13 Mart 2022 Pazar

TARİHTEN -Tarih Sayfalarından- NOTLAR – 22

 

Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve yol gösterme, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, özetle bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir okul, bir rehberdir.” (Mustafa Kemal ATATÜRK )

ANKARA CİNAYETİ”

Türkiye, 2. Dünya savaşına girmese de savaş sürecinde Ankara’da Alman büyükelçisi Von Papen’e suikast düzenlenmesi, İngiliz büyükelçisinin Arnavut asıllı Türk kavasının (İlyas Bazna/Çiçero) Almanlara casusluk yapması, Karadeniz’de Struma gemisi faciası (769 Yahudinin Romanya’dan Filistin’e göçmen olarak sığınma taleplerinin Alman baskısı nedeniyle kabul görmemesi) gibi casuslar savaşı, suikastler ve faili meçhullerin içinde kendini bulacaktır.

Savaşın bitiminde ise Ankara, üst düzey yöneticilerin isimlerinin karıştığı ve basında yer aldığı şekliyle “Ankara Cinayeti” ile sarsılacaktı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Fahrettin Karaoğlanın ölümü, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın intiharı, Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın istifası, Ankara Savcısı ile ilgili bakanlığa şikayet gibi gelişmeler yaşanır.

Roman / Film konusu da olan “Ankara Cinayeti” sonrasını kısaca özetlersek;

16 Ekim 1945 tarihinde, Ankara'da (Sovyet Büyükelçiliğinin doktoru olarak da bilinen) tanınmış biri olan Dr. Neşet Naci Arzan’ın Ulus semtindeki muayenehanesinde öldürülmesinin ardından fail olarak genç bir kişinin yakalanması, sorgusunda asıl failin Genelkurmay başkanı Kazım Orbay’ın oğlunun olduğu şeklinde adının geçmesi, gerçek katilin yerine arkadaşının üstlenmesi gibi Ankara Valisi ile Savcısının olayı/faili koruma amaçlı baskı uyguladıkları gazetelere yansır.

Ankara Ağır Ceza Mahkemesi, savcının iddianamesi doğrultusunda “Genelkurmay başkanının oğluna tabancayı teminden 1 yıl, arkadaşına cinayetten 20 yıl kararı” Yargıtay tarafından bozulup dava yeri Bolu olarak değiştirilir. Basın ve Avukatlar ve basın tarafından iddialar tekrarlanınca Ankara Valisi/Savcısı gibi üst düzey görevliler mahkeme tarafından tanık olarak çağrılır. Bu süreçte mahkeme kararını Yargıtay'da bozduran ve gelişmelerin seyrini değiştirmeye sebep olan dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Fahrettin Karaoğlan ise otomobili içinde ölü bulunur (16.6.1946).

Basının ilgi odağı olan yargılamada mahkeme başkanının üslubu/sorgulama şekli özellikle yılların valisi (1927-1945) Nevzat Tandoğan açısından zül olacaktır. İfade sonrası / ertesi gün Adalet Bakanı Mümtaz Ökmen’e, kendisine yapılan muameleden duyduğu üzüntüsünü dile getirmesine karşılık Bakan’ın teselli sözleri pek etkili olmaz, eşine “ben şerefiyle oynanacak adam mıyım” diyerek odasına çıkıp tabancası ile intihar eder (9.7.1946). Bu intihar olayı Ankara başta olmak üzere ülkede şok etkisi yaratır. Cumhuriyet yönetiminin en güçlü adamlarından biri konumundaki 18 yıllık Ankara Valisi mahkeme sorgusunu/üslubunu kendine yediremeyip duygusallığına yenik düşecektir. Bu olay sonrası Genelkurmay Başkanı istifa eder (30.7.1946). Ankara Cinayeti davası, Bolu Ağır Ceza Mahkemesi kararının Yargıtay süreci sonunda Ankara yargılamasının tersine kesinleşerek, Genelkurmay başkanının oğlu 18 yıla, arkadaşı 9 yıla mahkum edilir.

Cinayet nedeni tam olarak aydınlatılamamış olmakla birlikte, maktülün Sovyet elçiliğinin de doktorluğunu yapması ve sanıkla birlikte yürüttükleri bir casusluk faaliyeti sonucu olduğu iddia edilmektedir.(Kaynak:Altan ÖYMEN-Bir Dönem Bir Çocuk; İhsan TOMBUŞ-Ankara Cinayeti)

Burada asıl anlatmak istediğimiz konu 1945’lerde yaşanan trajik bir olay ve olaylar silsilesinde yaşanan diğer gelişmeler olmayacaktır. Olayı adalet mekanizması, sonrasındaki yaşananları da tarih yargılamıştır. Dikkat çekmek istediğim husus; 4 ana başlıkta olacaktır: ‘Yürütme (Hükümet), Yargı (Yargıtay/Mahkemeler), Bürokrasi (Valilik/Emniyet) ve özellikle Basın.’

Adaletin tecellisi, yargılamanın süresi, verilen kararın bozulması, asıl failin cezalandırılması, olayı/faili korumaya çalışanların (Tek parti dönemi, Genelkurmay Başkanı, Başkentin değişmez Valisi gibi kamu gücü/koruma zırhları bulunan yöneticilerin/yakınlarının) mahkemeye çağrılması sürecinde, basının doğru haber ve toplumu bilgilendirme işlevi dışında, kamu vicdanı/denetimi adına olayın üzerine gidip (4.kuvvet olarak addedilen ve demokrasilerin olmazsa olmaz bir gücü olarak) sürekli gündemde tutarak yargılamanın hukuka uygunluğu /objektifliği açısından başat bir rol oynamıştır.

Sonuç olarak, tek partili rejimden çok partili rejime geçişteki sancılı döneme denk gelen Ankara Cinayeti davası, her türlü idari baskı/entrikalar karşısında basın özgürlüğünün ve yargı bağımsızlığının ne kadar önemli ve gerekli olduğunu gösteren bir tarihsel bir gerçeklik. Demokrasinin şekil şartlarının oluşmadığı o günlerden, çok partili yaşamla demokrasiye geçildiği zannedilen vede tek adam sisteminin yaşandığı bu günlere, 'Yargı Bağımsızlığı' yanında özellikle ‘Basın Özgürlüğü’ bağlamında sembol olarak aktarılabilecek kıssadan bir hisse! (12. 03. 2022)

Remzi KOÇÖZ

Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz