“Aydın olmak halkın beyni olmak
demektir. Sizler halkın aklını/iradesini/kuvvetini/vicdanını uyandırmakla
yükümlüsünüz. Halkın bilincini uyandırmakla… Unutmayın ki halkınızın cehaleti, kabalığı, pervasız ayyaşlığı, hastalıkları, yoksulluğu/sefaleti,
kötü ahlaklı oluşu bunların hepsinin ayıbı/utancı ve suçu sizindir.” (Grigoriy PETROV)
“Karanlık köşelerde canlı kandiller yaktım ve daha iyi aydınlatmaları için onlara yağ takviyesi yaptım.” (Johan Wilhelm SNELLMAN)
BEYAZ ZAMBAKLAR / YAŞAM
MİMARLARI ve EĞİTİM ÜZERİNE...
“Ak/Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı kitap
ilk kez 100 yıl önce (1923) “Yaşam Mimarları” adıyla Sırpça basılmasının
ardından Bulgarca‘ya, Bulgarca’dan da Türkçe’ye çevrilir. 1928’li yıllar Türkiye,
Ulusal Kurtuluş Savaşının ardından Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yeniden
yapılanma ve çağdaşlaşma sürecinden geçmektedir. Atatürk, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile denk/yaşıt olan bu kitaptan çok etkilenmiş,
ülkedeki eğitim kurumlarının, özellikle de askeri okulların müfredatına
konulmasını emretmiştir.
(Kitap, Türkiye’de
çağdaş Türkçeyle en çok okunan kitap olmuştur.)
Beyaz Zambaklar Ülkesinde; ‘Bataklıklar ve Kayalıklar’ ülkesi Finlandiya’nın -esaretten/ yoksulluktan kurtulup, ekonomik/politik/kültürel açıdan ideal bir toplum düzenini nasıl yarattığını- özgür ve refah düzeyi yüksek bir beyaz zambaklar ülkesine nasıl dönüştüğünün öyküsüdür.
Başta Rusya olmak üzere birçok ülkedeki halkları
etkilediği bilinen Grigoriy Petrov,
bu kitabı ile Slav halklarının gelişmesinde rol model olarak yol gösterici
olmayı amaçlaması yanında; dönem itibariyle Türkiye gibi eğitimde
gelişememiş/geri kalmış ülkelere çok önemli bir örnektir.
Grigoriy Petrov (1866-1925); Rusya’nın tanınmış
papazlarından, çok okunan halk yazarlarından birisi olarak görüşleri nedeniyle
kiliseden kovulduktan sonra kendisini tamamen yazarlığa vererek;
gazeteci/aktivist/hatip olarak kitleleri etkilemeyi sürdürür. Bolşevik Devrimi
gerçekleştiğinde (Lenin/izm ile arası
barışık olmayıp), ülkeden ayrılmak zorunda kalırken, ağırlıklı olarak
Yugoslavya/Sırbistan’da yaşayacaktır.
Petrov’a ilişkin sürgün günlerinde de M. Gorki, V.
Dançenko, İ. Repin (ressam) gibi Rus sanatçılar hayranlık beslerken Vasily
Rozanov (Filozof) ise; “Eğitimli ve aydın
bir kişilik, hem de akademideki skolastikler gibi değil, adeta bir Avrupalı bir
aydın” diyecektir.
(Lise yıllarında okuduğum, “Ak/Beyaz Zambaklar Ülkesinde” başucu kitabı niteliğinde bir eser. Toplumları kurtaracak olan gücün eğitim olması ve Ülkemiz açısından eğitimin her daim gündemde olması nedeniyle söz konusu eseri -aradan çokça zaman geçtiğinden- yeniden okuma, bilgilerimi tazeleme ihtiyacı duydum. Topu topu 150 sayfa, ancak hersayfası ayrı bir ders niteliğinde...)
Petrov, Finlilerin öyküsünü, filozof/gazeteci/devlet adamı ve Fin ulusal teşkilatlanmasının babası Johan Wilhelm Snellman’a (1808-1881) atfederek anlatıyor: -19. yüzyılın sonlarına kadar kültürel gelişimleri sadece temel okuma yazma becerileriyle sınırlı kalan- Finlilerin, ülkelerini ve kültürlerini geliştirmek için önderlik eden Snelman; adeta seferberlik ilan ederken, öncelikle aydınlarla konuşarak başlar. Ardından eğitmenler/öğretmenler ve din adamları bu hedef için önemli kişilerdir. Sonra bu halka, memurlar ve subaylarla genişler.
Aydınlar…
“Aydın olmak, Efendiler gibi giyinmek
ya da boyna kolalı bir yaka, kafaya şık bir şapka takmak demek değildir. Halka/
köylüye/işçiye, toplumun alt kesimlerine nasıl daha iyi yaşayabileceklerini,
daha iyi bir hayata nasıl sahip olabileceklerini öğretmekle yükümlüsünüz. Onlara
nasıl çalışmaları gerektiğini öğretin. Onlara yoksul olsa da sağlıklı bir
yaşamı nasıl düzenleyeceklerini öğretin. Kendilerinin ve çocuklarının
sağlıklarını nasıl koruyacaklarını öğretin.
Aydın
olmanız size ayrıcalık kazandırmaz. Güce/onura ve varlıklı bir hayata hak
tanımaz. Aydın olmanız sizin yükümlülüğünüz, sizin görevinizdir. Siz halkın
kandillerisiniz. Unutmayın, bir mum yaktıklarında onu kalpakların altına
saklamaz, aksine etrafını tamamen aydınlatabilmesi için yükseğe, şamdanlara
koyarlar.
Hayatın
bilgeliğini sokağa taşıyorsunuz. Yüksekokulların canlı kandiller üreten
fabrikalar, tüm ülkeyi zihinsel/ahlaki olarak aydınlatacak merkez santralleri
olduğunu anlatın.”
Eğitmenler/Öğretmenler…
“Halkın
uyanmasına dair tüm umutlarının genç neslin iyi yetiştirilerek, eğitilmesine
bağlıdır. Kendimize ve halk kitlelerine çalışkanlık, azim ve disiplin, güçlü
irade aşılayalım, bu özelliklere sahip nesiller yetiştirelim.
Ülkelerin
gelişimi ve kalkınması vatandaşlarının ancak kendi sorumluluklarının farkına
varıp ülkelerinin geleceği için ellerini taşın altına koymasıyla mümkündür. Her
vatandaş yaşam mimarı olmalıdır.
Mimar olun, ulusal
zenginliklerinizin/ aklın /halkın vicdanının mimarı olun.
Hayatta
kim olmak ne yapmak istiyorsanız; ... başarılı olup olmama kendi
yeteneklerinize bağlı ancak bir şeyi sakın unutmayın: Bedeninizin/
aklınızın/ruhunuzun tüm gücünü vatanınıza/halkınıza adamalısınız.
Ülkenizin temellerini
güçlendirmeyi düşünün. Halkınızın yeni/ileri/yüksek eğitimi hakkında düşünün.”
Din Adamları…
“Tanrı
halkın ruhunda can çekişiyor, onun ölümünden daha korkunç ne olabilir?
Kendinizi/Tanrınıza/Halkınıza
karşı gerçekten dürüst olmak istiyorsanız,
Suçluları
etrafınızda aramayı bırakın.
Tüm
dinlerdeki ikiyüzlülerin bugüne kadar yaptıkları ve hala yapmaya devam
ettikleri gibi bilimi/felsefeyi/aydınları suçlamayın. Kendinizi suçlayın.
Kendinizi iyileştirin.
Halkı
eğitmeden önce kendinizi eğitin!
Tanrıyı
önce kendiniz arayın. Onu kendi içinizde bulun. Kendiniz için yapın bunu. Ancak
ondan sonra, Tanrının yaşam biçimini halka gösterin.
Ruhumuzda
Tanrı olmadığı sürece halkın kurtuluşu yok.
Halkımızı
kurtarın ona Tanrıyı verin. İnancın ölü yöntemlerini vermeyin ona, ruhunu canlı
bir Tanrı hissiyle doldurun.”
Memurlar…
“Adaletsizlik
konusunda başöğretmenlerin kim olduğunu biliyor musunuz? Memurlar, yasaların
bekçisi olan görevliler! Onlar halka yasalara uymamayı öğretiyorlar. Bu nedenle
kanunların uygulayıcısı olan siz memurlardan, yeni Finlandiya adına bir ricada
bulunmak istiyorum; vatandaşlarımızın yasalara saygılı veya daha fazla derin
adalet duygusuna sahip bireyler olarak yetiştirilmesi için bize yardımcı
olun.”
Subaylar…
Finlilerin
Orduya “Kışla Hayvanı” bakış açısının değiştirilmesi gerektiği, hayatlarının en
parlak döneminde askere gelen gençlerin çoğunun okuma yazma bilmeyen halk ve
toplumu ilgilendiren konulardan uzak oluşunun değiştirilmesi gerektiğinden,
yeni Fin ordusunun inşasına yönelik Subaylara konferanslar vererek askeri
eğitimin öneminden bahsedilir. Bu yenileşme çerçevesinde kışlada bilimden
kültüre kadar iyi bir bireyin sahip olması gereken tüm özellikler anlatılarak,
askerler eğitilir.
Eğitimin Gücü ve Toplumsal Başarı
Yaşam
mimarlarının canla/başla çalışarak gelişmiş/özgür/refah düzeyi yüksek bir devlet
kurmayı başarmış olması.
“Doğanın
Finlandiya’ya tek armağanı ormanlar ve taşlar. Bereketsiz topraklar. Doğa ana
adeta insanlarla alay etmiş. Onlar bataklıklarla göllerin ortasında çıplak
kayaların üzerine atmış. Âmâ son gülen insanoğlu olmuş, doğanın meydan okumasını
kabul etmiş ve onu yenmiş.
Fabrikalarda
çelik nasıl dövülüyorsa okullarda gençlerimizi öyle yetiştirmeliyiz. Okullar
sayesinde bu kayalıklar/bataklıklar arasındaki hayata görece bir refah
getirdik.
Okul en
büyük servetimiz. Bizden okulları alırsanız yok olup gideriz. Eğitimin ülke
çapında bu denli gelişmiş olması nedeniyle nüfus okumaya yatkın, eli gazeteye
kitaba gidiyor.
Halkın
en alt tabakasında düşünce derin bir uykuda değil, köklerinden ayrılmış bir
ağaç gibi çürüyüp gitmiyor. İnsanlar sefaletlerine boyun eğmiyor, başkalarından
medet ummuyor. Kaderimiz nasıl yazıldıysa öyledir demiyor.”
Petrov’un Aydınların/yaşam mimarlarının sorumluluğu yanında Tarih’ten dersler çıkarmanın önemine ilişkin aşağıdaki paragrafı günümüze özel bir vurgu yapmakta:
“Tarih nasıl bazı
devletlerin/milletlerin acınası kaderini kendi ağır cümleleriyle not alıyorsa,
başka egemenliklerin tarihide bize öğretici örnekler sunar: Sıradan 2 ayaklı
bir hayvan sürüsüne veya büyük/çalışkan bir karınca yuvasına değil de aksine
büyük sanatçılara, makul/mutlu bir hayatın yaratıcılarına dönüşmek için
toplumsal hayatın ve halk kitlelerinin eğitiminin nasıl ve hangi yollarla
güçlendirilebileceğini anlatır.”
Yukarıdaki aktarılanlar 1923’lerde yani 100 yıl öncesinde kaleme alınan ve günümüzde halen geçerliliğini yitirmeyen, yol gösterici gerçeklikler..
Toplumları kurtaracak olan gücün eğitim olması
yadsınamaz bir gerçekliktir. Bu bağlamda;
“Köy Enstitüleri” deneyimi Türkiye/Cumhuriyet
için önemli bir aşama, bir kalkınma projesiydi! Tabi ki o projeyi
sonlandıranların tarih ve gelecek kuşaklar önünde çok büyük veballeri
olacaktır. Gelinen noktada milli eğitimin dini eğitime evrilmesi ile 100 yıl öncesinden
başlatılan aydınlanma/çağdaşlaşma süreci 1950’ler sonrası kademe kademe sekteye
uğrayacak, eğitimde dinselleşme -anayasal
güvence konumundaki laiklik ilkesine rağmen- artan yoğunlukla devam
edecekti!
Siz siz olun: Yaşam mimarı olarak kendinizden
yaşama birşeyler katın; Toplumsal değerlerin/adaletin /ahlakın /aklın/halkın
vicdanının ve de eğitime katkının mimarı olun!
(18. 08. 2023)
Remzi
KOÇÖZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder