“Siyasal İslam emperyalizmin karşıtı değil, hizmetçisidir.” Samir AMİN
“Kendilerini Allah'ın memuru zannediyorlar! Allah'a şirk
koşuyorlar. Allah ile aldatarak bugünlere geldiler. Meslekleri budur. Milleti
Allah ile aldatsınlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de kendi yıkılışını mı
seyretsin?” Yaşar Nuri ÖZTÜRK
Yeni Osmanlıcılık/Siyasal İslamcılık/Nankörlük…
Tarih
yazılmıştır, yeniden yazmak abesle iştigal, zorlamak ise havanda su dövmektir.
Aldanan aldanır ya da aldatılan aldatır misali kendi kendinizi kandırırsınız.
Siyasal
İslamcı -ılımlı/uyumlu İslam şeklinde
modernize edilen ve misyon yüklenen- zihniyeti, içeride ve dışarıda öne
çıkaran/önemseyen/destekleyen herkes Cumhuriyete ve Atatürk’e karşıdırlar.
Ilımlı/uyumlu İslam; her konuda Batıya/emperyalizme bağımlılığı öne çıkaran ve
genel literatürde ‘mandacı/mütarekeci’ zihniyetin ta kendisidir.
'Siyasetçiler,
sermayedarlar, aydınlar' ülkenin gündemini/geleceğini belirleyen üçlü
sarmaldırlar. Bunların kişisel egolarını/çıkarlarını/koltuklarını/sermayelerini
öne çıkarmaları toplumdan daha çok kendilerine katkı sağlarken, ülkenin
bugününe/geleceğine/gelişimine öncülük oluşturmazlar.
Atatürk'e/Cumhuriyet'e/Devrimlerine
saldırı, hakaret, nankörlükler 1950’ler sonrası özellikle Batının kontrolünde,
kendine din kisvesi ve payesi biçen/veren siyasetçiler ve tarikatlar tarafından
planlı/örgütlü bir şekilde yürütülüyor.
"Neo-Osmanlıcılık"
içeridekilere nostaljik görünse de küresel bir projedir.
1990'lar
-Soğuk Savaş- sonrası "Yenidünya Düzeni" çerçevesinde oluşturulan
"BOP/GOP" projeleri açısından Türkiye önemli ve hedef bir ülkedir.
ABD dış politikasında etkili olan Paul Henze “Türkiye: 21. Yüzyıla Doğru”
başlıklı raporunda; yenidünya düzeni ile Atatürkçülük modasının geçtiğini ve
Atatürkçülüğün Türkiye’nin geleceğinde yeri olmadığını öne sürer. İstihbaratcı
Graham Fuller ile Türkiye’ye gelerek "Türkiye’nin Atatürk’ün mirasını reddederek
Osmanlı hayalini canlandırabileceğini" savlayan büyük bir kampanyayı yerli
işbirlikçilerle başlatır.
Sonrasında
Yeni Osmanlıcılık adı altında Balkanlar ve Ortadoğu’da; Huntington’un
“Uygarlıklar Çatışması” ile Ahmet Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik”
kitaplarında özetlenen ve tarihin akışını doğallaştırmak çerçevesinde sakat bir
teori üzerinden “Atatürk mirasının reddi ve yeni bir lider” projesi ile gelinen
noktadır yaşadıklarımız.
Kıbrıslı
Şeyh diye tanınan -İngiliz ajanı olduğu açıklanan- Nakşi Şeyhi Nazım’ın;
Türkiye ile ilgili temel söylemi şudur: "Osmanlı'ya dön, laikliği kaldır,
Federe Kürt-İslam Devletini kur!" Kimi zaman geçmişte tarihten tokat
yiyen, Türk ulusundan alçaklık payesi verilen Damat Feritler, Ali Kemaller,
Dürrizadeler, Mustafa Sabriler, İskilipli Atıflar, Sait mollalar yeniden
dirilerek Kadir Mısıroğlu gibi kin/nefret/ihanet şemsiyesi açan yazar/çizerleri
ile muhafazakar sağ olarak adlandırılan cenaha rehberlik ederler. (Günümüzde
bunların sayıları o kadar çoğaldı ki saymakla bitmez. Tv ekranları, gazete
köşeleri, üniversite/vakıf/dernek yönetimleri…)
Cumhurbaşkanı,
Meclis Başkanı, Bakanlar, Diyanet başkanı tarafından -hastanede/hasta
yatağında- ziyaretle onurlandırılan sözde tarihçi kisvesiyle din sömürüsünden
para kazanan Cumhuriyet/Atatürk düşmanının Milli Mücadele nefretiyle “keşke
Yunan kazansaydı” diyebilen, Vahdettin’in bir kahraman, Lozan’ın ise bir
hezimet olduğunu söyleyebilen (Bakırköy ve Cerrahpaşa Hastanesi Psikiyatri
Kliniğinden raporu olan) Kadir Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşını
küçümsemek/kirletmek için aynen şöyle demiştir: "Bu savaş; iddia ve ifade edildiği kadar ehemmiyetli bir mevkii
haiz değildir. Aşağı yukarı müsavi kuvvetlerle Yunanistan gibi küçük bir
devlete karşı gerçekleştirilmiştir."
Damat
Ferit, Mustafa Sabri, Dürrizade gibi istiklalimiz için savaşan kadrolar
aleyhine bin türlü alçaklık sergilemiş işbirlikçiler rotasında seyreden bu zat,
Kurtuluş Savaşı veren Kuvayi Milliyeciler için, İngiliz/Fransız işgalcilerin
bile tevessül/tenezzül edemeyeceği şu sözleri de söyleyebilmiştir: "Za'f-ı iman ile ma'lul bir avuç
insanın yüce milletimize niçin ve nasıl musallat olabildiğinin, onun namına ve
fakat ona rağmen icray-i saltanat edebildiğinin esbabını kavrayabilirsin…" Demek oluyor ki, bu zihniyete/sapkınlara göre,
Kurtuluş Savaşı'nı verip Cumhuriyet'i kuranlar, milletimize musallat olmuş bir
avuç imansızdır.
Kurtuluş
Savaşına ve Kuvayi Milliyecilere ağır hakaret/sövgülerle saldıran bu meşum
satırların sahibine vede bu gibi zihniyete karşı aydın din/bilim adamı Yaşar
Nuri ÖZTÜRK gerekli cevabı, (kitap/söyleşi/konferans/oturum gibi…) gerektiği
mecralarda gerektiğince yüreklice vermiştir: “Cumhuriyeti ve aydınlanmayı seven herkes, tam bir vicdanla bilmelidir
ki, Allah ile aldatan dinci siyasetin, Atatürk Cumhuriyeti ile ilgili temel
tezi budur. Açıkça söylenemeyen, bir kin cehennemi gibi içte tutulan, ama
icapları bir bir yerine getirilen karşı-devrimci mürteci tez işte budur.”
Araştırmacı/Gazeteci Uğur
Mumcu, 1993’de yayımlanan ‘Rabıta’ adlı kitabında, Mısıroğlu’nun Büyük
Önder Atatürk aleyhine yalan/hakaret içeren kitaplarla ne kadar büyük bir
servet edindiğini ve Suudi Arabistan’ın desteğiyle bu paranın bir kısmını
Avrupa’daki İslamcı örgütlere nasıl aktardığını inceden inceye anlatmıştır.
Muhafazakar
sağın uzun yıllar liderliğini yapan ve darbelere maruz kalmasının ardından
siyasetin finalini Cumhurbaşkanlığı ile taçlandıran Süleyman Demirel, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına atıfta bulunarak; “Avrupa, din esasına dayalı devlet kurma arzusunu, demokrasi içinde
savunulacak bir fikir olarak görmediğini göstermiştir. Çünkü şeriat esasına
göre devlet kurmaya kalkarsan, o kendinden başka kimseye yaşama hakkı
tanımıyor” diyerek siyasal İslamcılara karşı bir duruş sergiler.
Geçmişte
ve günümüzde muhafazakar/dinci siyaset simsarlarınca rağbet edilen bu zatın
Arap Müslüman Kardeşler örgütüyle iltisakı bilinmekle birlikte siyasal
İslamcıların sembolik isimlerinden biri olarak 2017 yılı Anayasa Referandumu
sürecindeki; “Evet'ten yana olmak
İslam’ın icabıdır, imanın icabıdır, tarih şuurunun icabıdır. Karşı olanlara
bak. Küfür doğru bir işe yönelse bile yanında olunmaz” şeklindeki bu
sözleri din sömürücülüğünün boyutlarının itirafıdır.
Emperyalizme
karşı verilen bağımsızlık savaşı ardından kurulan Cumhuriyetin 100. yılına
doğru gelinen süreçte, -kendi
basiretsizliği sonucu emperyalizm karşısında diz çöken/teslimiyet bayrağı
çeken- Osmanlı’nın “Yeni Dünya Düzeni/BOP” çerçevesinde yeniden
diriltilmeye çalışılması -bırakın
realiteyi hayalden öte abesle iştigal olarak, demagog/siyaset cambazlarınca
marjinal bir anlayışın ruhunu okşamak adına, kendini/kendine inananları
kandırmak yanında- tarihin geriye yürümediğini bile bile havanda su
dövmekten başka bir işe yaramayacaktır.
Remzi KOÇÖZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder