27 Temmuz 2020 Pazartesi

KARANTİNA GÜN(CE)LERİ - 17



"…Din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. 
Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir.
Dinden maddî menfaat temin edenler iğrenç kimselerdir.
İşte biz, bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz…"  
Mustafa Kemal ATATÜRK

HİYANET…

Kurtuluş mücadelesine karşı,
Saltanatın/hilafetin ihanetleri,
İşgalcilerle işbirliğinde/kolkola,
Tecavüzcü palikaryaları kutsayan,
Milli Mücadeleye/Kuvayi Milliyecilere lanet okuyan,
Şeyhülislamın fetvaları.
Kurtuluştan sonra Cumhuriyetle,  
Softaların/simsarların/bezirganların,
Etkisinden kurtulunmak,
Allah ile aldatmanın,
Dinsel sömürünün sonlanması için,
Oluşturulan Diyanet kurumuyla,
-Şehirdeki müftüsünden/imamına, köyünden mahallesine cami cami-
Dini doğru öğretsin denilen,
Kula kulluk zihniyetinden arınıp,
Bağımsız millet bilinciyle,
Uğraş vermesi gereken,
Emperyalizmin yıkmaya/ intikam almaya,
Yanıp tutuştuğu,
Cumhuriyeti yıkmak üzere,
Cemiyet/cemaat/tarikatlara,
Hurafelerin aklın önüne geçmesine,
Engel teşkil etmesi gereken,
Tarihsel bir görev yerine,
-100 yıl öncesindeki işbirlikçi bir yapıda-
Emperyal çarkla hareket edip,
Onun değirmenine su taşıyan,
Arap kültürünü/örf/adetlerini/geleneklerini,
Din /inanç olarak Anadolu insanına reva gören,
Vede onun aydınlanma başlatıcısı,
Büyük Atatürk’ün kurduğu,
Cumhuriyetle hesaplaşma adına,
Adeta koçbaşı görevini üstlenen,
Din kisvesi altında, hiyanet şemsiyesiyle,
-Kurucusuna lanet okuyan/okutanlar-
Örgütlü bir yapıda taşeronluk üstlenenler,
Tarih sizi not düşüyor!
Tıpkı istiklal mücadelesi günlerinde,
İşgalcilerle kolkola giren saltanat yanlıları,
Şeyhülislam ve avaneleri gibi ihanet şebekelerinden,
Günü gelince bu toplum/ Türk milleti,
Hesabını soracaktır; Hiyanetin…
(Gömeç / 26. 07. 2020)

Remzi KOÇÖZ



24 Temmuz 2020 Cuma

TARİHTEN -Tarih Sayfalarından- NOTLAR -2

TARİHTE BUGÜN  (24 Temmuz 1923)

“Fevkalade karışık, dolaşık, bulutlarla örtülü bir çevre içerisinde yol gösterecek bir doğru görüş lazımdır. 

Bu doğru görüşü gerek muharebe hayatında gerek sulh hayatında bize gösteren Mustafa Kemal Paşa olmuştur.” 

Mustafa İsmet İNÖNÜ

Lozan Antlaşması / 100. Yılında! 

1918’de Dünya Savaşı bitiminde Mondros Mütarekesi ardından Emperyalist güçler işgal ile yetinmeyerek 10 Ağustos 1920 tarihinde Osmanlı hükümetince imzalanan Sevr Antlaşması sonucu ‘Doğu Sorunu’na noktayı koyar: Anadolu paylaşılacaktır!

İstanbul/saray hükümetince imzalanan ve adeta Osmanlı devletinin kendini tasfiye ettiği bu sözde barış anlaşması, Ankara/TBMM hükümeti tarafından dikkate bile alınmaz, “Ya istiklal Ya Ölüm” şiarıyla milli mücadeleye devam edilerek esaret zincirine boyun eğilmez.

Türk Ulusal Kurtuluş mücadelesi;  Büyük Atatürk’ün önderliğinde kendi öz toprakları ve savunması için verilen halklı/haklı ve de kutsal bir savaştır.  Lozan, büyük savaşın galiplerini yenerek elde edilen bir kazanımdır.  Antiemperyalist bir savaşın galibi olan bir ulusun tarih sahnesinde yer almasıdır.

Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923), Türk milletine karşı yüzyıllardır sürdürülen ve Sevr ile tamamlandığı sanılan büyük bir komplonun sonuçsuz kaldığını bildirir tarihi bir belgedir. Sevr’in Türkiye’ye reva gördüğü sınırlarımızı 430 bin km2’den Misakı Milli çerçevesinde 780 binlere çıkarılmasıdır.

Lozan Antlaşması ile yeni Türk devletinin varlığı/bağımsızlığı dünya tarafından kabul görür. Lozan görüşmeleri, Türk diplomasi tarihi açısından başarılı olup, Misakı Millinin büyük ölçüde gerçekleştirilip tam bağımsızlık kazanılır. Lozan’da Musul’un sınırlar dışında kalması, Boğazların egemenliği, Hatay sorunu ilk etapta çözümlenemese de daha sonraki süreçte Musul sorunu dışındaki diğer iki sorun olumlu olarak sonuçlanır.

Lozan, -gerçek anlamıyla- belirli güce sahip belirli ülkelerin giriştikleri büyük ve tarihsel bir pazarlıktır. Lozan’da çetin müzakereler devam ederken, İstanbul/Çanakkale/Boğazlar hala işgal altındadır! Dünyanın o dönem süper gücü konumundaki “Güneş Batmayan İmparatorluk”: Birleşik Krallık/İngiltere’ye bu ahvalde diplomasi olarak diz çöktürülmesidir.

Lozan’ın İngilizler açısından; Boğazlar/Azınlıklar/Kapitülasyonlar konusunda başarısız bir antlaşma olduğuna dair tartışmalar/hoşnutsuzluklar,  onaylanıp yürürlüğe girmesinin geciktirilmek istenmesi gibi hususlar, Lozan Antlaşması’nın Türkiye için başarısını ve önemini ortaya koyan uluslararası ölçekte göstergelerdir.

Tabi ki Lozan kazanımları, özellikle İngilizler kadar onların manda/himayesine bel bağlayan saltanat/saray bürokrasisi, İngiliz Muhipler/İslam/Kürt Teali Cemiyetleri, İstanbul basını gibi yerli işbirlikçilerde hoşnutsuzluk oluşturur. Bu hoşnutsuzluk, Onların günümüz uzantılarınca -Atatürk Cumhuriyeti ile hesaplaşmalar çerçevesinde- 100 yıl sonrasında da devam etmektedir.

Lozan Antlaşmasının genel karakteri hakkında, taraflı/tarafsız ileri sürülen görüşlerdeki ortak hüküm, antlaşmanın, Türkiye için siyasi bir başarı ve zafer oluşudur. Bu antlaşma; tarihte yeniden destanlar yaratması mümkün olan asil bir milletin kurtuluş belgesi ve dünya barışında önemle dikkate alınacak yepyeni bir devletin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş beratıdır.

Onun ötesi; -Türkiye’nin bağımsızlık ve egemenliğinin tescili/tapusu Lozan’ı, siyaset cambazları/demagoglar tarafından tartıştırarak/tartışılarak- Tarih'in sulandırılıp mayalanmaya çalışılması, havanda su dövülmesidir.  

(Ankara/24 Temmuz 2023)

Remzi KOÇÖZ





22 Temmuz 2020 Çarşamba

TARİHTEN -Tarih Sayfalarından- NOTLAR





Mondros / Sevr Antlaşmaları…

100 yıl öncesinde İtilaf devletlerince/İşgal güçlerince hazırlanan Sevr metni, 22 Temmuz 1920’de Osmanlı Saltanat şurasında görüşülmesinin ardından 10 Ağustos 1920’de Osmanlı heyeti tarafından imzalanır.
Sevr Antlaşmasının hükümleri ölüm fermanı niteliğinde ağır olmakla birlikte; 30 Ekim 1918’de imzalanan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun I.Dünya Savaşı sonunda teslimiyet belgesi niteliğindeki Mondros Mütarekesi sonrası fiilen başlatılan işgallerle zaten uygulamaya konulmuştur.
İstanbul hükümeti tarafından kabul edilen Sevr Antlaşması TBMM tarafından tartışılmaya bile değer bulunmamıştır.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Lozan’ı iyi değerlendirebilmek için öncelikle tarihsel koşulları iyi bilmek daha doğrusu Sevr’i doğru okumaktan geçecektir.
Türk Milletine dayatılmak istenilen esaret zincirinin Ulusal Kurtuluş zaferiyle koparılıp tarihin çöplüğüne atıldığı Sevr’i ortaya koymadan/incelemeden yeterli bir fikir sahibi olunmadan Lozan’ı “zafer” mi, “hezimet” mi şeklinde masaya yatırmak insaf ve izan gerektirir.
Tartıştıranlardan öte tartışanlar açısından bir akıl tutulması da diyebiliriz.

Saygı, sevgi ve selamlarımla…
22 Temmuz 2020


19 Temmuz 2020 Pazar

KARASU ÜZERİNE NOTLAR - 2



Eğitim ve Gençlik…

Memlekette herşey kurumaya yüz tuttu. Yıllar öncesinde "önce ekmekler bozuldu" denilirken pek anlam verememiştim. Sonrasında haftalık/aylık edebiyat/şiir içerikli dergilerden mizah/aktüel içerikli Kültür ağırlıklı dergiler birer birer kayboldular. Onun yerini yeme/içme gibi mide ağırlıklı gereksinimler aldı yani tüketim kültürü gelişti. Sanatın öncüsü konumundaki edebiyat/şiir /mizah yoksunu bir toplum olma yolunda koşar adım gidiyoruz. Okumak artık her açıdan -okur/yazarlık yeterli sayılarak- ikinci hatta arka plana atıldı.
Nereden geldim bu konuya!
2018 yılı sonbahar ayları gibi Ana-Baba ziyareti için Ankara’dan Karasu’ya gelirken
yolculuk esnasında Düzce-Akçakoca yolunun 50 km daha kısa vede doğal güzellikler nedeniyle genellikle bu yolu tercih ediyordum. Araçta yalnız giderken yolda/sapakta el kaldıranlardan aracıma aldığım işçi, öğrenci gibi değişik insanlarla yol boyunca sohbetlerim olmuştur. Bir keresinde 14 yaşlarında 2 öğrenci denk gelmişti. Akçakoca’da İmam-Hatip orta bölümünde okuyorlardı. (Eğitimde gelinen nokta ve imam hatipler ayrı bir yazı konusu.) Düzce’ye gezmeye gelmişler Akçakoca’ya dönüyorlarmış. Ailelerinin işçi ve rençber olduğunu öğrendikten sonra önde oturan gencin sigara kokusuna dayanamadım. Sigara içtiğinizi bilseydim arabaya almazdım dedim. Her ikisi birden amca sen hiç içmedin mi demeleri üzerine onlardan daha küçük yaşlarda sigara içtiğimi ancak bizim zamanımızda tv, internet gibi iletişim araçlarının olmadığını, sigara konusunun tehlikelerine ilişkin uyarıcı bilgilendirmeler yapılmadığını, sadece büyükler yanında içmenin ayıp/saygısızlık olduğunu sonrasındada bundan 28 yıl önce 30 yaşlarında bıraktığımı söyledim. Sonrasında yaşımı bulmaya çalıştılar. Ancak birisi 48, diğeri 68 diye cevap verirken, basit bir aritmetik bilgisi ile ulaşılabilecek sonucu bulmakta zorlandılar. Neredeyse parmakları ile saymak suretiyle buldular ama doğru olup olmadığını yine bana teyit ettirdiler. Yolculuk esnasında Tolga Çandar’ın bir müzik CD’sini dinliyordum. Sanatçıyı bilemeyince, hadi hangi yöre müziği olduğunu bulun dedim. İlk cevap veren Karadeniz deyince bende şafak attı. Siz yaşadığınız bölgenin müziğini tanımıyormusunuz deyince diğeri Trakya diye cevap verdi. Ardından sanatçının ismini ve Zeybek havası olduğunu söyleyerek cevap vermelerini istedim. Neredeyse tüm bölgeleri saydılar ancak bir tek Ege bölgesi akıllarına gelmeyince ben iyice sinirlenip Akçakoca çevre yolunda aracı yavaşlatıp sizi indireyim o zaman dedim.  Onlarda amca az kaldı ilerdeki sapakta indirebilirsin demeleri üzerine, bende bildikleri sanatçıları, ne izlediklerini, en son hangi kitabı okuduklarını sordum. Kurtlar Vadisinin oyuncularını söyleyip, futbolcu isimleri saymalarının ardından okul kitabı dışında hiç kitap okumadıklarını söylediklerinde bende sapakta sağa çekip durdum. Kendilerine yaklaşık 10-15 dakika arabanın içerisinde kendileri gibi yaşlarda komşu ilçede Karasu’da        
-dershane gibi destek olmadan- okul ve öğrenim bilgilerimizle yokluk/olanaksızlık dönemlerinde yatılı okul sınavlarında 3 okul kazanmamın ardından birini tercih edip meslek sahibi olduğumu paylaşırken, ülkemin eğitimde gelmiş olduğu noktayı bu şekilde gördükçe vede düşündükçe hüzünleniyordum.
Geçmişte Karasu’da görev yapan elleri öpülesi Cumhuriyet öğretmenlerinin hepsinin bizler üzerinde ayrı ayrı emekleri/katkıları vardır. Yaşamını yitirenlere rahmet, geride kalanlara nice sağlıklı yıllar temennisiyle minnet ve şükranlarımı sunuyorum.
            Saygı, sevgi ve selamlarımla…
            
            Remzi KOÇÖZ


11 Temmuz 2020 Cumartesi

KARANTİNA GÜN(CE)LERİ - 16



“Aldatan, sizi Allah ile aldatmasın!” (KUR’AN; Lukman33, Fatır5, Hadid14)
“Din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir.
Hak olan Kur’an, haksızlığı kabule araç yapıldı.” (M. Kemal ATATÜRK)
“Halkın bilgisizlik ve duygusallığını sömürmek. Allah ile aldatma, hiçbir ödün ve uzlaşmayla aşılamaz. Çünkü ölümsüz olan bir aracı kullanmaktadır.
Türk halkının en büyük zaafı, dinini, uyanma/sorgulama aracı olarak değilde; uyuma/susma aracı olarak kullanmasıdır.” (Y. Nuri ÖZTÜRK)

DİN İLE SÖMÜRMEK

“Allah ile Aldatmak”,
Özünde dinin istismarının izahıydı.
Yaradan’ın akıl ile donattığı, İnsanoğlu,
Zalimlerin/ kralların zulmüne karşı Yaradan’a sığındı.
Kullarına gönderdiğine inandığı,
Dinlerine/kitaplarına/peygamberlerine inanma,
Haksızlığa/ zulme/ adaletsizliğe karşı buluşma noktasıydı.
Şeytana/ kötülüklere karşı,
Sığınılacak liman, güvenilecek korunaktı.
Gel gör ki işler öyle gitmedi.
Zulmü ile hüküm süren,
Hükümdarlar/krallar/sultanlar,
Kendilerini tanrının yeryüzünde elçisi olduğunu,
O’nun egemenliği kendilerine verdiğini,
O’nun adına yönettiğini,
Sadece O’na hesap vereceğini,
Yönetilenlerinde onun tebası olduğunu,
O’nun tarafından seçildiğini,
Halife kılındığını,
-Sinagog/ kilise/camiler gibi-
O’nun adına devasa ibadet yerleri inşa ettiğini,
Kullarına kabul ettirirler.
Tarım devriminde bu böyle süregeldi.
Sanayi devriminde ise insanlar,
Kendi güçlerinin emeklerinin farkına varıp,
Dinlerle sömürüldüklerini,
Anlamaya başlasalar da;
Bu onları dinsiz, tanrı karşıtı, nankör yapacaktı.
Kapitalizm sömürürken insanlığı,
Dini mabetlere dokunmayıp aksine sahiplenip,
-Ezenleri kutsayan ezilenlerin şükretmesini isteyen-
Din adamlarından bir sınıf yaratarak,
-Hahamları/ papazları/ imamları yanına alarak-
Onları kullanarak insanları sömürmeye devam eder.
Bu dünyayı boşverin diyenler,
-“Hoca verir talkımı kendi yutar salkımı” misali-
Dünya nimetlerinden yararlanıp,
Öbür dünyayı pazarlarlar.
Egemen güçler/hükümranlar;
Din savaşları/ mezhep savaşları,
Ardından cemaat savaşları ile
Yüzyıllarca oyalayıp/meşgul eder,
Ürettiği yeni yeni silahlarla,
Tanrı adına birbirlerini kırdırarak/öldürterek,
Gelişmeye doyamayıp sermayesini artırırken,
Onları ise kendilerine modern köle yapar.
Teknolojisini kullanacaklar,
-Uçaklar, yatlar, otomobiller, bilgisayarlar-
Ama Milatta/Hicrette yaşayacaklar,
Dinlerini böyle yaşatacaklar,
Din ile sömürü düzeni böyle devam edecekti!
Bu ne yaman çelişkiydi;
-Yahudilerin kutsal saydığı toprakları neyse-
Müslümanların Hac yaptıkları ülkeyi/toprakları,
Kafir/küffar olarak adlandırdıkları,
Hristiyan askerleri korumakta!
Yaradan akıl vermiş insanoğluna,
İnancın arkasına saklanmak yerine,
Yaşamı/yaşanılanları sorgula diye.
Bu işi sorgulayan/yüzleşen,
İnancının/inandığının bilincinde olan,
-Ezen/sömüren, cehaletle beslenen sistemi-
Ve onun devamından nemalanan,
Din simsarlarını/bezirganları aradan çıkaran,
Ezilen/sömürülen gerçek dindarlar,
Ve de aydınlanan insanlar bitirecektir.
(Gömeç / 07. 07. 2020)

Remzi KOÇÖZ

5 Temmuz 2020 Pazar

YAŞAMDAN KESİTLER


60 YIL…

20.yy’ın ikinci yarısında/1960’larda/60 yıl öncesinde;
-Cumhuriyet’in ilanından 37,
Büyük Önder’in ölümünden 22 yıl sonra-
Sakarya/Karasu/Aziziye Mahallesi ahşap bir evde başlayan yaşam,
Atalar -Babaanne dışında- 93 Batum muhaciri (¾ Gürcü),
-Kuvayı Milliyeci/Kurtuluş Savaşı Gazisi/Cumhuriyetçi/Atatürkçü-
Anne -annesinden öksüz- toprakta/tarlada/harmanda bir çiftçi,
Baba -babasından öksüz- kunduracı/dükkanda/pazarda bir esnaf,
Çalışan/üreten emekçi insanlar.
Babaanne/Haminne ailenin hamisi, ilk öğreten/öğretmen,
Dini terbiye/ahlaki telkinler
-sevgi dağarcığında- ondan yadigar.
Kapıda/ bahçede/ sokakta oynanan oyunlar,
Dimon araba ile bayırdan kayarken yaşanan heyecanlar,
Ağaçlara tırmanma, meyvelerden aşırma,
Avlalardan/tel örgülerden atlarken düşmeler/sıyrıklar ve haylazlıklar,
Yamalı pantol/zıbın neyse yamalı çorap giyen, ekmeği katık etmeyi bilen,
Biri kız dört kardeşin en küçüğü olarak,
İlk/ortaokul Karasu’da tamamlanır.
3 beyaz (şeker/tuz/gazyağı) dışında,
Gereksinimlerini kendi üreten,
Suyu tulumbadan çeken,
Gazlambası ile aydınlanan,
Elektrik ve TV ile 1970’lerde tanışan,
Çocuk olarak çiftçilik (çobanlık/tarım işçiliği),
Esnaflık (seyyar satıcılık/pazarcılık/tezgahtarlık),
İnşaatta (amelelik/çıraklık),
Çalışmaktan fırsat bulup kaytarınca,
Mahalle/sınıf arkadaşları ile futbol müsabakaları,
Yazları Kuran kursu/hatimler,
Gazete makalesi yanında klasiklerden okumalar.
(60 ihtilali sonrası 1961’de Mendereslerin idamında ana kucağında,
67/68 Anadolu Rock müziğinin doğuşunda,
68 olayları/71 muhtırası sonrası 1972’de
Deniz Gezmişlerin idamında ilkokulda,
1973’de yürürlüğe giren -AET/AB ile ortaklık anlaşması olan- Katma Protokolde,
Cumhuriyetin 50. Yılında, İkinci Adam İnönü’nün ölümünde,
GS-FB derbisinde Dolmabahçe/İnönü stadında,
CHP-MSP laik/dinci koalisyonunda,
1974 Kıbrıs çıkarmasında ortaokulda..)
1975’de yatılı okul sınavlarında kazanılan okullardan,
-Çapa Öğretmen Okulu/Kuleli Askeri Lisesi/Polis Koleji-
Sonuncusu tercih edilirken 15’inde gurbete çıkıp,
75 sonbaharında Ankara’da Polis Koleji ailesine katılınır.
1976 1 Mayısı Ankara/Tandoğan’da ilk gençlik heyacanıdır.
1977 yazında Türkiye’nin en ucuna Hakkari’ye kadar uzanıp,
1978 Temmuzunda Kolej bitimi Enstitü’ye başlayıp,
Stajyer polis memuru olarak ilk maaşa hak kazanırken,
1978 Ekiminde -Diyarbakır stajı ardından- Polis Enstitüsü boykotu,
Ve sonrasında Sakarya’da 3 aylık geçici görev,
1979’da Zonguldak, 1980 İzmir stajları derken,
İzmir’de/Fuarda ülkenin gözde sanatçılarını izlerken,
Muhteşem “Hisseli Harikalar Kumpanyası” müzikali,
“Yasaklar” Kabaresi/Tiyatro oyunları yanında,
Bazı Sanatçılarla tanışma/sohbet fırsatı bulacaktır.
1980 ihtilalini İzmir’de/stajda yaşarken,
Enstitü -1 yıl daha uzayıp- Akademi’ye dönüşüp 4 yıla çıkarken,
1981 stajında da İzmir’dedir.
1975-1982 arası Ankara’da 7 yıllık okul/öğrenim sürecinde,
Etüdlerde kitap okuma yanında -kaybolan- şiirleri/denemeleri,
Aile dışında mektuplaştığı Danimarkalı bir kız arkadaşı olur.
(Hello. My name is Remzi, I am 15 years old,
I was born in Karasu district on the black sea coast but I live in the capital Ankara…)
Pul koleksiyonu da merak konusudur.
Boks/güreş dışında futbol başta olmak üzere tüm branşlarda vardır,
Atletizm takımında turnuvaya katılamayan bir maratoncudur.
Tüm bayramlarda yürüyüş kolunda, 19 Mayıslarda statlardadır.
1982’de Polis Akademisinden mezuniyet sonrası,
Başlayan meslek/görev yolculuğunda 7 il 6 ilçe de görev yapılır.
(Çanakkale/Gökçeada/Bayramiç, Şanlıurfa/Bozova, Yozgat/Yerköy,
Denizli/Güney, Aydın/İncirliova, Erzurum, Ankara/EGM)
1984-86 Askerlik sürecinde 181. Dönem Piyade Asteğmen olarak,
Trakya’da NATO’85 Tatbikatına katılış ve yaşamındaki ilk takdirname..
1987 yazında ilk şark görevine atanırken,
İdari yargı kararı ile -2 yıl gecikmeli olarak- komiser rütbesine ulaşır,
1989’da Evlilik sonrası
-ilk otomobil sahibi olunurken-
1991 Temmuzunda Baba olunur.
(Öncesinde Ablasının evliliğinden 1988’de dayı olmuş, 1995’de ikinci kez dayı olacak,
Sonrasında Abisinin evliliğinden 2003 ve 2006’da amca olacaktır.)
1992 yılına (Komiser/Başkomiser/Emniyet Amiri) 3 rütbe birden sığdırılır.
1995’de müdür rütbesine ulaşıp birinci yıldızını takarken,
Teknolojik bir yenilik Bilgisayarla tanışılır,
Halı sahada sakatlanıp -futbol gazisi olarak-
3 ay koltuk değneğiyle dolaşır.
1998 kışında ise ikinci şark görevi başlar,
1999 kışında -Ailece ilk kez yurtdışına çıkılarak- Azerbaycan/Nahcivan günübirlik gezilir,
Ardından bel/boyun fıtığı, menisküs yırtığı gerekçesiyle futbola veda edilirken,
99 yazında ilk kez uçağa binilip,
Erzurum’dan-İstanbul’a uçarken,
17 Ağustosta İstanbul/Baltalimanı/polisevinde büyük depreme yakalanır.
2000’de Milenyum olarak adlandırılan 21.yy’a Erzurum’da girilir.
2002 yazında İspir’de Çoruh nehrinde rafting yaparken,
Kışında ise Palandöken’de kayak öğrenir.
Sonbaharında da Atalarının göç ettiği Gürcistan’a 3 günlük bir gezi yapılır.
-Askerde Bölük komutanlığına, ilçelerde kaymakamlıklara uzun süreli vekalet etmişken-
2003’ün ilk yarısında -vekaleten de olsa- Erzurum İl Emniyet Müdürlüğü görevi ifa edilir.
2003 yazında -21 yıl önce ayrıldığı-
başkent Ankara’ya dönüş yaparken,
2005’de 4. yıldıza hak kazanarak -mesleki son rütbeye- 1.Sınıf Emniyet Müdürlüğüne terfi eder.
2005 yazında -Orta Avrupa gezisi- ilk kez Avrupa’ya çıkar.
2006-2019 arası kesintisiz 13 yıl Teftiş Kurulunda Polis Başmüfettişliği sürecinde;
MGA 62.dönem (2007), TODAİE 43.dönem (2010) Kamu Diplomasisi Müdavimi olurken,
Sayısız Teftiş/Soruşturma/İnceleme görevlerinin ardından,
-1978 Temmuzunda başlayan memuriyet 2019 Temmuzunda sonlanıp-
Bilfiil 41 yıllık bir zaman dilimi geride kalırken artık emeklilik başlar.
Yeni yaşamı;
yürümek/yüzmek/yazmak yanında,
Yaşadıklarıyla/ yaşayacaklarıyla/ yaratacaklarıyla yönlenecektir.
Çekirdek ailesinden ilk kaybı 1979 Aralık ayında Haminnesidir,
İkinci kaybı ise 2004 Ağustosunda
Mehmet Akif /Erol abisi olur.
(Tabiki yakın çevresinden/arkadaşlarından çokça kayıplar yaşar.)
Çocukluğunda 2 boğulma tehlikesi (1970/72),
Gençliğinde 2 trafik kazası (1984/89),
Yetişkin olarak 3 ameliyat geçirir (2000/02/18).
(Kahve kültürü olarak Kağıt oyunlarında çok becerikli olmasa da Tavlada iddialıdır.
Pinpon ve Bilardo becerisi orta ayardadır.)
Enstrüman olarak saz ve gitara merak sarsa da iyi bir dinleyicidir.
Yabancı dil, akademisyenlik ve folklor içinde uhdedir.
Gezgincidir. Kilis hariç Türkiye’nin 80 vilayetini görmüş/gezmiştir.
-Salgında Japonya/Kore gezisi iptal olurken-
1999-2019 arası 20 yılda 30 ülke gezilir.
2000 yılından itibaren makale/yazıları gazete/dergilerde yayınlanırken,
2010 yılında açtığı blog sayfasında da
(http://www.remzikocoz.com) yazılarını paylaşır.
2012 yılında yayınlanan "Avrupa Uluslarından Birleşik Avrupa'ya" isimli kitabının ardından,
Türk tarihi ile ilgili ikinci kitap çalışması -çok ağırdan- devam ederken,
Seyahat notları, öyküleri/şiirleri/anı-biyografi çalışmaları yayın için zaman beklemektedir.
Dile kolay değil, 60 yılllık bir yaşam geride kalan,
-Kendini kesitler halinde ‘bende yaşadım’ şeklinde-
Geçmişle/yaşadıklarıyla özellikle muhasebe bağlamında,
-Kendince anlatmak ta zorlanılsa da-
Tarihe not düşmek adına;
Umutlar/kırgınlıklar,
Hayaller/kırıklıklar,
Sevinçler/hüzünler,
Mücadele/çatışmalar,
Başarılar/hatalar,
Ve de yaşanmışlıklar,
Geriye tüm bu yaşanılanlar dışında, hoş bir seda kalacak…
(Gömeç / 01. 07. 2020)

Remzi KOÇÖZ

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz