“Osmanlıcılık, Panislamizm, Pantürkizm... Üçü de Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasına engel olamadı. Ancak ve sadece Kuvvayi Milliye ruhu ve muasırlaşmak bilinci imparatorluğun yıkıntılarından günümüzün Türkiye Cumhuriyeti’ni çıkardı. Cumhuriyet kurulduktan sonra, Osmanlıcılar, Panislamistler, Pantürkistler bozguna uğramış hayallerinden vazgeçmediler. Üçü de kendine göre Cumhuriyette kusurlar aramaya başladı. Bunların arasında en çok zırvalayanlar Panislamistlerdir. Onlara göre Osmanlı Devleti’ni Türk milliyetçiliği yıkmıştır. Oysa 1800’lerin başında Osmanlı ve Türk düşmanlığına dayanan Arap milliyetçiliği neredeyse Hıristiyan milletlere örnek olmuştur.” (Özdemir İNCE)
İkinci Cumhuriyetçiler, Siyasal İslamcılar ve Yeni Osmanlıcılar...
Dünyanın değişik bölgelerinde Emperyalizme karşı mücadele veren sol/sosyalist/ devrimci çizgiler özellikle soğuk savaş sonrası uluslararası/ enternasyonalist çerçeveden kendi ulusal sınırlarına dönüş yaparlar. Türk solu açısından da benzer bir gelişme yaşanır. Aslında o ulusal duruş 1923’ün Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş aşamasında vardır.
Anti-emperyalist mücadele tam bağımsızlık, kapitülasyonların yırtılması, Sevr’in yırtılması, Lozan’da kendi ulusal sınırlarını kendinin belirlemesi gerçekleşmiştir. Saltanat yerine cumhuriyet, çağdaş yapılanma, devrimlerle Anadolu aydınlanmasının ateşlenmesi/ başlatılması, feodal yapıya, dinsel, mezhepsel, ırksal sömürüye son.. Evrensel çerçevede hukuk, modernleşme, sosyal alanda/ yaşamda değişim.
Sol devrimci çizgilerden anti emperyalist ve tam bağımsızlık yanlıları Atatürkçü ulusal çizgiye gelirken milliyetçi/ülkücü çizginin Türkçü kanadı da ortak noktada buluşurlar. Atatürk ve Türk bayrağı.. Ortak payda cumhuriyet ve kazanımlarına sahip çıkılarak üniter yapıyı ve ulus devleti yaşatmak..
Sol devrimci çizgilerden bir kısım enternasyonalizm yanlıları liberal anlayışla ikinci cumhuriyet adına yeni bir yapılanmayı savunurlarken, milli görüş çizgisinden ayrılan İslamcılarda cumhuriyetle rövanş noktasında yeni Osmanlıcılık akımıyla ortaya çıkarlar. Her iki çizgi küresel dalganın desteğini de arkasına alarak Atatürk Cumhuriyetine ve ulusal yapıya karşı güç birliği yaparlar. Tıpkı Mütareke ve Milli Mücadele dönemindeki İslam ve Kürt Teali Cemiyetleri, Yeşil Ordu ile Kuvayı Seyyare/Çerkes Ethem vd. birliktelikler gibi..
12 Eylül 1980 sonrası Türkiye’de siyasi dengeler değişir. Bu değişim 1990 Soğuk Savaş sonrası daha da gün yüzüne çıkarak sağ-sol kavramlarının farklılaşmasına kadar yol alır. Soğuk Savaş sonrası Türkiye ve bölgede yükselen İslami değerler Türkiye de de yerel yönetimlerden başlayarak merkezi iktidara kadar uzanır. 28 Şubat 1997 sonrası özellikle 28 Şubat sürecinden sonra İslamcı çizgide de bir kırılma yaşanır. Milli görüş çizgisindekiler Antiemperyalist politikalarının gereği AB’yi Hıristiyan kulübü olarak görmeye devam ederlerken yeni Osmanlıcı olarak adlandırabileceğimiz yeni bir yapı ortaya çıkar.
Milli görüş çizgisini terk eden bu İslamcı yapı 11 Eylül 2001 sonrası ABD ve AB politikalarına destek vererek Türkiye’de iktidara gelirler. BOP/GOP çerçevesinde stratejik ortaklık söz konusudur. Bölgenin yeniden şekillenmesinde Afganistan ve Irak operasyonlarında destek verirler. Ardından Arap Baharı gelişir. Bu çerçevede ABD’de bu döneme damgasını vuran Neo-conlar, Türkiye’de siyasal İslamcılar nezdinde yeni-Osmanlıcılık öne çıkarılır.
Tarihin tekerleği ileriye doğru dönmektedir.Toplumların gidişatı da ileri yöndedir. Bizler toplum olarak kurucu önderimizin işaret ettiği gibi kendimizi geliştirip çağa ayak uydurmak yerine, -Tarihte denenmiş ve çöküşle sonlanmış anlayışı diriltme cabasıyla- Türkiye’de Cumhuriyet’in kazanımları sayesinde modern dünyanın nimetlerinden yararlanıp 100 yıl öncesinde tarih olmuş Osmanlıcılık hayalleri, yanlışta ısrar neyin nesidir! (1.10.2022)
Remzi KOÇÖZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder