24 Ocak 2020 Cuma

TERÖR, DİYARBAKIR VE GAFFAR OKKAN




TERÖR, DİYARBAKIR VE GAFFAR OKKAN…
‘24 Ocak tarihi 1980’lerde ‘Ekonomik İstikrar Kararları’ ile anılırken, 1993 yılında Ankara’da evinin önünde karanlık güçler tarafından katledilen Aydınlık bir Türkiye savaşçısı, araştırmacı gazeteci/yazar ve basın şehidi Uğur MUMCU ile özdeşleşip anılmaya başlar. 2001 yılında ise Diyarbakır'da yine mücadele ettiği karanlık güçler tarafından haince pusuya düşürülerek şehit edilen ve terör örgütleri ile amansız mücadelesi yanında; el tutan, yüreklere dokunan, yaşlıya baston/çocuğa amca olan, halkla devlet arasında gönül köprüsü kuran, adeta efsaneleşen yürekli/yiğit/yurtsever bir emniyet müdürü Ali Gaffar OKKAN ile de özdeşleşecektir.’

24 Ocak 2001 günü 17.45 sıralarında ülkenin ve görev yapılan bölgenin huzurlu ortamını istemeyen, terör odaklarınca şehit edilen Emniyet Müdürü Gaffar OKKAN kendisiyle yapılan en son röportajlardan birinde; “Kendisine suikast yapacak bir timin ele geçirilmesinden sonra verilecek bir canının olduğunu, 5-6 tetikçinin daha Türkiye’de kanlı eylemler gerçekleştirmek için pusu da beklediklerini bunların ele geçirilmesi için mücadele verdiklerini” belirtirken, kendisi akşam makam otosuyla Emniyet Müdürlüğüne yakın Şehitlik Kavşağında pusuya düşürülerek korumaları 5 polis memuru ile birlikte şehit edilirler. Bir anda tüm Türkiye Diyarbakır’a kilitlenerek dikkat kesilir.
            Gaffar OKKAN, -12 Eylül 1980 öncesi 1979 sonbaharında 28 Eylül günü- Adana Emniyet
Müdürü iken makam otomobilinde derin ve karanlık güçler tarafından bir  suikast sonucu şehit edilen
Cevat YURDAKUL’un ardından; terör odaklarınca şehit edilen ikinci İl Emniyet Müdürü olarak
tarihe geçerölümünden önce olduğu gibi sonrasında da ilklere imza atar. Ölümünden hemen sonraki
o zor günlerde, Diyarbakır’dan tüm Türkiye’ye yansıyan duygu/düşünce/izlenimleri ve de ilkleri
şöyle sıralayabiliriz:
  • Örgüt eylemleri dışında ilk kez Esnaf kepenk kapattı; Evlere, binalara siyah flamalar, araçlara siyah kurdeleler asılarak tüm şehir adeta siyahlara, mateme büründü.
  • Otobüs, minibüs, dolmuş seferleri ile şehir içi/dışı ulaşım durdu. İşyerleri, fabrikalar üretime ara verdi, öğrenciler okullara gitmedi, adeta hayat durdu.
  • Şehit Polisler için halk sokağa döküldü, olay yerine karanfil ve mumlar bırakıldı.
  • Parti Mitingi, konser vb. etkinliklerden daha fazla bir kalabalık toplandı.
  • Yaklaşık 25.000 kişi, önce Dağkapı semtinde toplandı. Arkasından Ofis Semtine, oradan  da Valilik önündeki cenaze törenin yapılacağı alana ellerinde Türk Bayrakları ve Şehit resimleri ile geldi.
  • Güneydoğuda, Diyarbakır’da geniş bir katılımla, kitleler tarafından Terör lanetlendi.
  • Avrupa Konseyi bile şehit edilen polisler nezdinde terör olayını kınadı.
  • Polis-Asker-Vatandaş şehit cenaze töreninde aynı safta bir araya geldi.
  • Aileler yeni doğan çocuklarına Ali Gaffar adını koyup, Cadde/Bulvar/Parklara adını      vererek sevgilerini gösterdiler.
Sporun/Futbolun Diyarbakır’ın huzur ve güvenliği için, “Terör sadece silahla yenilmez. İnsanları dağdan, bayırdan, kahveden çıkarıp tribüne getiriyoruz. Artık Diyarbakırspor gibi bir beklentileri var” şeklinde gençliğin terör batağından kurtarılması bağlamında önemli işlev göreceğini öngörür. Diyarbakırspor’un onursal başkanlığını yürütürken, terör/uyuşturucu batağındaki gençleri spora kanalize edip, sportif faaliyetlere -amatör spor kulüplerine malzeme yardımı gibi- ön ayak olup gençliği kazanmaya çalışır. Kendisi göremez ama uğraşları/çabaları arkasından da olsa gerçekleşir; Diyarbakırspor 2.lig şampiyonu olarak 1.lige adım atar. Diyarbakırsporlular şampiyonluk maratonu içerisinde başarılarında O'nun resimli tişörtleriyle sevgilerini seyirciyle, tüm Türkiye ile paylaştılar. Şampiyonluğun ardından Sakarya/Hendek’teki mezarı başında vefalarını gösterdiler.
Ve Diyarbakır halkı, -tarihinde belki de ilk kez- Diyarbakırlı olmayan bir kamu yöneticisini, bir Emniyet Müdürünü bu kadar çok sever. Bu kadar çok sevildi, bu kadar çok sevdirdi kendini Gaffar OKKAN...
Niçin Güneydoğu insanı, Diyarbakır halkı bu insanı bu kadar çok sevdi? Ölümünde neden bu kadar çok gözyaşı döktü? Tüm Diyarbakır da neden hayat durdu, yas ilan edildi?
Bunların cevabı çok eski yıllarda, Cumhuriyetin ilk yıllarında Genç Cumhuriyeti yıpratacak, zayıf düşürecek, sonrasında bu bölgenin Sosyal-Kültürel-Ekonomik açıdan ihmal edilmesine kadar uzanacaktır.
1924 yıllarında, Hakkari ve çevresinde birdenbire Nasturi İsyanı patlarken Cumhuriyete karşı ilk isyan da başlıyor. İsyancıları İngiliz askerleri korurken, askerimiz İngiliz desteğine rağmen o günlerin kısıtlı olanaklarıyla isyanı bastırıyor. Nasturi isyanı bitiyor, ardından 1925 yılında Şeyh Sait isyanı başlıyor. Bingöl’den başlayan isyan Diyarbakır’a kadar yayılıyor. Genç Cumhuriyet bu isyanı da bastırıyor. Her iki isyanda İngiliz parmağı olduğunu tüm dünya bilse de; bölgede çıkarılan bu isyanlarla Türkiye Cumhuriyeti zor durumda bırakılmaya çalışılır. 
Bölgenin jeo-stratejik ve demografik yapısı, feodal yapılanmanın egemen güçleri ‘ağa-şeyh-şıh’ vd. etkenler halkın yararına yapılacak her türlü yatırım/hizmeti engelleyerek  feodal güçlerini sürdüregelmiş, emperyal güçlerin kışkırtması ile birleşerek  bölge insanını devletle karşı karşıya getirmiştir.
O bölgeye gönderilen kamu görevlilerinin büyük çoğunluğu olmasa da bir kısmı ‘sürgün-küskün’ adderek/addedilerek, o bölgede hizmet yerine zaman doldurarak, yerel yaşam geleneklerine ayak uydurarak, kah devlete kah kendine küserek kabuğuna çekilmiş, kah feodal ileri gelen ağa-şeyh-şıh vb. yapılanmalarla yakınlaşarak, işbirliği içersinde hizmet sürelerini halktan uzak, halktan kopuk, halkın çıkarlarına ters düşen, olaylara seyirci kalarak, onları kaderlerine terk ederek, idareyi maslahat şeklinde bir yönetim sergilemişler. Yeni şeyler üretmeyerek, hizmet vermeyerek, bölgenin geri kalmasında-bırakılmasında pay sahibi olmuşlar.
Ülkemiz bu birikimin, bu ihmalin sonucunu yıllar sonra ağır bedellerle öder. bölgedeki bu yapı potansiyel bir güç odağı haline dönüşerek yıllar sonra iç/dış düşmanlarınca devlete başkaldırı şeklinde ülkeyi terör batağına sokup kan gölüne dönüştürmüşlerdir. Son 35 yılımızla birlikte on binlerce insanımızı huzur ve güvenliği sağlamak amacıyla şehit vermiş. Binlercesinin sakat kalmasına gazi olmasına neden olmuş; yapılan yatırım/hizmetler sabote edilerek insanlar köylerinden/kasabalarından ayrılmak, göç etmek zorunda kalmış/bırakılmışlardır.
Arkasından ise yeni terör odakları bu bataklıktan beslenerek Cumhuriyetle hesaplaşma adına binlerce masum insanın yanında Gaffar OKKAN ve arkadaşlarını aramızdan aldılar.
İşte Gaffar OKKAN’da Diyarbakır özelinde Güneydoğuda yaşayan insanlara potansiyel bir suçlu gözüyle bakmayarak, yıllarca ihmal edilen –Terör odaklarının kucağına itilen ve istismar edilen- bölge halkıyla, yöre insanı ile bu sıcak teması bu sıcak iletişimi bu elektriği yakalayarak bir farklılık yaratmış, ‘gönülbağı’ oluşturmuş, Devletin sıcaklığını, şefkatini, sevgisini, hoşgörüsünü ileterek Devleti ve Polisi sevdirmiştir.
Yoksa hiçbir güç, toplumu bu kadar kitlesel bir şekilde bir araya getiremez. O sevgi/hoşgörü/kardeşlik özelinde insana/insanlara değer vererek, ölümüyle, ölümünden sonra tüm Türkiye’de ilk kez geniş bir yelpazede, geniş bir katılımla terörün lanetlenmesine öncülük etmiştir.
Ölümünden sonra geçen 2 sene zarfında katillerin ve suç aletlerinin yakalanması (yakın tarihimizde aydın, yazar ve gazetecilere yönelik gerçekleşen katliamlar gibi bu suikast ve arkasındaki derin güçler tıpkı ilk şehit edilen Emniyet müdürü Cevat YURDAKUL olayı gibi çözülememiş olmakla birlikte) bize O’nu ve arkadaşlarını geri getirmeyecektir.
Bizler bugün bu ülke içersinde huzur ve güvenli bir ortamı yakalayıp Misak-ı Milli ile çizilen sınırlarımız ve de Cumhuriyet kazanımları ile belirli bir mesafeye gelmişsek bu ülke için kendilerini kurşunlara siper edip, canlarını veren şehitlerimizin büyük özverileri yatmaktadır.
Sonuç olarak; Emniyet Teşkilatı içerisinde yetişmiş nitelikli bir yöneticisini, Türkiye’de yiğit/yurtsever/yürekli bir evladını, -tıpkı 24 Ocak 1993’te aynı karanlık güçler tarafından katledilen basın şehidi Uğur MUMCU’yu sonsuzluğa uğurladıkları gibi- Ulus olarak terörü lanetleyerek toprağa verir.
Gaffar OKKAN özelinde tüm şehitlerimizi yüreğimize gömüp, onları rahmet ve saygı ile anarken; Eşine/Çocuklarına/sevenlerine sabır ve kolaylıklar dilerken, Büyük Önder ATATÜRK’ün bizlere hedef gösterdiği, ‘Çağdaş ve de Aydınlık bir Türkiye’ umutlarımı yineliyorum. 
(Not: 25 Ocak 2020 tarihli Cumhuriyet Gazetesi s.2'de yayınlanan kısım.)
Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz