Şehit Edilen
İlk İl Emniyet Müdürü: CEVAT YURDAKUL…
“Barış içinde esenlik ve başarı önce halkımın sonra
benim olsun.”
1979 yılı Zonguldak ilindeki yaz stajımızın son günleri Ankara’ya dönüş
hazırlığında iken 28 Eylül 1979 Cuma günü Adana’da görevi başında şehit edilen
ilk İl Emniyet Müdürü olan Cevat YURDAKUL’un (65’li) cenaze töreni için
Adana’ya gidiyoruz. Adana Emniyet Müdürlüğü önü ana-baba günü, şehirde bir yandan gerginlik
bir yandan da ölüm sessizliği gözlemlerken, Adana Emniyet Müdürlüğü kadrosu ise müdürlerini
kaybetmenin şokunu yaşıyor. (Adana
kadrosunun bir kısmı 200 civarında amir/memur emniyet müdürlerinin öldürülme
olayını pretosto ederek “müdürümüzün katillerini çalışmalarımızı engelleyen
sıkıyönetim yakalasın” söylemiyle oturma eylemi şeklinde boykota girişmesinin sonrasındaki
süreçte –Adana’ya intikal eden İçişleri Bakanının şimdi görev zamanı şeklinde
uyarısına rağmen yanlış zamanda ve doğrultudaki eylemlerine son vermeyerek- Sıkıyönetim
Komutanlığınca amir/memur çok sayıda personel açığa alınır, gözaltı ve
tutuklamalar yanında bir kısmı da başka illere tayinen gönderilirler. Polis
teşkilatı sıkıyönetim emrine girerken geçici olarak emniyet müdürlüğüne bir
albay vekalet eder.)
Ölüm olayına halkın tepkisi demokratik kitle örgütleri/üniversite
öğrencileri çerçevesinde yüksektir. Adana Sıkıyönetim Komutanlığının polise
yönelik olumsuz tavrı ve cenaze töreninin
Adana’da güvenlik nedeniyle yapılmama kararı üzerine o gece caddelerinde askeri zırhlı birliklerin konuşlandığı kasvetli bir
Adana’dan Ankara’ya dönüyoruz. Ertesi
gün Ankara’da TBMM karşısı Bakanlık yanı Emniyet Genel Müdürlüğü binası önünde/yanında
yapılan (Başbakan, Bakanlar, Genel Kurmay
Başkanının ve emniyet teşkilatı personelinin üst düzeyde katıldığı, 64’li Turan
GENÇ’in bir üst devre olarak, 76’lı Cemalettin ÇAĞDAŞ’ın İPA Der. Bşk. olarak
konuşma yaptığı) cenaze törenine katılarak –Başkomiser Ülker hanım ve çocuklarının dimdik/vakur bir şekilde duruşları
bizleri duygu seline boğarken- şehit emniyet müdürümüzü son yolculuğuna
uğurluyoruz. Değerli Müdürümüz, Ankara’daki törenin ardından memleketi Ordu/Ulubey’in Durak köyünde geniş
bir katılımla toprağa verilir.
Cevat YURDAKUL*
Mustafa-Emine oğlu Cevat YURDAKUL, 1942’de Ordu/Ulubey’in
Durak köyünde doğar, 1959 yılında girdiği polis kolejini 1962’de bitirir,
1965’te Polis Enstitüsünden (16701 sicil sayılı) Komiser yardımcısı olarak
mezun olmasının ardından Ankara Emniyet Müdürlüğünde göreve başlar. 1966’da
vatani görevi için ayrı kaldığı mesleğine yeniden Ankara’da Trafik şubesinde
başlamasının ardından 1968 yılında polis memuru olan Ülker Hanım ile
evliliklerinden Acar ve Ayçil isimli ikiz çocukları olur. O aslında 6 aylık
mesleki eğitim için Fransa/Paris’te bulunmasının 15. gününde, yani ailesinden
uzakta gurbet ellerde hem oğul hemde kız babasıdır. 1970-1972 yıllarında Kars
ilinde şark görevinin ardından yeniden Ankara’ya döner. 1972-1977 yıllarında Polis
Eğitim Merkezi (PEM) görev sürecinde Trafik ve meslek derslerine girer. Sürekli
kendini geliştirme peşindedir. TODAİE’yi bitirerek kamu yönetimi uzmanı olur. (Bu O’nun erken terfisine de katkı sunar. O
yıllarda 2 yıl erken terfi alınırdı.) Diğer yandan Hacettepe Üniversitesi
Fransız Filolojisi bölümüne devam eder.
1970’lerin sonlarına gelindiğinde, toplumsal duyarlılıkları yüksek ve eşi
Ülker Hanımın da ifadesiyle; “O, sosyal
demokrat, cumhuriyet kuşağının evladıdır. Halkın ve cumhuriyetin polisi olmayı
kendisine ilke edinmiştir.”
1977 sonlarında Hatay Emniyet müdürü olurken 35 yaşındadır ve Türkiye'nin
en genç emniyet müdürüdür. 1979 yılında ülke genelinde siyasi/terör olaylarının
en yoğun yaşandığı illerin başında gelen ve Kahramanmaraş katliamı davasının
başladığı ve de sıkıyönetim ilan olunan Adana'ya, Hatay ilindenki başarılı çalışmaları
nedeniyle 1979 Mart’ında emniyet müdürü olarak atanır. Adana’da göreve
başlamasının ardından geçen 6 aylık süreçte 17 faili meçhul cinayet
aydınlatılırken, 50’den fazla silahlı örgüt militanı yakalanır. Sıkıyönetim
komutanlığı ile olaylara müdahale ve koordinasyon açısından sıkıntılar vardır. Diğer
yandan karaborsa ve yolsuzluklarla mücadele çerçevesinde yapılan
baskınlarda binlerce ton yağ stoku ele geçirilir. Ehliyet yolsuzluğu
soruşturmasında ise polislerden Belediye Başkanının yakınlarına kadar
gözaltılar yaşanırken CHP’li Belediye başkanı ile de arası açılır. Bu yaşananlar/gelişmeler
kimi kişileri/çevreleri/partileri rahatsız ederken, hedef gösterilerek hedef haline gelir, ölüm
tehditleri de alır.
Bu tehditler karşısında: “Ben cumhuriyetin polisiyim, görevim anarşiyi
önlemek, suça engel olmak, suç işleyeni yakalamak ve halkın huzur ve güvenini
sağlamaktır. Bu tehditler bizi görev yapmaktan alıkoyamaz” derken,
diğer yandan; “Eğer kafalarına koydularsa
bunu mutlaka yaparlar, 2-3 yuva yıkılacağına 1 yuva yıkılsın” diyerek
koruma istemez.
O yıllar zor yıllardır. Ülke siyasi olarak sağ/sol şeklinde kamplara
bölünmüş, mezhep çatışmaları tetiklenirken adeta iç savaşın eşiğindedir. Tüm
ülkede, tüm meslek gruplarında olduğu gibi polis de kendi içinde “Bir ve Der”
şeklinde bölünmüştür. Özellikle Adana daha da karmaşıktır, cadı kazanı gibidir.
Her türlü olumsuzluğun cirit attığı bir yerdir.
Genç bir emniyet müdürü -kısıtlı bir
kadro ve araç/gereç yetersizliğine rağmen- Adana’da yaşanan bu olumsuz
gidişatı -yasaların kendisine vermiş olduğu
yetki/sorumluluk bilincinde özgüveni yüksek bir polis müdürü olarak terörün kaynağına ulaşıp- durdurmanın
gayret ve çabası içerisindedir. O, Adana’da göreve başladığı günlerde
gazetecilere; “Ben sağ ve sol bilmem.
Eline silahı kim alırsa alsın karşısında bizi bulacak. Bu kentte silahlı
eylemcilere yer yok. Canım pahasını da olsa terörü önleyeceğim” diyen,
görev yaptığı dönemde Türkiye'nin en genç emniyet müdürü olan, 28 Eylül 1979 Cuma
sabahı lojmanından emniyet müdürlüğüne giderken ikametinin 150 m ilerisindeki
kavşakta makam otomobilinin içinde otomatik silahlarla taranarak henüz 37
yaşındayken derin ve karanlık güçlerin suikastine kurban gider, kaynağına
ulaşmak istediği terör odaklarınca katledilir.
(Aynı araçta bulunan kayınpederi ve
makam şoförü ağır yaralanırken, suikast öncesinde gaspedilen aracın şoförü ile suikast
tanığı bir esnafta öldürülür. Yurdakul ailesinin avukatı Halil GÜLLÜOĞL’da 6 Şubat
1980'de öldürülecektir.)
Silah seslerini duyup evden olay yerine koşan çocuklarından “uyansana baba”
diye seslenen Acar ile arkasından gelmeye çalışan Ayçil henüz 10 yaşlarında
babalarının ölümüne tanık olurlar. Öldürüldüğünde üzerinden çıkan kana bulanmış
cep defterinin ilk sayfasında kendi el yazısıyla yazdığı; “Barış içinde esenlik ve başarı önce halkımın sonra benim olsun”
yazısı hayata bakışını tam olarak yansıtırken, bu sözler mezarı başında yer
alan mermere de kazınarak en önemli/anlamlı bir hatıratı olacaktır.
"Sağ-sol bilmem, eline kim
silah alırsa karşısında bizi bulacak" diyen Cevat
YURDAKUL ile ilgili; o dönemin içişleri bakanı Hasan Fehmi GÜNEŞ, “Yurdakul cinayeti yüreğimde bir hicrandır”
derken; Emniyet Teşkilatı, içerisinde yetişmiş
nitelikli bir yöneticisini, Türkiye’de yurtsever/yiğit bir evladını şehit verirken;
O, görevi başında öldürülen,
şehit edilen ilk il emniyet müdürü olarak toprağa düşer.
O’nun, çocuklarına yazdığı mektuplar babalarından geriye kalan bir
hatıradır. O mektuplardan birinde şöyle seslenir: "... Sevgili çocuklarım; iyi insan olmak kendine milletine ve tüm insanlığa
en büyük kazançtır. Olmak içinde çok çalışmak, öğrenmek, okumak, dürüst
yetişmek şarttır. Milletimi düşünmek milli düşüncelerimin en başıdır. Çünkü ona
yapılan iyilik herkese yapılmış demektir. (...) Yaşamak mühim değil ama insan
olarak yaşamak çok mühim. Cehalet içinde bulunan insan veya millet hiçbir zaman
muvaffak olamaz."
Eşi Ülker YURDAKUL, genç yaşında Başkomiser rütbesinde hayat
arkadaşını/çocuklarının babasını teröre kurban vermesinin ardından eşinin
yadigarı olan çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmeye çalışır. Çocukları ile
birlikte çok acılar, maddi/manevi sıkıntılar yaşarken şehit eşinin adına/soyadına/anısına
layık olma mücadelesi verir. Adana’dan Ankara’ya tayin sonrası dava sürecini
takip etmeye çalışırken; “silahı
tutanlardan çok tutturanları öğrenmek ister, vur emrini verenlerden davacı olur.”
Ancak -Amme İdaresine kazanmasına rağmen okulun yarısında- Diyarbakır iline tayin edilir. Bu
süreçte Adana’da eşinin suikasta uğradığı araçta ağır yaralanan ve başından çıkarılamayan kurşunla 5 yıl yaşam
mücadelesi veren babasını da erken yaşta kaybeder. Diyarbakır ilinde 4
yıl görevinin ardından -Çocuklarının
eğitimi için Ankara’yı istemesine ve eğitim nedeniyle tayinler hayli hayli
yapılırken- Çankırı iline tayin edilir. Çankırı ilinde de 2 yıl görev
yapmasının ardından yani 6 yıl sonra -çocukları
üniversite 3.sınıf öğrencisi iken- Ankara’ya dönebilir. Meslek yaşamında
şehit eşi muamelesi O’na çok görülür. O 2005 yılında 1.SEM rütbesinden emekli
olana kadar 26 yıl konuşmayacaktır.
Ailece, Emniyet teşkilatının vefasızlığını yaşarlar. Yargı süreci ise birbirine
eklenen davalarla, -o yıllarda işlenen cinayetler
açısından esas failleri/azmettirenleri çıkarılamayan- derinliğine
inilemeyen dipsiz bir gayya kuyusu gibi kamuoyunun vicdanına ve tarihin
hesabına bırakılır. 26 yıl sonrasında ise 2005 yılında çıkarılan yasa
kapsamında “Terör şehidi değil görev şehidi” kapsamına girdiği gerekçesiyle
ödenen tazminat geri istenir. Neyse ki yargı mercii böyle bir adaletsizliğe
izin vermez!
Emniyet Teşkilatı olarak en azından adı bir polis okuluna, bir yerleşkeye,
bir karakola/polis merkezine verilebilirdi. EGM eski binası yanındaki parkta “şehit emniyet mensuplarına duyulan saygınlığın
bir ifadesi olarak” Kutlutaş Holding tarafından armağan edilen ve 10 Nisan
1982 tarihinde açılan “Şehitler Anıtının” bulunduğu parka adı verilerek
yaşatılabilir. (Emniyet teşkilatı
duyarsız kalsa da Belediyeler tarafından; Adı Adana’da katledildiği caddeye,
Ankara/Mamak ilçesi ve memleketi Ordu/Şirinevler’de bir parka verilip
yaşatılmaya çalışılır.)
Sabır ve metanet abidesi Yurdakul Ailesinin (Acar, Ayçil ve Ülker YURDAKUL)
2013 yılında ölüm yıldönümünde paylaştığı mesaj anlamlıdır: “….Ülkemiz üzerinde oynanan hain oyunları
üstün zekâ ve cesaretleri ile gözler önüne sermişti. Biz çocukları
olarak babamızın hala çözülemeyen bu hain oyunları çözümleyerek ve yetkilileri
uyararak bizlere bırakmak istediği uygar ve Bağımsız Türkiye çabaları için onunla
gurur duyuyoruz.” O,
ailesinin söylemlerinde olduğu gibi “yaptıkları,
ürettikleri, paylaştıkları ile ölümsüzleşti.”
Türkiye yurtsever/yiğit bir evladını, Emniyet Teşkilatı da içerisinde
yetişmiş nitelikli bir yöneticisini/genç bir emniyet müdürünü 40 yıl öncesinde şehit
verirken; bizlerde şehit Cevat YURDAKUL müdürümüzü/ağabeyimizi yüreğimize
gömüp, rahmet ve saygı ile anıyor, ailesine sabır ve nice sağlıklı ömürler
diliyorum.
Remzi KOÇÖZ
* Cumhuriyet/Milliyet/Tercüman, 29.9.1979;
Orhan TÜLEYLİOĞLU, “Neden
Öldürüldüler?”, 1. Kitap, Um-Ag Yayınları, 2007, s.205-239;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder