İnsan ve Toplum olgusunun birbirlerini tamamlayan en önemli işlevi üretimdir.
Üretim deyince genel olarak ekonomik ve sosyal alandaki ticaret/sanayi dallarındaki ortaya çıkan
maddeleri/eşya/malları algılarız. Doğal olan da budur. Çünkü el/beden emeği ile ortaya konulan
ve de insanların temel ihtiyaç olarak tükettikleri metadır.
Günümüz toplumunda sosyal ve kültürel üretim, -özellikle sanal ortamın/dijital
platformların yaygınlaşması nedeniyle- insanların genelinden uzaktadır. Nedir bunlar?
- Tiyatro, Sinema, Konser gibi görsel etkinlikler.
- Resim, Heykel, Karikatür gibi sergiler.
- Edebiyat, Kitap, Dergi, Gazete gibi yazılı olarak üretilen değerler.
21. Yüzyıl içerisinde uluslararası coğrafyada, üretimin/tüketimin -Doğu/Batı şeklinde-
birbirinden farklı kutuplara uzandığını gözlemleriz. Doğu coğrafyasında ekonomik sorunlar ve
bedensel üretim ön plandadır. İhtiyaçların giderilmesi temel sorundur. Öncelikle insanın iş sahibi
olup ekonomik özgürlüğünü sağladıktan sonra temel ihtiyaçlarını giderecek eşyalara sahip
olması, birikim sonrası kendi/aile yaşamını rahatlatarak bir ev/oto sahibi olmasıdır. Sosyal alanda
ise aile/akraba/dost ziyaretleri ile eğlence dünyası ön alır.
Tüketim olayında içgüdüler/dürtüler insanları sürüklüyor. Toplum yaşamı ve kurallar
çerçevesinde insanlar bireyselliği ve bencilliği akıl/zeka ile bastırarak bir nevi dizginleyerek
minimize edebilmekte. Kendimizi, davranışlarımızı süzgeçten geçirip yargılayabildiğimiz ve
bunu toplumsal yaşamda bir bütün olarak öne çıkardığımızda daha iyi ve güzel olguların
kendiliğinden ortaya çıkabileceğini gözlemleyebiliriz. Böylece kişisel/bireysel değerler yerine
toplumsal/bütünsel değerleri, akıl ve bilimin desteklediği objelerin, -insanların yaradılışından bu
güne doğru- uzun bir süreçte sonuca ulaştığını görürüz.
İnsanlık iletişim ve bilgi çağına, bu günlere kolay gelmedi. Ancak Doğu-Batı arasında
yüzyılları aşan bir farklılık/yaşam görüntüsü, insanlık adına daha çok yol alınacağının gerçeği
olarak karşımızda durmakta.
Sadece düşünen/konuşan insan yerine, bunları hayata uygulayarak başarı elde eden
insan/lar bireyselliği aşarak bütünselliği yakalayacaktır. Burada da üreticilik insanı daha da
yüceleştirecektir. İnsanın kendini gerçekleştirme ideali, tüm insanların hedefi haline geldiğinde
insanlık daha çağdaş bir yapıya, uygarlık ötesine ulaşacaktır. Diğer canlılardan farkımız da
burada yatıyor. Doğmak-yaşamak-ölmek süreci tüm canlıların ortak olgusu olmakla birlikte; akıl
ve zeka denilen olgu insanları diğer canlılardan ayrıştırıp, bilim ve aydınlanma açısından ilerleme
katedilecektir.
Bu da insanın yaşadığı süreç içerisinde yaratıcılığı yakalama bağlamında, bir eser/ürün
ortaya çıkarma çabası olarak nitelenebilir. İnsanlar bu ideale üretim/tüketim denklemini bütün
olarak yakaladıkları noktada, Dünya daha farklı bir yapı olarak karşımıza çıkacaktır. Bu da birey
olarak tek tek hepimizin sorumluluğunu daha da arttırmaktadır.
Sonuç olarak, kültürün/felsefenin/sanatın/yaratıcılığın köreltildiği yerde (toplumlarda
ülkede/coğrafyada) gelişememe/yerinde sayma; yaşatıldığı/desteklendiği yerde de gelişme
kaçınılmazdır.
Temel ihtiyaçlarımızı gidermek için yaptığımız tüketimi; biyolojik/bedensel bağışıklık
anlayışıyla, sosyal alanda kültürel açıdan da -kültür tüketerek yani kültürlenerek- gerçekleştirebildiğimiz sürece; önce bilinçli birey sonrasında bilinçli toplum olarak, birlik ve
dayanışma ile geleceğe ışık tutup, uygarlık yolunda çağı yakalamış olabileceğiz.
Remzi KOÇÖZ
(Cumhuriyet Gazetesi, 18.05.2022, s.2 yayınlanan yazının orjinali.)