23 Nisan 1920’de Mustafa Kemal Paşa başkanlığındaki Heyeti Temsiliyenin öncülüğünde, Milli Mücadelenin merkezi Ankara’da -Anadolu ve Rumeli’den binbir güçlükle Ankara’ya gelen vekillerce- Büyük Millet Meclisinin açılması gerçekleşirken, Meclis tek yetkili olarak iç/dış düşmanlarla uzun ve kanlı bir boğuşmaya girişecekti.
Ankara’da toplanan Meclise başkan
seçilen Mustafa Kemal Paşa’nın “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi ışığında
kabul
gören önerisi, Ankara’da bağımsız yeni bir Türk devletinin kuruluşunun da
habercisidir. TBMM kurucu meclis konumunda devlet kurma gereklerini -Geçici İcra Heyeti ardından TBMM Hükümeti
kurarak- Misak-ı Milli ruhuyla aşama
aşama gerçekleştirirken, 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile yeni Türkiye
devleti ilan edilir.
TBMM, Emperyalizme karşı verilen bağımsızlık savaşı
ardından -saltanata
ve halifelik bağlamında bir din devletine son verip- cumhuriyet ilkelerine dayalı bir siyasal rejimin
kurulmasına karar verirken; Anadolu ihtilalini ve Türk devrimini
başlatan önemli bir kurumdur. Egemenlik saraydan alınıp halka verilerek, ümmet
yapısından millet yapısına geçilir.
Cumhuriyet ile birlikte Atatürk döneminde, çok
partili yaşama geçiş -totaliter
rejimlerin öne çıktığı bir süreçte denenmesine rağmen- gerçekleştirilemese
de İnönü tarafından dünya savaşı sonrası 1950’de hayata geçirilir. Parlamenter
demokrasi 1960-70-80’li yıllarda askeri darbelerle git-geller yaşayacaktır.
1980 sonrası adeta karşı devrim sürecidir. 2000’li yıllar sonrası gelinen süreçte
ise -vesayetleri kaldıracağız denilerek
cumhuriyet kurumlarına/değerlerine/yurtseverlere yapılan kumpaslarla- demokrasi
tekrar başa sarılır.
2015 Haziran seçimleri sonrası meclis aritmetiği
mevcut iktidara tek başına hükümet oluşturma izni vermeyince, iktidar/muhalefet
arasında koalisyon amaçlı iktişafi görüşmeler çerçevesinde süre doldurularak
hükümet kurulamaması gerekçesiyle seçimler yenilenir. Bu süreçte şiddet/terör
sarmalı ülkeyi kasıp kavururken seçimlerden galip çıkan iktidar partisi yeniden
tek başına hükümet oluşturur. Sonrasında 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ardından
kendini milliyetçi addeden muhalefet partisi tarafından tek adam rejimine
geçişe yeşil ışık yakılır.
2017 Anayasa Referandumu ile sistem değişikliği
denilerek parlamentonun devre dışı bırakıldığı, tüm yetkilerin tek adamda
toplandığı yürütmenin ekseninde sistemi olmayan otokratik bir yapının önü
açılır.
OHAL şartlarında mühürsüz oylar, tercih
yerine evet mührü kullandırılması ile şaibeli bir seçimin ardından yapılan
birçok tartışmaya/itiraza rağmen “Atı
alan Üsküdar’ı geçti” açıklaması ile akıllarda soru işareti
bıraktı! 2018 seçimleri sonrası da “Cumhurbaşkanlığı
Hükümet Sistemi” adıyla fiili olarak uygulamaya geçilse de üzerinden 1 yıl bile
geçmeden 2019’da yapılan yerel seçimler sonrası parlamenter sisteme yeniden
dönüşün stratejisi tartışılmaya başlanır.
Bazı tarihçiler TBMM’nin
açılışını Cumhuriyete giden süreci ve ilanını III. Meşrutiyet olarak dile
getirselerde, aslında III. Meşrutiyet, 21.yy’da Türkiye’nin gündemine -sivil darbe ile- parlamentonun devre
dışı bırakılıp tüm yetkilerin tek adama verilmesi sonucu girer.
Umudumuz, TBMM’nin 100.yaşında ulaşılamayan -hatta geri sardırılan- demokrasinin, tüm demokrasi güçlerinin katılımı/mücadelesi ile yeniden çağdaş uygarlık rotasına döndürülerek, önümüzdeki süreçte; Cumhuriyet’in 100.yılında, 2023’de -hem TBMM hem de Türkiye açısından tarihsel bir hedef olan- özgürlükçü bir demokrasi ile taçlandırılmasıdır.
Remzi
KOÇÖZ
(Cumhuriyet Gazetesi, 20.04.2021, s.2 yayınlanan bölüm.)