‘Toplumdaki/insanlardaki adalet duygusunu köreltip zedelerseniz ağır bir vebal altına girer hatta yaptıklarınızla bunun altında kalırsınız. Gün gelir asıl siz ihtiyaç duyarsınız o horladığınız; ADALETE!’
MEMLEKETİMDEN İNSAN GÖZLEMLERİ…
Salgın sürecinde, Haziran ayı sonlarında ayrıldığım Karasu’ya Ekim
ayında yeniden gelirken yaklaşık 4 aylık bir zaman dilimi de geride kalır.
Mevsim yazdan sonbahara dönüşürken
yağışlarla birlikte havalar da serinlemeye yüz tutar.
Ege’den Marmara’ya ve Karadeniz’e uzanan yolculuğumda yöresel ürünler
haricinde hasat/harman sonlanırken (salça/tarhana/pekmez/makarna/yufka
gibi) kış hazırlıkları revaçtadır. Ekim ayı özellikle çiftçiler/üreticiler
yönünden, ödemeler/krediler/ürünlerinin satımı çerçevesinde önemli bir aydır. Onlar
ürünlerini birliklerden daha çok tüccara verip nakit parayla ihtiyaçlarını
karşılamayı/borçlarını kapatmayı yeğlerken, Kasım ayı ile birlikte
dinlenme/yatış yada kendilerini nadasa bırakma günleri başlayacaktır.
Salgın döneminde kırsal kesimdekiler kentlerde olanlardan/yaşayanlardan -sosyal ortamdan daha çok doğal ortamda doğa
ile içiçe olmaları nedeniyle- daha şanslılar. Hadi gel köyümüze dönelim
şeklinde tersine göç yaşanır mı bilemem ancak o köy dediklerimiz de mutasyona
uğrayıp geçmişte kaldı. Bir kısım insan yazlıklarından/kırsaldan kentlere
dönmeme hazırlığı yaparken, kentlerde olanlar ise yine ev hapsine rıza
göstermek zorunluluğunda.
Çalışan/çalışmak zorunda olanlar -çalışmayan/çalışma zorunluluğu
olmayanlara nazaran ve- tüm risklere rağmen iş/güç koşuşturmacasında, bir nevi
toplumun/ülkenin dinamizmi ve lokomotifi konumunda ve de önemli bir cefakarlığı
üstlenmekteler. Bu süreçte başta sağlık çalışanları olmak üzere tüm çalışanlara
minnettarız.
Salgının devam etmesi ve ne kadar devam edeceğinin belirsizliği 7’den
77’ye herkesi tedirgin ediyor. Salgın açısından 8 aylık, karantina açısından
tam tamına 7 aylık bir dönem geride kalırken salgının 8 ay kadar daha süreceği şeklindeki
uzmanların öngörüsüyle sürecin ortasındayız gibi..
Arkadaş/tanıdık/eş/dost karşılaşmalarında, Toplumun farklı kesimleri ile
yapılan görüşmelerde, -tabiki olmazsa
olmaz 3 kurala/tedbire (sosyal mesafeye/maskeye/hijyene) dikkat ederek- özellikle
ekonomi ve siyaset olmak üzere çok farklı
tepkilere/tespitlere/değerlendirmelere tanık olunur. Dost meclisi gibi dar
alanlar dışında daha genel/geniş/farklı ortamlarda ise konuşmaktan öte
konuşulanları dinlerken toplumun ne kadar da karamsar olduğu yakinen gözlenir.
Her daim güçlünün/iktidarların yanında duran, toplumsal
eylemlerden/söylemlerden uzakta statükoyu destekleyen Esnaf kesimi/ticaret
erbabı kişiler bu kez ekonomik gelişmelerden piyasaların durgunluğundan bir
hayli şikayetçiler, kaygılılar. Toplumun diğer ezilen katmanları gibi geleceklerini
görememekte, özellikle ekonomik enstrümanların yükselen trendi normalleşme
yerine beklentileri olumsuzluğa sürükleyip, umutları tüketmekte.
Artık kahvehane müdavimleri bile oyun oynama yerine hiç olmadığı kadar
ülke sorunlarına/gelişmelerine endekslenmiş siyasi polemik içerisinde. Erken
seçim, ülkenin geleceğine ilişkin iktidar senaryoları dile getirmekte. Apolitik
olarak görülen kitleler politize olmuş durumda.
Sosyal medya ise ha keza yıkılıyor. A’dan Z’ye politize olmuş durumda.
İktidar/muhalefet ayırmaksızın pot kıran/gündeme oturan siyasiler hedef
tahtasına oturtulup, bir nevi karanlığa ateş edilmekte. Insanlar da oluşan öfke
üst perdede ve burunlarından solumakta. Toplum artık istim üzerinde. Özellikle
gençlik kesiminde geleceğe güvensizlik tavan yapmış durumda.
Tüm bu gelişmeler/gözlemler “görünen köy kılavuz istemez” misali şu
sonucu zorluyor; 2021 her yönüyle daha güç olacak ve zor geçecek!
Bu gelişmeler paralelinde İktidar dışarıda; Doğu
Akdeniz/Azerbaycan/Irak/Suriye gerilimi/çatışmaları üzerinden kendine alan
yaratıp iç politikaya kanalize ederek toplumsal muhalefeti yanına çekmeye
çalışırken, içeride ise Ayasofya gibi tarihi/dini konular ile Barolar, AYM, TTB
gibi kurumlar/kurullar üzerinden polemik yaratılıp gündem değiştirilerek ekonomik
sorunlar/gelişmeler ötelenmeye çalışılır. Her geçen gün güç kaybetmekte olan İktidar,
sorunları çözme yerine adeta muhalefeti çözme, dizayn etme gibi siyasi
mühendislik peşinde.
Gördüğüm/gözlediğim kadarıyla toplumun tüm katmanları iç/dış politikada
yorum yapar konumda, aşırı politize olmuş, yani toplumsal muhalefet oluşmuş
durumda. Zaten iktidarın en büyük rakibi/korkutucusu siyasi muhalefetten daha
çok bu gelişen ve giderek büyüyen toplumsal muhalefet. Onu nasıl
dizginleyebilir/engelleyebilir/durdurabiliriz kaygısında. Onu nasıl kanalize
eder kazanabiliriz yada olmazsa birbirine düşürüp/parçalayıp nasıl aradan yine
sıyrılabiliriz düşüncesinde.
Kanaatimce, artık bu şekilde devam etmek, süreci bu şekilde götürmek biraz
zor gibi. Amiyane tabirle söylenecek olursa; “hayvan terli, maymun gözünü açtı”
diyebiliriz. Bu kez istim üzerinde olan ve bugüne kadar “bana dokunmayan yılan
bin yaşasın” diyen toplumun geniş bir yelpazesi “kral çıplak!” diyebilecek.
Saygı, sevgi ve selamlarımla...
(17. 10. 2020 / Karasu)
Remzi KOÇÖZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder