b)Türk
Cumhuriyetleri Politikası
Sahip
olunan kaynakların ortak fayda temelinde kullanılacağı politikaların
oluşturulması, üretim-paylaşım stratejileri geliştirilerek, çok boyutlu
işbirliği temelinde ortaklıklar kurulması sürecine geçişin sağlanmasıdır.
Türk Cumhuriyetleri
ile gerek ikili bazda yürütülen çalışmalar, gerekse 2000 yılında uygulamaya
konulan “Komşu ve Çevre Ülkeler ile Ticari ve Ekonomik İlişkilerin
Geliştirilmesi Stratejisi" çerçevesinde, ülkemizin bölgedeki gücünün
pekiştirilmesinin yanı sıra, anılan ülkelerle çok yönlü ticari ve ekonomik ilişkilerin
geliştirilerek, bölgemizde refah ve istikrarın sağlanması amaçlanmıştır.
c)Ekonomik
İşbirliği Örgütü (ECO)
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı olarak da
bilinir. ECO ilk olarak 1985'de
kurulmasına rağmen kökeni Soğuk Savaş döneminde Sovyet karşıtı blok olarak
kurulan CENTO (1959) ve Kalkınma için Bölgesel İşbirliği (RCD-1964) teşkilatlarına
dayanmaktadır. Kurucuları Türkiye, İran ve Pakistan'dır. 1992 yılında Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla Orta Asya
cumhuriyetleri Kazakistan, Kırgızistan. Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan,
Afganistan ve Azerbaycan'ı kapsayacak şekilde genişlemiştir. ECO üyeleri
kültürel ve ekonomik alanda işbirliğini hedeflemektedir. 2015 yılına kadar serbest
ticaret bölgesi olmak da hedefler arasındadır. Hedeflerinden bir diğeri ise
üyeleri arasında platform oluşturmaktır.[27]
d)Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA)
Türkiye’nin Orta
Asya cumhuriyetlerine sağladığı doğrudan yardımı koordine etmek amacıyla 1992
yılının Ocak ayında “Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı” (TİKA) kurulmuştur.
TİKA’nın amacı Ankara ve Orta Asya başkentleri arasında ekonomik, kültürel ve
teknik işbirliğinin geliştirilmesi olarak belirlenmiştir. TİKA bölge cumhuriyetlerinde
kurduğu temsilcilikler aracılığıyla işbirliğine katkı adına çalışmalarını
sürdürmektedir. Bugün 3 kıta 22 ülkede ülkesel/bölgesel projelerle vizyonunu
genişletmiştir.[28] Ancak teknik yardımın ana
mantığı olan yardım yapılan ülkeye yönelik ihracatın artması, ekonomik bağların
güçlendirilmesi gibi konular göz ardı edilmiştir.
Türkiye’nin Orta
Asya cumhuriyetleri ile ilişkilerini geliştirmeye yönelik en etkin araçlarından
birisi de Türk Eximbank kredileri olmuştur. Türkiye-Orta Asya ilişkilerinin ana
eksenlerinden birini Türkiye’deki bazı vakıfların ve kısmen de devletin
inisiyatifi ile geliştirilen eğitim çalışmaları oluşturmaktadır. Orta Asya’da
faaliyet gösteren pek çok Türk firması Türkiye’nin en etkin kolu olarak
değerlendirilmektedir. [29]
Tüm bu
çalışmalara rağmen, Türkiye Orta Asya cumhuriyetleri ile ortak çıkarlara dayalı
somut bir siyasi zemini oluşturmada beklenen başarıyı sağlayamamıştır. Bu
nedenle Türkiye’nin bölgede önemli bir aktör haline gelmesinin önündeki
engellerin ve sorunların objektif bir yaklaşımla tespit edilmesi
gerekmektedir.
Türkiye’nin Orta
Asya cumhuriyetlerine ilişkin siyasi amaçlarının istenilen başarıya
ulaşmamasının hem içsel hem de dışsal nedenleri vardır.
Türkiye’nin,
Cumhurbaşkanı Özal döneminde kazandığı Orta-Asya perspektifini koruması ve
geliştirmesi diğer dış politika konuları içinde gerekli görülmektedir.
Duygusal
yaklaşımları bir tarafa bırakacak olursak, ülkeleri birbirine bağlayan ekonomik
ve siyasi çıkarlardır. Din, dil, ırk ve tarihî temellerin ortak olması ise, bu
ilişkilerde öncelik ve güvenilirlik sağlayacaktır.[30] Dolayısıyla Türkiye Orta Asya’da
“eşitler arası ilişki” algılamasıyla, karşılıklı çıkarların sağlanması
yaklaşımını esas almalıdır.
e)Türk Dili Konuşan Ülkeler Doruk
Toplantısı
17 Kasım 2006 tarihinde
8.Türk Dili konuşan ülkeler zirvesi için Antalya’da bir araya gelen Türkiye,
Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan devlet başkanları; başta Kıbrıs sorunu,
İKÖ’ nün etkin kılınması, Türk Dili konuşan ülkeler arasındaki ekonomi ve
ticaret yanında çok taraflı ortak tasarılara ivme kazandırılmasının önemini
vurgulamışlardır. Devlet başkanları, Kazakistan’ın 2009 AGİT dönem başkanlığı
adaylığını mutlulukla karşılarken, Türkiye’nin 2009-2010, Kazakistan’ın
2010-2011, Kırgızistan’ın 2012-2013 dönemleri BM Güvenlik Konseyi adaylıklarına
destek vermişlerdir.
Bu ülke
liderleri; Türkiye’nin AB üyeliği yolunda ilerlemesinden duydukları memnuniyeti
dile getirmişler aynı zamanda Avrasya coğrafyasının da önemli bir ülkesi olan
Türkiye’nin AB’ye üye olmasının bölgenin siyasal, ekonomik ve toplumsal
kalkınmasına ivme kazandıracağına ve bölge ile AB arasındaki bağları
pekiştireceğine inandıklarını belirtmişlerdir.[31]
6. TÜRK CUMHURİYETLERİNİN AB İLE İLİŞKİLERİ
Orta Asya’daki Türk cumhuriyetleri;
sahip oldukları enerji kaynakları nedeniyle, Afganistan ve İran gibi dünya
siyaseti açısından problemli olan ülkelere yakınlıkları sebebiyle her zaman
AB’nin ilgi alanında olmuştur. Almanya’nın dönem başkanlığında AB-Orta Asya
ülkeleri ile ilişkilerinde yeni stratejiler geliştirmiştir. 60 milyona yaklaşan
nüfusları ile bölge ülkeleri AB ile önemli ortaklıklar kurabilirler. AB bölgede
“genişletilmiş komşuluk düzeyinde, yeni bir güven ortamı yaratabilme ve yoğun
ilişkiler kurabilme projesini” yürütmektedir. [32]
Bölge
ülkelerinde otokratik yönetimler, hukuk devletinin olmaması, insan hakları ve
özgürlükler açısından birçok eksikliğin bulunması, buna karşılık yoksulluğun
yaygın olması ve organize suçların yaşamın her alanında göze çarpması, temel
sorunlar olarak sıralanabilir.
AB’nin teknik yardım programı (TACIS) çerçevesinde
yürüttüğü ilişkiler uzun vadede bölge ülkelerinde siyasi liberalizmin önünü
açacak, devletlerin tek parti idaresinden uzaklaşıp parlamenter demokrasiyi ve
piyasa ekonomisini benimsemelerine neden olabilecektir. [33]
Türk cumhuriyetleri bağımsızlık sonrası AGİT, Avrupa
Konseyi, NATO gibi kuruluşlarla ortak programlar için çaba içerisindedirler.
7. TÜRK CUMHURİYETLERİNİN TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİK SÜRECİNE YAKLAŞIMI
a)Azerbaycan
Azerbaycan;
Türkiye’ye en yakın, AB ile komşuluk politikası içerisinde Kafkasya özelinde
güçlü bir ilişki sürdürmektedir. Karadeniz havzasına dahil olarak Türkiye’nin
üyesi bulunduğu KEİ’ye de
üyedir.
Azerbaycan’ın
Ankara Büyükelçisi Aliyev’in bir röportajında, “Avrupa Konseyi'nin üyesiyiz. Avrupa Birliği'ne biz diyoruz ki;
Türkiye girsin kapıları açsın biz de onun arkasından gideceğiz. Biz batı ile
entegrasyonu istiyoruz, NATO ile çok yakın işbirliğimiz var ve inşallah
gelecekte de NATO'ya üye olmak istiyoruz. Yolumuz batı demokrasisi, batı teknolojisi,
batı medeniyeti, Avrupa”[34]
demesi Azerbaycan’ın her platformda Türkiye’nin AB sürecine sıcak baktığını
göstermektedir.
b)Kazakistan
Asya'nın merkezinde denize çıkışı olmayan bir kara ülkesi Kazakistan'ın
Türkiye-AB sürecine bakışını; Kazakistan'ın Ankara Büyükelçisi Tursunbayev şöyle özetlemektedir: “Şimdi
Avrupa birleşiyor, Araplar birleşiyor, Farslar birleşiyor. Biz niye Türk
Dünyası olarak birleşmeyelim. Tarihimiz, dilimiz, dinimiz bir diyoruz, ama
siyasî olarak bir bütünleşmede bulunmuyoruz. Onlardan daha sağlam işbirliği
yapmalıyız. Kimse bize yan gözle bakmaya cüret edememeli. Bütünleşmemiz lazım.
Şimdi AB Türkiye'ye karşı tavır alıyor; insan hakları, ekonomik sorunlarla
Türkiye'nin içişlerine karışmak istiyor. Bütün
dünya iyi bilsin ki bugün Türkiye yalnız değil, Kazakistan yalnız değil, Türk
Dünyası yalnız değildir.”[35] Tabi
bu bakış açısı şimdilik ütopyadan öteye
gidemeyecektir.
“Ortalık Asya Devletler Birliği'ni kurmayı teklif
ediyorum. Bizim ekonomik çıkarlarımız, tarihî-kültürel köklerimiz, dilimiz,
dinimiz, ekolojik sorunlarımız, dış tehditlerimiz ortaktır. AB mimarları, bizim
bu ortak noktalarımızı ancak hayal edebilirlerdi. Biz sıkı ekonomik
entegrasyonu başlatmalıyız.
Ortak Pazar ve ortak para birimine doğru ilerlemeliyiz. Ancak bu durumda biz,
hepimizi tek vücut olarak gören ulu atalarımıza lâyık olabiliriz” [36] diyen Kazakistan devlet başkanı Nazarbayev, 2006 yılında “Türkiye’nin AB üyeliği yolunda
ilerlemesinden duydukları mutluluğu” dile getirmiştir.
c)Kırgızistan
Dünyanın
en büyük destanına (Manas) sahip olan Kırgızlar, Orta Asya Türk
Cumhuriyetlerinin en küçük grubunu oluştururlar. Türkiye’nin AB üyeliği yolunda
Devlet Başkanı düzeyinde; “Avrasya
coğrafyasının da önemli bir ülkesi olan Türkiye’nin AB’ye üye olmasının
bölgenin siyasal, ekonomik ve toplumsal kalkınmasına ivme kazandıracağına ve
bölge ile AB arasındaki bağları pekiştireceğine inandıklarını”[37] belirtmişlerdir.
d)Özbekistan
Bütün Türkistan'ın coğrafî
ve kültürel merkezi konumundaki Özbekistan, 22 milyona yaklaşan nüfusu ile de
bölgenin geleceğini elinde tutmaktadır. Özbekistan dış
politikasının temelini, siyasi ve askeri örgütlerden çok, ekonomik işbirliği
konulu uluslararası örgütlerle ve düzenlemelerle ilişkilerin geliştirilmesi
oluşturmaktadır. Rusya ve Çin’in önderliğini yaptığı ve Şanghay İşbirliği
Örgütü (ŞİÖ) adını alan kuruluşa Özbekistan’ın üye olma gerekçesinin de ekonomi
ağırlıklı olduğu söylenebilir. Özbekistan, ortak güvenlik ve istikrar ortamının
güçlendirilmesini ve genişletilmesini amaçlayan NATO’nun Barış İçin Ortaklık
(BİO) Programı’na Temmuz 1994 yılından itibaren katılarak, ABD, Norveç,
Kazakistan, Kırgızistan’da yapılan çeşitli askeri tatbikatlara iştirak
etmiştir.[38]
Özbekistan ve
Türkiye’deki yetkililer, son yıllarda tüm çabalara rağmen iyileştirilemeyen ikili
ilişkilerin nasıl düzeltilebileceği konusuna eğilmiş durumdadırlar. Her iki
ülkenin siyasi iradeleri de bu konuya çok önem verdiklerinden Türkiye Özbekistan ilişkileri konusunda
olumlu gelişmeler beklenmektedir. [39]
e)Türkmenistan
Türkmenistan
küçük bir ülke olmasına karşın dünyanın en büyük doğal gaz kaynaklarına
sahiptir. Buna rağmen sosyal açıdan dünyanın en yoksul ülkeleri arasında yer
alan Türkmenistan BM, İKÖ, BDT gibi uluslararası
kuruluşlara üyedir.
Türkmenistan ve
Türkiye arasındaki yakınlaşmayı, bir süre önce vefat eden eski Cumhurbaşkanı
Türkmenbaşı: "Ben bağımsızlığımızı ilan ettiğim gün Türkmenistan ve
Türkiye’nin iki devlet, fakat tek ulus olduğunu belirtmiştim. Dinimiz,
kültürümüz ve kökenimiz aynı. Biz, Türkmenler olarak buna seviniyoruz ve Türk
kardeşlerimizin de sevinmesini istiyoruz" [40] şeklinde dile getirmiştir.
8. TÜRKİYE'NİN TARAF OLDUĞU BÖLGESEL
BÜTÜNLEŞMELERİN
AB İLİŞKİLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
AB, bölgesel
bütünleşmelere en başarılı örnek olarak gösterilmektedir. Bu bütünleşme farklı
bütünleşmelerin silsilesi ile bu boyuta ulaşmıştır. AFTA*, NAFTA**
ve MERCOSUR*** amaçları doğrultusunda
en başarılı bölgesel bütünleşmeler olarak gösterilebilir.
Türkiye’ninse AB bütünleşmesine katılma uğraşısı bir serüvene
dönüşmüştür. Türkiye AB’ye üyelik hedefi yanında diğer bölgesel bütünleşmelerin
yakalamış oldukları başarıyı yakından takip ederken, bir yandan da ABD-AB
ekseni dışında kalan dinamik ekonomileri de gözlemlemeli, bölgesel
bütünleşmeler kapsamında önemli pazarlara girmek için köprü olabilecek küçük
pazarları dikkatle takip etmelidir.
Türkiye’nin coğrafî
konumuna ve dış ticaretine bakıldığı zaman, gelecek 5-10 yıllık bir dönemde,
ithalat ve ihracat üzerinde etkili olabilecek üç bölge göze çarpmaktadır.
Birincisi AB ve EFTA*
ülkelerinin oluşturduğu bölge, ikincisi Orta Avrupa ve KEİ Projesine dahil olan
ülkelerin oluşturduğu bölge ve üçüncüsü ECO bölgesidir. [41]
Son
yıllarda KEİ, EKO ve D-8 gibi girişimlerin, siyasi sorunlar yaşamakta olduğumuz
AB ve diğer geleneksel pazarlarımıza alternatif olarak sunulmaya
çalışılmasının, “Türkiye için tek başına yeterli bir ticaret alanı
oluşturabileceği” çerçevesindeki yansımaların gerçekçi olmadığı aşikardır. Bu
ülkelerle dış ticaretimizi ve yatırım ilişkilerimizi geliştirme potansiyeli
tabi ki vardır ve bu potansiyeli harekete geçirmek için ilave çaba gösterilmelidir;
ancak, bu potansiyel, görünür gelecekte AB ile ilişkilerimizi/ticaretimizi
oran, kalite ve teknolojik standartlar yönünden geliştirecek boyutlarda
değildir.[42]
Aşağıdaki tablo/şekil ‘Türkiye'nin Bölgesel
Bütünleşmeler İçindeki Yerini’ gösteren şemadır.[43]
Türkiye`nin soğuk savaş sonrası küresel arenada ekonomik ve siyasi
bütünleşmeyi hedefleyen iki projesinden birincisi 1992 de resmiyet kazanan KEİ,
ikincisi de D-8 Projesiydi. D-8 Projesi, Avrupa Birliği Dış Ticaret Rejimi'ne
uyumu amacıyla tamamlamamız gereken "Tercihli Ticaret Anlaşmaları"nı
bir süre ikinci plana itmişti. Birinci proje AB, ikinci proje de daha çok ABD
tarafında kuruluş aşamasında endişe doğurmuşsa da, günümüzde her iki proje
yavaşlatılmış, durağan bir seyir izlemekte, bir nevi canlandırılmayı
beklemektedir.
Türkiye’nin
bu tür bölgesel hareketleri başlatması ve ciddî bir şekilde takip etmesi,
Dünya’ya tek yönlü veya daha dar açıdan bakmasından mutlaka daha iyi ve
yararlıdır. Bu girişim ve projelerin sadece ekonomik olarak değil, siyasî, sosyal
ve kültürel alanda da olumlu sonuçları olabilecektir.
9. SONUÇ /
DEĞERLENDİRME
a)Olumlu Yaklaşımlar
ü AB’ye soğuk bakan İslam ülkelerinin ezici bir çoğunluğu
günümüzde; “Hıristiyan kulübü”
söylemini bir kenara bırakıp AB’ye daha olumlu
bakmaktadır.
ü
Türkiye’nin din
farklılığı veya bir başka faktör öne sürülerek AB’den dışlanması, tüm
dünyada AB değerlerinin sorgulanmasına yol açacağı gibi
özellikle AB üyesi ülkelerde yaşayan Müslümanlar bakımından yeni gerilimlere ve
sorunlara neden olabilecektir.
ü
Türkiye’nin AB ve Türk-İslam Dünyası arasında
kuracağı köprü, bu geniş coğrafyadaki
insanların
huzur ve barış içinde yaşamasına, hayat kalitesi ve refah düzeylerinin
artmasına vesile olacaktır.
ü
Arap aydınları ve İslam ülkelerindeki
modernistlerin, Türkiye’yi model ve referans alarak,
AB-Türkiye-İslam üçgenini ve Türkiye'nin global önemini
anlamaya çalışmaktadırlar.
ü
Genel
olarak Türkiye'nin AB'ye yakınlaşmasının Avrupa'nın Türk-İslam Dünyasıyla da
ilişkilerini olumlu etkileyeceği
öngörülmektedir.
b)Olumsuz Yaklaşımlar
ü Türk-
İslam Dünyasındaki AB karşıtları (radikaller)
tarafından Türkiye'nin, Avrasya,
Türk Dünyası ve
İslam Dünyası gibi birlikteliklere yönelmesi istenmektedir.
ü Türkiye,
AB üyeliği ile ABD’nin Truva atı olacaktır.
ü
Türkiye, Avrupa ve Türk-İslam Dünyası arasındaki
ilişkiler o denli karışık pürüzlüdür ki,
bu ilişkilerin gelişimi konusunda
yerli bir öngörüde bulunmak hemen hemen olanaksızdır.
ü Gerek Türkiye ile Türk-İslam Dünyası, gerekse Türkiye ile AB ilişkileri çok
katmanlı
olması ve öngörülere açık olmaması, sürecin de karmaşık seyretmesi
nedeniyle, Türkiye ile AB ilişkilerinin geleceği hakkında bir tahminde bulunmak
oldukça zordur.
c) Genel Değerlendirme
ü
Aralarındaki sorunlardan ve farklı çıkarlardan
dolayı bir araya gelemeyen, İslam ülkeleri ve
Türk
cumhuriyetleri aslında AB'deki grup bilincine ve entegrasyonuna gıptayla
bakmaktadırlar.
ü
Türkiye, İslam ülkeleri ve Türk cumhuriyetleri
tarafından demokrasi, insan hakları ve
özgürlükler
açısından örnek alınan bir konumdadır.
ü
Bu ülkelerde demokrasi deneyimleri pek başarı
sağlayamamış, hanedanlıklar, askeri ya da
oligarşik
diktatörlükler sürdürülmektedir.
ü
Bu ülkelerin petrol gelirleri dışında bağımsız
düşünme potansiyeli çok zordur. Gelenek, din,
statüko sarmalını
yırtmaları da çok zaman alacaktır.
ü
Bu ülkelerde genellikle resmi olarak ulusal
görüş yoktur. Kamuoyu yoklamaları yoktur. Bir
bakıma kapalı
toplum yapısı gözlenmektedir.
ü
Bazı İslam ülkeleri ve Türk cumhuriyetlerinin
rejimleri olmasa bile toplum olarak,
kamuoyu şeklinde
Türkiye’nin gelişimini takipleri olmaktadır. Bir açıdan küreselleşme rüzgarı
bunu tetiklemektedir.
ü
17 Aralık 2004 Türkiye gündemli Avrupa zirvesini
Avrupalı ülkelerden çok Asya ve
Ortadoğu
ülkelerinin basın mensupları takip etmiştir. Bu görüntü İslam ülkeleri ve Türk
cumhuriyetlerinin konuya duyarlılığın bir göstergesi olabilir.
ü
Duygusal
yaklaşımları bir tarafa bırakacak olursak; “ülkeleri birbirine bağlayan
ekonomik
ve siyasi çıkarlardır.”
ü
Din,
dil, ırk ve tarihî temellerin ortak olması ise, bu ilişkilerde “öncelik ve
güvenilirlik”
sağlayacaktır.
ü Türkiye “eşitler arası ilişki” algılamasıyla,
karşılıklı çıkarların sağlanması yaklaşımını
esas almalıdır.
Sonuç
olarak;
Türkiye'nin
Türk Dünyası ve İslam ülkeleri ile kuracağı iyi ilişkilerin, bölgesel
birlikteliklerin/bütünleşmelerin Türkiye'nin bölgesinde etkin bir güç olarak
önünü açacağını, Avrupa Birliği üyeliğini hızlandıracağını ve Avrupa Birliği
karşısında elini güçlendireceğini değerlendiriyorum. (2007)
KAYNAKÇA:
Acar, Mustafa, “Avrupa
Birliği Üyeliği’ne Tepkiler”, C.Ü.
İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 2.
Akdemir,
Erhan, “Komşuluk politikası
çerçevesinde AB'nin Kuzey Afrika'ya bakışı”, 19.06.2007, ABHaber Yorum, www.abhaber.com/haber_sayfasi.
Ammari, Ali Al, "Türkiye AB Kapısında Uzun Süre
Bekleyecek", 22.06.2006, Al Thawra
gazetesi,
www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/avrupabirligi/2003/06/27x06x03.htm.
Ayhaber
Dergisi, "Ahmet Yesevi Üniversitesi Türk Dünyası'nda Çok Önemli Bir Görevi
Yerine Getiriyor", Sayı 4, Kasım-Aralık 1997.
Ayhaber
Dergisi, “Kazakistan Halkına Sesleniş”, Sayı:30,
Haziran 2005.
Celasun, Merih, "1995-2000: Türk Ekonomisinin
Gündemi", Türkiye Sorunlarına Çözüm
Arayışları, Boyut Kitapları.
Demirağ, Yelda, “Soğuk Savaş Sonrası Türkiye’nin Orta Asya
Siyasetinde Gelinen Nokta”, Jeopolitik Dergisi, Sayı:5.
Ergün, Necdet, “İslam'ın
Davos'u ve Bakan Öztürk'ün Konuşması”, 27.11.2006, www.kibrisgazetesi.com/index
Gülerce, Hüseyin, “Kahire'de Abant Heyecanı”, 1 Mart 2007, Zaman Gazetesi.
Haber Analiz, "Ermeni Lobisinin
Hevesi Kursağında Kalacak",23.05.2005,www.haberanalız.com
Jones, Gareth, “Türkiye’nin B Planı
Mı?.. Türkler Orta Asya’yı Yeniden Keşfediyor”, 10 Ağustos 2005, www.turksam.org/tr/yazilar.
KAÇAR, Bülent,
‘Türkiye ile AB arasındaki Ticari ve Ekonomik İlişkilerin Gelişimi’, Ataum
Merkezi Yayınları, Ankara 1999
Kanbolat,
Hasan, “Özbekistan Cumhuriyeti 15 Yaşında”,14
Eylül 2006, www.asam.org.tr
Keskin, Arif, “Tüm Boyutları ile Türkiye-İran İlişkileri”, Stratejik
Analiz, C.5, Sayı53, Eylül
2004
Kıraç, Gürol, “ AB’nin Orta Asya
Politikası”, 18.07.2006, www.tusam.net/makaleler
Mahalli,
Hüsnü
, “Zirve” , Akşam Gazetesi, 27 Mart 2007
Mahir, Ahmet, “AB
üyesi Türkiye'nin Ortadoğu'daki etkinliği artacak”, Haber, 12 Aralık 2004, Zaman Gazetesi
Nebioğlu,
Hüsamettin,
“Bölgeselleşme hareketleri bağlamında 21’inci yüzyılda Türkiye”
Nureddin, Muhammed, “Türkiye, Avrupa ve Türkiye ile İslam dünyası ilişkileri”, 11.02.2007,
Oğan, Gökçen, “Türk Dili Konuşan Ülkeler
Zirvesi'nin Düşündürdükleri”, 1 Aralık 2006, www.asam.org.tr
Oğan, G., “Türkiye'nin Orta Asya Politikasının Açmazları”, 1 Eylül 2006, www.asam.org.tr
Orhan, Oytun,“Erdoğan’ın Suriye
Ziyareti Neden Önemli?”, 23 Aralık 2004, www.asam.org.tr
Önal, Cumali, “AB
üyesi bir Türkiye Ortadoğu ülkeleri için de çıkış yolu olacak”, Dış
Haberler, 02/10/2005, www.zaman.com.tr,
Özden, Tuba, “Demokrasi gelecekse biz getirmeliyiz”, Mısırlı yazar Fehmi Hüveydi ile
röportaj, Sayı:573, 28.11.2005, Aksiyon Dergisi
Saleem,
Halid, "Türkiye Avrupa'ya Kabul Edilecek mi?", 10. 03.2007, Pakistan Observer, www.abgs.gov.tr/index.
Trakya Net
Haber, "Türkmenistan ve Türkiye Arasındaki
İlişkiler", 30.03.2007,
www.trakyanethaber.com.
Türeli, Pınar, “Özbekistan-Türkiye Dostluğa Çapa Attı”, 30.03.2007, Global
Yorum Internet Dergisi, www.globalyorum.com
Yusuf,Halit,“Anahtar Ülke Türkiye”,11/11/2005,
www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=169594
http://www.cnnturk.com/DUNYA/haber_detay.asp,
13
Mayıs 2006
http://www.tika.gov.tr
[*] Polis Başmüfettişi, 1.Sınıf
Emniyet Müdürü, EGM Teftiş Kurulu Başkanlığı.
[1] “1959 yılında,
Türkiye’yi daha kuruluşunun ilk yıllarından itibaren AET ile ilişki kurmaya
iten etkenlerin başında
politik
nedenlerin yer aldığını görürüz. Bu durum, Türkiye’nin Batı dünyası
içerisindeki konumunu koruma ve
geliştirme
açısından önemli sayılabileceği gibi, genç cumhuriyetin yeniden şekillenen
dünya haritasındaki ve
bulunduğu
coğrafyadaki güvenlik arayışının da
bir ifadesidir. 1959 yılında Yunanistan’ın resmen başvurusunun
arkasından
AET dışında kalma durumunda Batıdaki konumunu yitirme olasılığı Türkiye’nin de
aynı tarihteki
başvurusuyla
neticelenmiştir.”
Bülent KAÇAR, ‘Türkiye ile AB arasındaki Ticari ve Ekonomik
İlişkilerin Gelişimi’, Ataum Merkezi Yayınları,
Ankara 1999, s.5
[2] Ekrem Yolcu,
“Yeni
Rehber Ansiklopedisi”, Türkiye Gazetesi, 10. cilt
[3] Necdet Ergün, “İslam'ın
Davos'u ve Bakan Öztürk'ün Konuşması”, 27.11.2006, www.kibrisgazetesi.com/index,
erişim tarihi: 01/03/2007
[4] http://tr.wikipedia.org/wiki/IKO, erişim
tarihi: 01/05/2007
[6] http://www.cnnturk.com/DUNYA/haber_detay.asp,
13
Mayıs 2006, erişim tarihi:01/07/2007
[7] Hüsamettin Nebioğlu, “Bölgeselleşme hareketleri
bağlamında 21’inci yüzyılda Türkiye”, ©
DPT.YBM 1997,
2001, e-kitap, s.213, http://ekutup/dpt.gov.tr/ab/nebioglh/bolge.html, erişim
tarihi:01/07/2007
[8] Osman Y. Bekaroğlu’nun 11.04.2007 tarihinde MGA‘da
yapmış olduğu “Türkiye- II. Kuşak Arap
ülkeleri Ticari ve
Ekonomik
İlişkileri” konulu konferans
sunumlarından.
[9] Hüsnü
Mahalli , “Zirve”, Akşam Gazetesi, 27 Mart 2007
[10] Kamuran
İNAN’ın 14. 03. 2007 tarihinde MGA’da yapmış olduğu “AB” konulu konferans anlatımından.
[11] “Arap
dünyasının değişik ülkelerinden ABD’ye gelen, pek çoğu master ve doktora
düzeyinde ihtisas yapan
öğrencilerin
ezici bir çoğunluğunda bu anlayışı bizzat gözlemlemek bu satırların yazarı için
acı bir tecrübe olmuştur.
Tipik bir örnek: Alanında (bilgisayar)
dünya çapında saygın bir yeri olan Libya’lı, Amerikan vatandaşı bir Profesör,
Osmanlı ile ilgili kafasındaki en önemli
imajın “The Making of Modern Libya” adlı kitaptan edindiği, “Osmanılının
Arapları ağır vergiler altında inletip
onlara devlet olma fırsatı vermeyen acımasız bir emperyal güç” imajı olduğunu
anlatmıştı.”
Mustafa Acar,
“Avrupa Birliği Üyeliği’ne Tepkiler”, C.Ü.
İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 2, s.83
* Osama El Gazali Harb, El Ahram Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından çıkarılan ‘El Siyassa
El Davliya Dergisi' Genel Yayın Yönetmeni
[13]
Cumali Önal, “AB üyesi bir Türkiye Ortadoğu
ülkeleri için de çıkış yolu olacak”, Dış Haberler, 02/10/2005, http://www.zaman.com.tr, erişim
tarihi:01/04/2007
** Prof. Fevzi Abdi Rabbihi, El Ezher Üniversitesi İslamî ve Arap İlimleri
Fakültesi Dekanı
[14]
Cumali Önal, agm.
*** Prof. Bahgat Korany, Amerikan
Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Programı Müdürü
[15]
Cumali Önal, agm.
[16] Cumali Önal, agm.
[17] Ahmed
Mahir, “AB üyesi
Türkiye'nin Ortadoğu'daki etkinliği artacak”, Haber, 12 Aralık 2004, Zaman Gazetesi
* Prof.
Dr. İbrahim Bayumi Ganim, Emekli
Büyükelçi ve Mısır Ulusal, Sosyal Araştırmalar Merkezi
[18] Hüseyin Gülerce, “Kahire'de Abant Heyecanı”,
1 Mart 2007,
Zaman Gazetesi
[19] Tuba Özden, “Demokrasi
gelecekse biz getirmeliyiz”, Mısırlı
yazar Fehmi Hüveydi ile röportaj, Sayı: 573 – 28.11.2005, Aksiyon Dergisi
** Prof. Dr.
Muhammed Nureddin, Beyrut'taki ‘Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde bilimsel
danışman.
[20] Muhammed
Nureddin, “Türkiye,
Avrupa ve Türkiye ile İslam dünyası ilişkileri”, 11.02.2007,
www.qantara.de/webcom, erişim tarihi: 15/03/2007
[21] Oytun ORHAN, “Erdoğan’ın
Suriye Ziyareti Neden Önemli?”, 23 Aralık 2004, www.asam.org.tr, erişim
tarihi:
15/03/2007
[22] Halit Yusuf, “Anahtar ülke Türkiye”, (Mısır’da
yayımlanan El Mawkef El Arabi dergisi, 1 Kasım 2005)
11 Kasım
2005, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=169594,
erişim tarihi:17/03/2007
[23] Halid Saleem, "Türkiye Avrupa'ya
Kabul Edilecek mi?", 10. 03.2007,
Pakistan Observer,
http://www.abgs.gov.tr/index., erişim tarihi:17/03/2007
[24] Ali Al Ammari, "Türkiye AB Kapısında Uzun
Süre Bekleyecek", 22.06.2006, Al
Thawra gazetesi,
www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/avrupabirligi/2003/06/27x06x03.htm,
erişim tarihi:17/03/2007
[25] Arif Keskin, “Tüm Boyutları ile Türkiye-İran
İlişkileri”, Stratejik Analiz, Cilt 5, Sayı 53, Eylül 2004
[26]
Erhan Akdemir, “Komşuluk politikası çerçevesinde AB'nin Kuzey Afrika'ya bakışı”, 19.06.2007,
ABHaber Yorum,
www.abhaber.com/haber_sayfasi, erişim
tarihi: 01/07/2007
[27] http://tr.wikipedia.org/wiki/Ekonomik,
erişim tarihi: 20/03/2007
[28] http://www.tika.gov.tr, erişim tarihi:
28/03/2007
[29] Gareth Jones, “Türkiye’nin
B Planı Mı?.. Türkler Orta Asya’yı Yeniden Keşfediyor”, 10 Ağustos 2005,
http://www.turksam.org/tr/yazilar,
erişim tarihi:20/03/2007
[30] Yelda Demirağ, “Soğuk Savaş
Sonrası Türkiye’nin Orta Asya Siyasetinde Gelinen Nokta”, Jeopolitik Dergisi,
Sayı
5, http://www.jeopolitik.org/demirag,
erişim tarihi:20/03/2007
[31] Gökçen Oğan , “Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi'nin
Düşündürdükleri”, 1 Aralık 2006, www.asam.org.tr, erişim
tarihi:20/03/2007
[32] Gökçen Oğan, “Türkiye'nin
Orta Asya Politikasının Açmazları”, 1 Eylül 2006,
http://www.asam.org.tr, erişim
tarihi: 20/03/2007
[33] Gürol Kıraç,“ AB’nin Orta Asya Politikası”,
18.07.2006, http://www.tusam.net/makaleler, erişim tarihi: 20/03/2007
[34] Haber Analiz, "Ermeni Lobisinin Hevesi
Kursağında Kalacak", Azerbaycan’ın
Ankara Büyükelçisi Mehmet
Nevruzoğlu ALİYEV ile röportaj, 23.05.2005, www.haberanalız.com,
erişim tarihi:21/03/2007
[35] Ayhaber Dergisi,
"Ahmet Yesevi Üniversitesi Türk Dünyası'nda Çok Önemli Bir Görevi
Yerine Getiriyor",
Kazakistan'ın Ankara Büyükelçisi Baltaş Tursunbayev ile röportaj, Sayı 4, Kasım-Aralık 1997,
www.yesevi.edu.tr/ayhaber/old,
erişim tarihi:21/03/2007
[36] Nursultan Nazarbayev, “Kazakistan
Halkına Sesleniş”(18 Şubat 2005 tarihli konuşması), Ayhaber Dergisi, Sayı:30,
Haziran
2005,
[37] Gökçen Oğan, agm., www.asam.org.tr, erişim
tarihi:20/03/2007
[38] Hasan KANBOLAT, “Özbekistan Cumhuriyeti 15 Yaşında”,14 Eylül 2006, http://www.asam.org.tr, erişim
tarihi:02/04/2007
[39] Pınar Türeli, “Özbekistan-Türkiye Dostluğa Çapa Attı”, 30.03.2007, Global
Yorum Internet Dergisi,
www.globalyorum.com, erişim tarihi:05/04/2007
[40] Trakya Net
Haber, "Türkmenistan ve Türkiye
Arasındaki İlişkiler", 30.03.2007,www.trakyanethaber.com,
erişim
tarihi:01/04/2007
* AFTA (ASEAN
Free Tade Agreement), Güneydoğu Asya Milletleri Örgütü Serbest Ticaret
Düzenlemesi
** NAFTA (North
America Free Trade Agreement), Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması
*** MERCOSUR (Southern Cone Common Market), Güney Konisi
Ortak Pazarı
* EFTA
(European Free Trade Association), Avrupa Serbest Ticaret Birliği
[41] Hüsamettin Nebioğlu, age., s.207, http://ekutup/dpt.gov.tr/ab/nebioglh/bolge.html, erişim tarihi: 01/07/2007
[42] Merih Celasun, "1995-2000:Türk Ekonomisinin
Gündemi",Türkiye Sorunlarına Çözüm Arayışları, Boyut
Kitapları, s. 124.
[43] Hüsamettin Nebioğlu, age., şekil : 4.1, s.207
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder