TBMM’nin açılışı için İstanbul’dan katılanların Ankara ile ilgili “Biraz boşluk ve çöl hissi veriyor” sözlerine Mustafa Kemal Paşa şu şekilde karşılık verir: “Öyle görünür. Bu büyük işin zevki de zaten buradadır. Bir çölden bir hayat çıkarmak. Bu çöküntüden bir teşkilat yaratmak lazımdır. Mamafih sen ortadaki boşluğa bakma. Boş görülen o saha doludur. Çöl sanılan bu alemde saklı ve kuvvetli bir hayat vardır. O millettir... O Türk milletidir... Eksik olan şey teşkilattır. İşte şimdi onun üzerindeyiz.”
Çölden, Yeniden Canlanan Bir Kente, Başkente…
Ankara,
Cumhuriyet öncesinde Anadolu’nun ortasında bir çöl, bir kasaba konumunda
kalmış, gelişme kaydedememiş. Ancak Anadolu’nun her bölgesine geçişte bir kavşak,
bir köprü konumundan yararlanılacağı dönemi beklemiş. İşte o gün gelmiştir. 27
Aralık 1919 Ankara için dönüşü olmayan bir yolculuk olacaktır.
19 Mayısta Samsun’da
yakılan “Kurtuluş Meşalesi” Amasya, Erzurum, Sivas üzerinden Ankara’ya gelmiş.
Ankara yakılan bu meşaleyi devralıp tüm yurda yaymış. 20. yüzyıldaki kaderini,
gerçek yerini bulmak için Mustafa Kemal ve arkadaşlarına saltanattan ve
işgalden uzakta kucak açmış. Onlara Türk’ün ateşten gömleğini giydirmiş. Misyon
yüklemiş, güven vermiş, moral olmuş, küsmemiş, hiç ama hiç yılgınlığa düşmemiş.
Onları Dikmen sırtlarında dört gözle bekleyerek, bembeyaz kış günü simsiyah bir
kuyruk olmuş, büyük bir coşkuyla karşılamış. Seğmenler zeybek oynayarak şölene
çevirmişler bu gelişi. İşte bu geliş Ankara’nın kaderini, çizgisini yeniden yaratmış.
Zor günler var daha geçecek. Çöl yeşerecek, hayat bulacaktır. Bozkır filiz
verip çiçek açacaktır. Ancak; işgalciler/ mandacılar/himayeciler neyse de
isyancılar/işbirlikçiler Ankara’ya zor günler yaşatacaktır.
İstanbul ve
Anadolu’dan gelen temsilcilerle Millet Meclisi toplanmış, yeni Türk devletine
giden yolda bir ilk daha gerçekleştirilerek, Hükümet kurma iradesi gösterilmiş.
Ardından Misak-ı Milli ruhuyla siyasi alt yapı gerçekleştirilerek zaman
geçirmeden Kuvayi Milliye ruhunu cephelerde düzenli orduya dönüştürmüş, bir ara
Sakarya’nın doğusuna, Polatlı’ya kadar çekilerek -askeri deha olarak nitelenen çekilme harekatının- ardından son
darbeyi Büyük Taarruzla noktalayarak Büyük Zafere ulaşmış, Türkün ulusal kurtuluşunu
gerçekleştirmiştir.
Ankara
Hükümeti olarak tanımlanan siyasi önderlik, yeni Türk devletini kimsenin
himayesine sığınmadan, kanlarıyla/canlarıyla kurarak sonsuza dek devam etmesi
için gençlere, gelecek kuşaklara Cumhuriyeti emanet etmiştir.
Ankara, 20.
yüzyılın başlarında bağrına basmış olduğu insanların onun yeniden dirilişinin,
hayat kaynağının olacağı inancını hiç yitirmemiş. Çöl olarak, bozkır olarak
hakir görülen topraklar Mustafa Kemallerle ölüm sessizliğinden sıyrılarak tüm
dünyaya Türk’ün savaş ustalığını göstermiş, Ulusal Kurtuluş Destanını yazmıştır.
Ankara, 13
Ekim 1923’de bu cefakarlığının karşılığını tabi ki görmüş, son Türk devletine
başkent olarak taçlandırılmış. Çöl yavaş yavaş yeşermeye yüz tutmuş.
Cumhuriyetle birlikte daha da canlanmış. Geniş, simetrik bulvarlarıyla 21.
yüzyıla altyapısını hazırlayarak, Türk mimarisinin çizdiği, Türk insanının
yarattığı modern planlı bir yapı/kent çalışmaları son sürat başlayıp bugünlere
ulaşmış.
Artık, Ankara başkent olarak; ‘Türkiye ve Cumhuriyet’ yanında -Anıtkabir’de sonsuza dek bağrına basacağı- ‘Atatürk’le birlikte anılmaya başlamış, bütünleşmiştir. Bu üçlü 100. yıla doğru emin adımlarla yoluna devam ederken, sonsuzluğa doğru da yelken açmıştır.
Remzi KOÇÖZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder