“Türk toplumu, 1923-1938 arasındaki 15 yılda, tarihinin hiçbir döneminde görmediği devrimci bir dönem yaşadı. Bu dönemde, değişim ve dönüşüm o denli hızlı ve köklüydü ki, böyle bir alt üst oluş Dünya tarihinde de görülmemişti.” (Metin AYDOĞAN)
TÜRK
DEVRİMİ
Kurtuluş Savaşından hemen sonra Türk toplumu devrimlerle çok kısa bir zamanda bir çağdan yeni bir çağa taşınmış, ‘Türk ulusunu geri bırakmış tüm kurumlar zorla yıkılarak, yerine milletin uygarlığa doğru ilerlemesini sağlayacak yeni kurumlar’ kurulmuştu. Devrimler, her daim her şeyi sadece yıkarak değil, yapıcı-kurucu olduğu zaman bir değer taşıyacaktır.
Atatürk, Türk Devrimi için; "Uçurumun kenarında yıkık bir ülke. Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar. Yıllarca süren savaş. Ondan sonra içerde ve dışarda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni toplum, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler. İşte Türk Devriminin kısa bir anlatımı..." derken, devrim anlayışı için, “Devrimler yalnızca başlar, bitişi diye bir şey yoktur” diyordu.
Türk Devrimi, üzerine çok söz söylenegelmiş, -Türkiye’de nitelik ve tarihsel boyutu açısından çok az sayılabilecek araştırma/inceleme dışında yeterince kavranıp/anlaşılamasa da-, özellikle Batılı bilim adamlarınca özel bir itina ile incelenmiş, Fransız ve Rus Devrimi ile kıyaslanırken, bu hususta yapılan değerlendirmelerin bir kısmı hem nesnel hemde çok özeldir:
Fransız Araştırmacı Paul Gentizon; “Sürekli devrim sözü, gerçekte Türkiye’den başka hiçbir ülkede yer tutmamıştır. Fransız Devrimi siyasi kurumlar alanıyla sınırlı kalmıştır. Rus devrimi, sosyal alanları sarsmıştır. Yalnızca ve yalnızca Türk Devrimi’dir ki; siyasi kurumları, sosyal ilişkileri, din kurallarını, aile ilişkilerini, ekonomik yaşam geleneklerini, hatta toplumun moral temellerini değiştirmiştir. Her değişim yeni bir değişimin nedeni olmuş, her yenilik bir başka yeniliğin koşulunu oluşturmuştur. Değişimin tümü, halkın yaşamında yer tutmuştur”.
Fransız Toplumbilimci Maurice Duverger; : “Kemalizm, Moskova ve Pekin’in etkisinde kalmamış azgelişmiş ülkelerde, doğrudan ya da dolaylı çok yönlü sonuçlar uyandırmıştır. Kemalizm, Kuzey Amerika (ABD) ve Batı Avrupa rejimlerinde bulunmayan nitelikleriyle, Marksizmin gerçekten alternatifidir. Marksizm uygulamasına girmek istemeyen ülkeler, Batı demokrasisi karşısında saptadıkları yetersizliklere çözüm getiren Kemalist modeli tercih edebilirler.”
İngiliz Tarihçi Arnold Toynbee; “Öyle bir dönem düşünün ki, Batı dünyamızdaki Rönesans, Reform ve Sanayi devriminin tümü bir insanın yaşamına sığmış olsun” sözleriyle Atatürk ve Türk Devriminin derinliğini kısa ve öz bir şekilde yansıtır.
Türk Devrimi; Ülke açısından, Atatürk’ün ölümünden sonra geliştirilemeyince doğal olarak karşı devrim süreci yaşayacaktır. Toplumların gelişiminde değişim genellikle ileri yönde olagelmiş, bu değişim sürecinde yüzyılları aşan gelgitler yaşanmıştır. Atatürk ile bütünleşen -tam bağımsızlık/ulusal egemenlik gibi ulusal varlığı ayakta tutan uygulamalar, emperyalist saldırı altında yok edilmeye çalışılsa da- Devrimin izlerini/getirisini toplum yaşamından silmek kolay olmamakla birlikte, Türk Devrimi de -100 yıllık sürecinde kendi doğasında- gelgitini yaşarken; toplumun bilinçlenmesi, Atatürk ve Devrime sahiplenmesi durumunda değişimi/gelişimi yeniden yakalayarak, kaldığı yerden devam edecektir.
(12. 12. 2021)
Remzi KOÇÖZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder