15 Kasım 2020 Pazar

TARİHTEN -Tarih Sayfalarından- NOTLAR – 8

 

“Siyasal İslam emperyalizmin karşıtı değil, hizmetçisidir.” Samir AMİN

“Kendilerini Allah'ın memuru zannediyorlar! Allah'a şirk koşuyorlar. Allah ile aldatarak bugünlere geldiler. Meslekleri budur. Milleti Allah ile aldatsınlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de kendi yıkılışını mı seyretsin?” Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Yeni Osmanlıcılık/Siyasal İslamcılık/Nankörlük…

Tarih yazılmıştır, yeniden yazmak abesle iştigal, zorlamak ise havanda su dövmektir. Aldanan aldanır ya da aldatılan aldatır misali kendi kendinizi kandırırsınız.

Siyasal İslamcı -ılımlı/uyumlu İslam şeklinde modernize edilen ve misyon yüklenen- zihniyeti, içeride ve dışarıda öne çıkaran/önemseyen/destekleyen herkes Cumhuriyete ve Atatürk’e karşıdırlar. Ilımlı/uyumlu İslam; her konuda Batıya/emperyalizme bağımlılığı öne çıkaran ve genel literatürde ‘mandacı/mütarekeci’ zihniyetin ta kendisidir.

'Siyasetçiler, sermayedarlar, aydınlar' ülkenin gündemini/geleceğini belirleyen üçlü sarmaldırlar. Bunların kişisel egolarını/çıkarlarını/koltuklarını/sermayelerini öne çıkarmaları toplumdan daha çok kendilerine katkı sağlarken, ülkenin bugününe/geleceğine/gelişimine öncülük oluşturmazlar. 

Atatürk'e/Cumhuriyet'e/Devrimlerine saldırı, hakaret, nankörlükler 1950’ler sonrası özellikle Batının kontrolünde, kendine din kisvesi ve payesi biçen/veren siyasetçiler ve tarikatlar tarafından planlı/örgütlü bir şekilde yürütülüyor.

"Neo-Osmanlıcılık" içeridekilere nostaljik görünse de küresel bir projedir.

1990'lar -Soğuk Savaş- sonrası "Yenidünya Düzeni" çerçevesinde oluşturulan "BOP/GOP" projeleri açısından Türkiye önemli ve hedef bir ülkedir. ABD dış politikasında etkili olan Paul Henze “Türkiye: 21. Yüzyıla Doğru” başlıklı raporunda; yenidünya düzeni ile Atatürkçülük modasının geçtiğini ve Atatürkçülüğün Türkiye’nin geleceğinde yeri olmadığını öne sürer. İstihbaratcı Graham Fuller ile Türkiye’ye gelerek "Türkiye’nin Atatürk’ün mirasını reddederek Osmanlı hayalini canlandırabileceğini" savlayan büyük bir kampanyayı yerli işbirlikçilerle başlatır.

Sonrasında Yeni Osmanlıcılık adı altında Balkanlar ve Ortadoğu’da; Huntington’un “Uygarlıklar Çatışması” ile Ahmet Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” kitaplarında özetlenen ve tarihin akışını doğallaştırmak çerçevesinde sakat bir teori üzerinden “Atatürk mirasının reddi ve yeni bir lider” projesi ile gelinen noktadır yaşadıklarımız.

Kıbrıslı Şeyh diye tanınan -İngiliz ajanı olduğu açıklanan- Nakşi Şeyhi Nazım’ın; Türkiye ile ilgili temel söylemi şudur: "Osmanlı'ya dön, laikliği kaldır, Federe Kürt-İslam Devletini kur!" Kimi zaman geçmişte tarihten tokat yiyen, Türk ulusundan alçaklık payesi verilen Damat Feritler, Ali Kemaller, Dürrizadeler, Mustafa Sabriler, İskilipli Atıflar, Sait mollalar yeniden dirilerek Kadir Mısıroğlu gibi kin/nefret/ihanet şemsiyesi açan yazar/çizerleri ile muhafazakar sağ olarak adlandırılan cenaha rehberlik ederler. (Günümüzde bunların sayıları o kadar çoğaldı ki saymakla bitmez. Tv ekranları, gazete köşeleri, üniversite/vakıf/dernek yönetimleri…)

Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Bakanlar, Diyanet başkanı tarafından -hastanede/hasta yatağında- ziyaretle onurlandırılan sözde tarihçi kisvesiyle din sömürüsünden para kazanan Cumhuriyet/Atatürk düşmanının Milli Mücadele nefretiyle “keşke Yunan kazansaydı” diyebilen, Vahdettin’in bir kahraman, Lozan’ın ise bir hezimet olduğunu söyleyebilen (Bakırköy ve Cerrahpaşa Hastanesi Psikiyatri Kliniğinden raporu olan) Kadir Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşını küçümsemek/kirletmek için aynen şöyle demiştir: "Bu savaş; iddia ve ifade edildiği kadar ehemmiyetli bir mevkii haiz değildir. Aşağı yukarı müsavi kuvvetlerle Yunanistan gibi küçük bir devlete karşı gerçekleştirilmiştir."

Damat Ferit, Mustafa Sabri, Dürrizade gibi istiklalimiz için savaşan kadrolar aleyhine bin türlü alçaklık sergilemiş işbirlikçiler rotasında seyreden bu zat, Kurtuluş Savaşı veren Kuvayi Milliyeciler için, İngiliz/Fransız işgalcilerin bile tevessül/tenezzül edemeyeceği şu sözleri de söyleyebilmiştir: "Za'f-ı iman ile ma'lul bir avuç insanın yüce milletimize niçin ve nasıl musallat olabildiğinin, onun namına ve fakat ona rağmen icray-i saltanat edebildiğinin esbabını kavrayabilirsin…"  Demek oluyor ki, bu zihniyete/sapkınlara göre, Kurtuluş Savaşı'nı verip Cumhuriyet'i kuranlar, milletimize musallat olmuş bir avuç imansızdır.

Kurtuluş Savaşına ve Kuvayi Milliyecilere ağır hakaret/sövgülerle saldıran bu meşum satırların sahibine vede bu gibi zihniyete karşı aydın din/bilim adamı Yaşar Nuri ÖZTÜRK gerekli cevabı, (kitap/söyleşi/konferans/oturum gibi…) gerektiği mecralarda gerektiğince yüreklice vermiştir: “Cumhuriyeti ve aydınlanmayı seven herkes, tam bir vicdanla bilmelidir ki, Allah ile aldatan dinci siyasetin, Atatürk Cumhuriyeti ile ilgili temel tezi budur. Açıkça söylenemeyen, bir kin cehennemi gibi içte tutulan, ama icapları bir bir yerine getirilen karşı-devrimci mürteci tez işte budur.”

Araştırmacı/Gazeteci Uğur Mumcu, 1993’de yayımlanan ‘Rabıta’ adlı kitabında, Mısıroğlu’nun Büyük Önder Atatürk aleyhine yalan/hakaret içeren kitaplarla ne kadar büyük bir servet edindiğini ve Suudi Arabistan’ın desteğiyle bu paranın bir kısmını Avrupa’daki İslamcı örgütlere nasıl aktardığını inceden inceye anlatmıştır.

Muhafazakar sağın uzun yıllar liderliğini yapan ve darbelere maruz kalmasının ardından siyasetin finalini Cumhurbaşkanlığı ile taçlandıran Süleyman Demirel, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına atıfta bulunarak; “Avrupa, din esasına dayalı devlet kurma arzusunu, demokrasi içinde savunulacak bir fikir olarak görmediğini göstermiştir. Çünkü şeriat esasına göre devlet kurmaya kalkarsan, o kendinden başka kimseye yaşama hakkı tanımıyor” diyerek siyasal İslamcılara karşı bir duruş sergiler.

Geçmişte ve günümüzde muhafazakar/dinci siyaset simsarlarınca rağbet edilen bu zatın Arap Müslüman Kardeşler örgütüyle iltisakı bilinmekle birlikte siyasal İslamcıların sembolik isimlerinden biri olarak 2017 yılı Anayasa Referandumu sürecindeki; “Evet'ten yana olmak İslam’ın icabıdır, imanın icabıdır, tarih şuurunun icabıdır. Karşı olanlara bak. Küfür doğru bir işe yönelse bile yanında olunmaz” şeklindeki bu sözleri din sömürücülüğünün boyutlarının itirafıdır.

Emperyalizme karşı verilen bağımsızlık savaşı ardından kurulan Cumhuriyetin 100. yılına doğru gelinen süreçte, -kendi basiretsizliği sonucu emperyalizm karşısında diz çöken/teslimiyet bayrağı çeken- Osmanlı’nın “Yeni Dünya Düzeni/BOP” çerçevesinde yeniden diriltilmeye çalışılması -bırakın realiteyi hayalden öte abesle iştigal olarak, demagog/siyaset cambazlarınca marjinal bir anlayışın ruhunu okşamak adına, kendini/kendine inananları kandırmak yanında- tarihin geriye yürümediğini bile bile havanda su dövmekten başka bir işe yaramayacaktır.

Remzi KOÇÖZ

Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz