23 Eylül 2023 Cumartesi
FİLENİN SULTANLARI
Ülkenin son sürecindeki karamsar tablosunda birtek sizler yüzümüzü güldürüp umudumuzu yinelediniz.
Dile kolay değil
21 maçtır yenilmemek/namaglubiyet.
Bunun önemini/anlamını
Bu alanda emek/efor sarfedenler,
sporcular/yarışmacılar çok iyi bilirler.
Milletler ve Avrupa şampiyonluğu ardından
Japonya'yi da evinde yenerek Olimpiyat finallerine katılım.
Tabiki yönetimin/teknik heyetinde büyük payları var.
Burada bir vefa olarak
(2006-2012 yılları arası)
Voleybol Federasyonu Başkanlığı döneminde
Türk voleybol altyapısına katkısı ile bu şampiyonluklarda emeği yadsınamayacak
(Aidiyetim ile gurur duyduğum Polis Koleji/Akademisi mezunu)
Erol Ünal Karabıyık ağabeyimi ve
bu başarıya katkısı olanları da
yürekten kutluyorum...
Remzi Koçöz
(www.remzikocoz.com)
👏 ❤️ 🇹🇷
10 Eylül 2023 Pazar
CUMHURİYET’İN 100. YILINDA
CUMHURİYET’İN 100. YILINDA! *
Ulusların/ülkelerin
tarihlerinde önemli/anlamlı/unutulmaz ve de vefa borcu olunan tarihler vardır. Toplumlar açısından 100 yıllık dönümler ise
çok önemli evrelerdir. 1923 yılı da Türkiye’de yaşayanlar açısından
olduğu kadar, Türk Dünyası ve de Dünya tarihi açısından da önemli bir tarihtir.
Kuvayı Milliye
ruhu, Müdafai Hukuk örgütlülüğünün temsiliyeti Büyük Millet Meclisi ve Mustafa
Kemal Paşa önderliğinde 1919-22 arası verilen bağımsızlık mücadelesi sonucu
Kurtuluş’a ulaşan Türkler; 1923’te Kurtuluş’u Cumhuriyet ile taçlandırarak, yeni Türk devletinin Kuruluşunu gerçekleştirecekti. Böylelikle
1923, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunun başlangıcı, mihenk taşı olacaktır.
1933, Cumhuriyet’in
10. yılı Atatürk öncülüğünde “Çıktık açık
alınla 10 yılda her savaştan, 10 yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan”
dizeleriyle coşkulu bir şekilde gururla kutlanacak; 10. yıla damgasını vuran ve
gerçekten Anadolu'yu olumlu anlamda sarsan, o eşsiz 10 yılın öyküsünü anlatan ‘10. Yıl Marşı’; ‘İstiklal Marşı’mız ardından ikinci
ulusal marşımız olarak dillerde yankılanacak, ‘Cumhuriyet Marşı’ olarak kuşaktan
kuşağa günümüze aktarılacaktı. Cumhuriyet ise büyük önderin 10. Yıl Nutku/Gençliğe
Hitabesi ile Türk Gençliğine emanet edilecekti.
1973, Cumhuriyet
50. yılında yarım asır geçmiştir. “Müjdeler
var yurdumun toprağına taşına. Erdi Cumhuriyetim elli şeref yaşına” sözleriyle
başlayan ‘50. Yıl Marşı’ ortaokul günlerimizde coşkuyla söylediğimiz
dizelerdir.
1998 yılı ‘75.
Yıl’, yıl boyunca kurumlar nezdinde farklı etkinliklerle kutlanır. 75. yıl
logosu meydanlarda, panolarda, kurumların tabelalarında, resmi yazışmalarda yer
alırken, rozet olarak yakalarımızı süsleyecektir.
2023 yılı,
Cumhuriyet 100 yaşına gelmiş, Asırlık bir çınara dönüşmüştü. 100. yıl görkemli
kutlanmayı çoktan haketmişti. Normalde 1 yıl öncesinden başlaması gereken 100. yıl
etkinliklerinin, yıl boyunca yapılması, CB / TBMM / Anayasal Kurumlar başta
olmak üzere özellikle tüm devlet kurumlarının/kuruluşlarının temel görevi
olması gerekirken, siyasetin/seçimlerin gölgesinde “Türkiye Yüzyılı” şeklinde
afişe edilerek seçim propagandasına kurban edilecektir.
Ulus/devlet
olarak ortak değerimiz olan ve siyaset üstü olması gereken Cumhuriyet, -2 aydan az bir zaman kala sessiz sedasız tüm
ülke özellikle siyasi muhalefet/üniversiteler/okullar uyku modunda- 100. yılını
normal ulusal bayram günü/haftası çerçevesinde içi boşaltılmış, içerisinde
Cumhuriyet/Atatürk öznesi bulunmayan -CB
İletişim Başkanlığınca CB ve tek adam rejimini öne çıkaran- Türkiye Yüzyılı
gölgesinde geçiştirilmekte.
Cumhuriyetin
asıl sahibi cumhur yani halktır. Aslolan halkın cumhuriyete/devrimlerine/
değerlerine sahip çıkmasıdır. Toplumun çağdaşlaşmasından, Cumhuriyet’ten yana
olan aydınların, eğitimcilerin, akademisyenlerin, hukuk/din adamlarının,
sanatçıların, yazarların/basın mensuplarının ve tüm duyarlı yurttaşların/güçlerin
(yani sen/ben/o/hepimizin) elimizden
geldiğince/yapabildiğimizce birşeyler üreterek, farkındalık yaratarak toplumsal
çerçevede Cumhuriyet bilincini canlı tutmak öncelikli bir vefa borcumuzdur.
Cumhuriyetimizin
kurucu önderi/lideri Atatürk’ün; “Tarih
bilincini canlı tutamayan uluslar zamanla erozyona uğrayarak, ulus olma
özelliklerini yitirerek, başka ulusların egemenlikleri altına girerler” sözü
bugünler için daha da anlamlıdır.
Cumhuriyet
için, Cumhuriyet değerlerini/devrimlerini/ülkülerini yaşatmak idealiyle;
-güncel siyaseti sığ tartışmaları aşarak, enerjimizi sinerjiye dönüştürerek-, kitlesel katılımı/birlikteliği/dayanışma halkasını genişleterek bir zincir oluşturabilir, ülkeyi Cumhuriyet platformuna dönüştürüp, bir Cumhuriyet dalgası yaratabiliriz. (9.9.2023)
Remzi KOÇÖZ
* Cumhuriyet'in 100. Yılı Anısına oluşturduğum 2 logo tasarımı beğenilerinize sunulur.
9 Eylül 2023 Cumartesi
TARİHTE BUGÜN-LER / 9 EYLÜL
“Benim iki büyük eserim vardır; biri Türkiye Cumhuriyeti diğeri Cumhuriyet Halk Partisi'dir.” Kurtuluşun ve Kuruluşun Önderi: Mustafa Kemal ATATÜRK
İZMİR
/ KURTULUŞ / CHP…
“Sonra
9 Eylül'de
İzmir'e girdik…” (Nazım HİKMET)
9 Eylül tarihi özelde İzmir genelde ise Türk yurdunun kurtuluşunu
sembolize eder. Toplumlar açısından 100 yıllık dönümler çok önemli evrelerdir. 2022
yılı 9 Eylül’ünde Kurtuluş’un 100. yılını kutladık. Kurtuluşun 101. yılında 9
Eylül 2023’de bu kez Kurtuluşun ve Kuruluşun siyasi öncüsü olan parti; CHP, 100.
Yılını kutlayacak.
İzmir'in işgali ardından Türk yurdunun
çeşitli kent ve kasabalarında kurulan ve Milli Mücadele'nin ilk yurtsever
örgütlenmelerinin (askeri kanadını Kuvayı Milliye oluştururken) çekirdeğini
oluşturan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Mondros Mütarekesi'nin imzalanması
sonucunda -işgallere karşı padişah ve
hükümetin teslimiyetçi politikalarına tepki olarak- ortaya çıkmış, Sivas Kongresi'nde tüm Müdafaa-i Hukuk örgütleri, Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti şemsiyesi altında toplanmıştır. Anadolu’da yurtsever örgütlenmelerin
siyasi kanadını oluşturan bu cemiyet daha sonra Halk Fırkası/Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) adıyla
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu siyasi örgütü olacaktır.
Mustafa Kemal Paşa tarafından 9 ilke/ülkü olarak ifâdelenen
siyasî prensiplerin bileşiminde bir siyasî parti kurulması yolundaki
hazırlıkların tamamlanması ardından -Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Grubu yeni bir partiye dönüşüp- başkanlığına Mustafa
Kemal’in seçildiği 9 Eylül 1923 günü yani 100 yıl önce bugün CHP’nin kuruluş
tarihidir. CHP’nin
programına yansıyan bu düşünceler geliştirilerek 6 ilke/ok (Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik, Devletçilik, Devrimcilik) bağlamında “Kemalizm” olarak
tanımlanmıştır. Bu ilkeler Türk devletinin temel ana nitelikleri olarak kabul
edilmiştir.
CHP, Saltanata son verip kişi/aile egemenliğinden ulus egemenliğinde bağımsız bir devletin ardından Cumhuriyeti
kuran, Türkiye’nin modernleşme/kalkınma hamlelerini ve Anadolu aydınlanmasını
başlatan, reformlarla/devrimlerle ülkeyi biçimlendiren, demokrasi adına çok
partili yaşama geçişi sağlayan bir partidir.
CHP, -12 Eylül askeri darbesi sonrası 1980-1992 arası 12 yıl kapatılsa da-
100. Yılını yaşayan dünyanın sayılı partilerinden birisi olarak Cumhuriyet’in
güvencesi olarak yeni yüzyıllara Çağdaş Türkiye misyonunun sorumluluğunu
taşımaktadır.
Cumhuriyet’in 100. Yılında toplumun
değişim ve demokrasi umutlarının yöneldiği CHP, 2023 seçimlerinde demokrasi
cephesini genişletemeyip özlenen doğrultuda sonuç alamazken; sonuçta CHP
yönetimi/kurmaylar -özellikle danışmanlar/ithal/devşirme
adaylar gibi nitelik/nicelik olarak başlıbaşına zincirleme stratejik hatalarla-
örgütsel anlamda sınıfta kaldılar.
CHP’nin seçim sonuçlarından
örgütsel anlamda gereken dersi çıkarıp, biran önce kendi iç dinamikleri ile
sorunlarını çözümleyerek, yönetsel/örgütsel hatalarıyla yüzleşerek, devrimci/ilkeli/kararlı/inançlı
bir liderlik ve demokratik bir yönetim anlayışıyla içsel değişimini gerçekleştirip,
ataletten sıyrılıp Türkiye’nin sorunlarına odaklanması ve toplumsal muhalefete
öncülük/önderlik etmesi elzemdir.
CHP, -Kurtuluşun ve Kuruluşun partisi olarak kendisinin vede Cumhuriyet’in
100. yılında- Türk halkının yeniden umudu olmak, hem Türkiye Cumhuriyeti’nin
hem de CHP’nin kuruluş ilkelerine sahip çıkmak ve bu bilinçle hareket etmek tarihsel
sorumluluğundadır.
“Yaşa
Mustafa Kemal Paşa Yaşa”;
Kurtuluş
Destanı ile Cumhuriyet ile Nice Yüzyıllara...
(9 Eylül 2023)
Remzi
KOÇÖZ
4 Eylül 2023 Pazartesi
MUZAFFER TATLI
“15 yaşında kolejinde başladığı (kutsal mesleği) polisliği aşığı olduğu ülkesinin çeşitli il ve ilçelerinde (üzerine tek bir leke kondurmadan) amir ve müdür olarak sürdürdükten sonra “Başmüfettiş” olarak emekli oluyor ama bu sefer de çeşitli dergi ve gazetelerde yazılarla ses getiren bir kişilik (Manifaturacı Süleyman Amcamızın oğlu) Remzi Koçöz…” (Muzaffer TATLI /Sakarya Kuzey / 2022)
MUZAFFER TATLI
-Yürekli/Yiğit/Candan Bir Ağabeyin Ardından-
‘Kendi dönemi,
arkadaşlık/dostluk/insani ilişkileri ve onu yakından tanıyanlar kadar, birebir
tanımayanlar için de çok özel bir şahsiyet: Sporcu, Kuvayı Milliyeci bir
siyasetçi, yiğit bir muhalif, yürekli bir köşe yazarı, candan bir toplum önderi
ve Karasu sevdalısı bir değer…’
Muzaffer Ağabey;
Toplumsal
duyarlılık/sorumluluk çerçevesinde kaleme aldığınız genel ulusal dokunuşlu yazılarınız
yanında özelde Karasu’nun sorunlarını -her
platformda vede usanmadan- dile getirip çözümler üreten çabalarınız unutulmaz. Karasu’nun akil insanları
olarak geçmişi geleceğe taşımak, gelecek kuşaklara örnek oluşturmak,
farkındalık yaratmak ve tarihe not düşmek adına (özellikle toplum olarak giderek ayrıştığımız bir süreçte)
birlik-beraberlik ruhunu yerelde siyasetin önüne geçirme başarısı önemli bir
çaba. Karasu sevdalısı olarak Karasu'ya değer katma bağlamında el tutan /
gönüllere dokunan / katkı sağlayan /hizmet sunan özellikle yerelde mücadele
veren, emekleri/çabaları takdire şayan ve de başlı başına ayrı bir değer.
İyiki candan bir
ağabey/dost olarak bizlerin yanında/yüreklerinde var oldun!
-----------------------------------------
Muzaffer abi ile her Karasu’ya gidişimde özellikle emeklilik sürecinde
sıkça görüşürken, Karasu özeli/sorunları çerçevesinde sohbetler ederken; O’nun
Karasu’ya ilişkin hayallerini/projelerini gıpta ile dinlerdim. Daha öncesinde
gazete yazılarını (Karasu’da) nadiren okuyabilirken, emeklilik ve salgın sürecinin
sosyal medya ortamında birbirimizle sıkça iletişim ağı yakaladık. Sadece Karasu
sevdalısı değildi. O’nun Türkiye’nin genel gidişatı ve sorunları üzerine
yazıları, özellikle içerisinde siyaset yaptığı cenahı acımasızca eleştirisi -muhalif cephede arkadaşlarıyla/dostlarıyla
kırgınlık/kızgınlık oluştururken- O doğruları söylemekten çekinmeyecekti.
Onun ötesinde olumlu iz bırakanları, haksızlığa uğrayanları Karasu özelinden
ülke geneline yalnız bırakmayacak yanında olacak, yazılarıyla destekleyecek,
farkındalık oluşturacaktı.
Sosyal medya yazılarımda/paylaşımlarımda ve özellikle Cumhuriyet’te çıkan
yazılarımda beni ilk tebrik edenlerin başında yer alır. “Cumhuriyet Devrimlerinin yılmaz bekçisi olarak, bulunduğun kritik
vazife yaşamını, alın açıklığıyla bitirip, bundan böyle de, yazılarıyla devam
ettiren sevgili saygıdeğer kardeşim, İyi ki varsın. İyi ki benim
dostumsun" şeklindeki onure edici sözleri, ‘acıyı paylaşmanın kolay,
başarıyı takdir etmenin zorluğunu’, kısacası çevrenizdeki narsist (okumuş/kibirli/kendini
beğenmiş) insanların egoizmini anımsatır.
---------------------------------------------
En son yüz yüze Babamın cenazesinde 28 Mart 2023 günü Aziziye’deki
evimizin bahçesinde görüşmüştük. O’nu yorgun ve zayıflamış görmüştüm. Daha
öncesinden yine kendisinden öğrenmiş olduğum hastalığı ve süreçle ilgili
arkadaş çevresinden bilgi alıyordum. Hastalığı nedeniyle sık sık İstanbul’a
gidiş gelişleri onu yoracaktı. Çok sevdiği ortaokul arkadaşı Akif’in babası ‘esnaf
Süleyman Koçöz’ amcasının son yolculuğunda yanında olacak bizleri de yalnız
bırakmayacaktı. O zaten vefa insanıydı. Bırakın Karasu’yu değer gördüğü
insanları nerede olursa olsun son yolculuğunda yalnız bırakmayacak, köşesinde
de yazı kaleme alarak anacaktı. Nisan/Mayıs/Haziran aylarında Karasu’ya
gidişlerim İstanbul’a tedavi günlerine denk gelmiş, telefonla hatır
sorabilmiştim.
Temmuz ayı içinde 2 haftaya yakın Karasu’da iken
İstanbul’da uzun süreli tedavi sürecinde olduğunu öğrenmiş, 18 Temmuz günü telefon
görüşmemizde sesini/moralini iyi bulmuştum. Uzunca bir sohbetin ardından sağlık/şifa
ve kolaylıklar dileğinde bulunarak bir başka gelişimizde görüşmek temennisiyle
vedalaşmıştık.
Diğer yandan da bu tedavi süreci ister istemez beni
etkilemişti. Çünkü bu hastalık/kanser türevi, insanlar/insanlık için zorlu bir
mücadele, çetin bir sınavdı. Hele bir abinizin/yakınınızın/arkadaşınızın son
yolculuğunu birebir yaşamışsanız, daha da zordu.
28 Ağustos Pazartesi günü Karasulu dostların sosyal
medya paylaşımlarında Muzaffer Abinin yoğun bakımda olduğunu öğrenince
Karasu’dan arkadaşım İlgin Salman, dayıoğulları Murat Özkan ve Ayhan Acar ile
paylaşmış, Turgut abinin eşi ve Nurten Tatlı ablalarla görüşmeler sonucu, zorlu
bir sürece girdiğini, yoğun bakım denilen Araf’ta yaşam mücadelesi verirken, (3 Eylül tarihinde ‘Karasu Üzerine Notlar’
bağlamında O’nunla ilgili paylaşımda bulunurken) ‘Sağlığına Kavuşman ve Yeniden Aramıza Dönmen Umuduyla, Dualarımız
Seninle! Sevgili Ağabey…’ diyebilecektim.
Tabi ki yaşam kadar sonlanmasının da bizim elimizde olmadığı
gerçeğinin bilinciyle, Dualarımız onunla idi!
Ölüm ergeç hepimize ulaşacak. Ama erken ama geç. Güzel
eserlerle/çalışmalarla/anılarla/yardımlaşmalarla/dostluklarla ve de erdemli bir
insan olarak ayrılabilenlere ne mutlu! Aslolan insanları yaşarken değer
kılmaktır.
Hayat akıp gidiyor. Akıp giden hayatın hergün aramızdan birimizi, -yakınlarımızı/ sevdiklerimizi/dostlarımızı/arkadaşlarımızı-
alıp sonsuzluğa götürürken, son yolculuğunda yanında olamamanın burukluğuyla,
kendimizce birşeyler yazarak/paylaşarak vefa/gönül borcu yanında, birbirimize
enerji/moral vermeye çalışıyoruz.
Değerli Ağabeyimiz, Atatürk/Cumhuriyet ve Karasu sevdalısı Muzaffer
TATLI’ya;
Allah'tan rahmet dilerken, (Turgut
abi, Nurten ve Gülten ablalar, Ozan,
Sezen ve Ceylan özelinde) Tatlı Ailesine, yakınları/sevenleri/dostları
ve de Karasulu hemşerilerime başsağlığı/sabırlar diliyorum.
Toprağın bol, ışıklar yoldaşın olsun Sevgili Ağabey...
(Karaağaç / 4. 9. 2023)
Remzi KOÇÖZ
3 Eylül 2023 Pazar
KARASU ÜZERİNE NOTLAR – 15
“Velhasıl, iliklerine kadar yaşadım siyaseti, hiç yalana dolana, ihtiyaç duymadan, mertçe ve de ‘Kafamı Taşın Altına Koyarcasına’, sol cenahta...”
“Yıllardır,
yazıyoruz, söylüyoruz haykırıyoruz..! Maalesef, ne sivil halkta, ne de yerel
yöneticilerde, ne de Karasu ilgili bir derinliği olmayan siyasetçilerde bir
kıpırdanma var...” Muzaffer TATLI
MUZAFFER TATLI...
Muzaffer Tatlı, Kuvayi Milliyeci
Ekşioğlu Murat’ın oğullarından ormancı Kazım'ın 3. çocuğu olarak 1953 Karasu doğumlu,
Karasu Ortaokulu sonrası 1967 yılında deniz subayı Turgut abisinin görev
yaptığı 1967 İskenderun’da liseyi okuyacak, diğer arkadaşları gibi (M.Akif Koçöz-Aydın Kurudal Kuleli Askeri
Lisesi/İstanbul, Özer Altan Polis Koleji/Ankara vd.) gurbete erken yaşlarda
çıkacaktır. Sonrasında İstanbul’da üniversite yıllarında ortaokul/mahalle
arkadaşı 2015 yılında aramızdan ayrılan Murat Ali Fidan ile İstanbul İTİA
birlikte okuyacak, aynı yurdu/kaderi paylaşacak, sonrasında Karasu’ya dönerek (bir
dönem öğretmenlik sonrasında) Mali Müşavir/Muhasebe bürosu açacaklardı.
O, bizim kuşağın ortaokul günlerinde mahallemizin takımı Aziziyespor’un
rüzgar gibi estiği yıllarda takımın değişmez 11’inden rakiplerin/kalecilerin
korkulu rüyası ve de Fenerbahçe sevdalısı bir sportmendi. Zaten örnek ve düzgün
kişiliğiyle ve de Akif abimlerin arkadaş grubundan Karasu sınırlarını aşıp
üniversiteye girme çerçevesinde okuyan öncüler olarak bizlerin çocukluk
idollerinden biriydi.
Dostlarına/arkadaşlarına/akrabalarına vefa konusunda destek/dayanışma konusunda hep en önde olacak, hep ilerden koşacaktı. Mahalle/okul/yurt/meslek arkadaşlarının erken kaybı O’nu derinden sarsacaktı:
“İçim
titredi, gözlerim sulandı Akif kardeşimi bir kez daha anarken...3 yıl birlikte
aynı sıralarda geçirdiğim ortaokul yılları "internet, cep telefonu
belalarının" olmadığı yalın zamanlarda dostluklarımız çok sıcak ve
içtendi...Bu sebeple o sımsıcak ve samimi 3 yıllık dostluk aramızdan ayrıldığı
yıla kadar devam etti...Birlikte okey oynadık,,, Kafaları birlikte
çektik...Beraber devrimci olduk...Velhasıl gönlümün yarısıydı senin abin be
Remzi...”
“Arkadaş...
Sen...
Orman İşletmesinde Santralcı Ramiz
Ben...
Orman İşletmesinde Ormancı Kazımın
oğlu
Beraber...
Çıkmıştık zorlu, çileli üniversite
yıllarımızdaki yollara
Aşk...
Dolu kalplerimizde aynı mahallenin
kızlarını sevmiştik...
Sevgi...
Aşklarımız meyveleri ile doruğa
çıkarken Müfit-Mesut
ikizlerin ve dünya güzeli Ümit
isimli kız çocukların
Benimse Ozan, Sezen ve Ceylan gibi
çocuklarımla
Ne Kadar Da...
Mutluyduk.
Ama Sen...
Çabuk yoruldun ve
Beni bu (kalleş) dünyada yalnız
bıraktın
Daha iyi bir dünyada buluşmak
üzere
Arkadaş…
Muzaffer Tatlı
(Arkadaş)”
Akif abim (2004) ve Murat Ali Fidan (2015) abi özelinde; ‘Sizin
nesil arkadaşlıklarınız bizler için güzel bir örnekti. Sonraki nesile -ki olaylı yıllar süreciydi/imkansızlıklar
ve tüm zorluklara rağmen- okuma yönünde bir öncülük yaptınız. Ne güzel bir dostluk ve arkadaşlık betimlemesi... Yaşamak, arkadaşlıklar,
geçmişe vefa duygusu güzel şeyler. O'nu kaleme alıp paylaşman daha da güzel.
Ayrıca aramızdan ayrılan değerlerin yaşatılması adına da takdire şayan bir
davranış...
--------------------------------------------------------------
Muzaffer Tatlı; sporcu ve siyasetçi kimliği dışında Karasu’nun sorunları üzerine efor sarfeden/emek
harcayan/çabalayan Karasu sevdalısı bir değer; Sakarya Kuzey
Gazetesindeki köşesinde ve sosyal medya sayfasında Toplumsal
sorumluluk/duyarlılık bağlamında yerelden-ulusala güncele/gündeme ilişkin çok
özel/anlamlı/duyarlı yazılara imzasını atacaktı.
O devekuşu misali kafasını kuma gömmeyip, 3 maymunu oynamayacak, tribünlere ise hiç oynamayacaktı! Neyse oydu. Zaman zaman kendini/mücadelesini açık yüreklilikle dile getirmekten geri durmayacaktı:
“19-20 yaşlarında, "CHP
Gençlik Kollarında" başlamıştı siyasete olan ilgim...
Üniversite yıllarım ise,
"Yurt" yaşamım sebebiyle, biraz da mecburiyetten, tam da göbeğindeydim
siyasetin... Ama bu sefer, "Ülkücü Hareket" sempatizanı olarak...
Askerlik, memuriyet, ticaret
derken, Mali Müşavirlik son durağım olduğu gibi, siyaset de, her zaman ilgi odağım
ve yaşamımın vazgeçilmeziydi...
DSP kurucu İlçe Başkanlığı ve
Milletvekili adaylığı...
CHP Kurucu İlçe Başkanlığı, iki
dönem, Belediye Başkan adaylığı,
ve tüm seçimlerde, ya seçim
komitesi başkanlığı, ya da, üyeliği...
Velhasıl, iliklerine kadar yaşadım
siyaseti, hiç yalana dolana, ihtiyaç duymadan, mertçe ve de “Kafamı Taşın
Altına Koyarcasına,” sol cenahta...”
Lafı hiç yuvarlamadan/dolandırmadan doğrudan hedefe atış yapan -ama kim olursa olsun yanlışa/yalana/haksızlığa karşı- sözünü esirgemeyen bir karakter. İğne/çuvaldız misali acımasızca kendisini/cenahını eleştirebilen bir kişilik:
“CHP içinde simge olmuş kişiler,
insafsızca birbirlerini yercesine rakip oldular ve aradan AKAPE denilen bir
yapı çıktı, %25-30’larla elde ettiği iktidarı, bir daha da vermediği,
bırakmadığı gibi... Tıpkı, yıllarca, sosyal demokratların kalesi olmuş
Karasu'da, CHP’den Belediye Başkanlığı yapmış Sedat Büyük DSP’den, Efsane olmuş
Selahattin Tatlı DYP’den ve benim de CHP’den aday olmam gibi...”
“1973 yılında, "Gençlik
Kolları Üyesi" olarak mücadelesine başladığım, ikinci defa açıldığı, 1992
yılından beri de, Kurucu İlçe Başkanlığı, Belediye Başkan Adaylığı,
Milletvekili Adaylığı gibi süreçleri iliklerine kadar yaşamış olan bir kişi
olarak, bu günkü CHP’ye baktığımda maalesef o günlerde hazırlanan o raporların,
tozlu raflarda çürümeye terk edildiğini, üzülerek görüyorum...
Her yazısı ayrı bir bilgilendirme/aktarmadan öte acıtan/öfkelendiren değerlendirmeler. Türkiye’nin yakın tarihine, siyaset dünyasına ve CHP’ye ilişkin önemli tespitler:
Ve, maalesef, siyaset çözüm değil,
karmaşa yaratıyor, bugünkü kurallarıyla CHP de....
İşte, Karasu’da parti içerisinde
bunları dile getirmem ve artık yeter bu böyle gitmez diye haykırdığımda hep
"Çıban Başı" gibi görüldüm ve benim gibi düşünenlerin de
cesaretsizliği ve "Aman, Bana Ne"ci tavırlarıyla, Karasu'da, 25
yıldan beri, İktidar olamadık, tıpkı Türkiye'de olduğu gibi...
Bir kere, Lider unsuruyla, sınıfta
kalıyor bugünkü CHP... Zira, Kılıçdaroğlu üzerinde, geçmişine dair en ufak bir
lekesi olmayan çok dürüst bir insan...
Fakat "Karizmatik" değil
ve 9 kez seçim kaybetmenin ezikliği altında, söylediği doğrular bile, ciddiye
alınmıyordu artık, tıpkı emeklilere bayram ikramiyesi, fakir fukaraya aile
sigortası gibi, çok sıcak kolaylıklar sunuyor olmasına, rağmen ...
Tabi ki karamsarlık onun mizacı olmayıp, onun için umut yaşamın ivmesi olacak ve her daim varolacaktır:
“Ama, her şeye rağmen, 40 yılını
"Sosyal Demokrasinin İktidarı" özlem ve hayalleriyle geçiren
bendeniz, son söz olarak, yine de "Karanlığın En Koyu Olduğu Şu Günlerde,
Aydınlık Çok Yakınımızda" ve "Bir Gün Mutlaka" diyerek umudumu
sürdürmeye devam ediyorum...”
Toplumsal sorumluluk/duyarlılık çerçevesinde yüreğiyle yazıp vicdanlara seslenir:
“Ben de, şu anda, köşesine
çekilmiş, tepkisini ve mücadelesini, ancak yazı ile topluma anlatmaya
çalışıyorum rantçı, adaletsiz ve koskoca Atatürk Cumhuriyeti Devletini "Parti
Devleti" haline koyan AKAPE zihniyetine karşı, bakalım, bu "Kokuşmuş,
Yağma-Talan Düzenine" karşı, muhalif mücadelemiz, ne zamana kadar
sürecek..?”
“Yıllardır, yazıyoruz, söylüyoruz
haykırıyoruz..! Maalesef, ne sivil halkta, ne de, yerel yöneticilerde, ne de,
Karasu ilgili bir derinliği olmayan siyasetçilerde bir kıpırdanma var...”
Dinsel konularda tribünlere oynamıyor, karanlığa ıslık çalmıyor aksine din adamlarına aydın duyarlılığınca sesleniyor, din simsarlarını/dinden geçinenleri ise en ağırından eleştiriyordu:
“Muaviye ile zirve yapan, İslam
Dünyasındaki iktidar kavgası, Yüce Peygamberimiz daha ölüm döşeğindeyken
başlamıştı… İktidar ve güç uğruna, Yüce Kitabımız Kuran’ı Kerim, bu güce kul
olanlar tarafından, istedikleri gibi yorumlanıyor, "İndirilmiş
Kutsallık" "Uydurulmuş Kutsallıkla" Halka, din diye anlatılmaya
çalışılıyordu, yüzyıllardan beri... Günümüze kadar gelen bu düşünce ile yine
iktidarlarını devam ettirmek, zenginleşerek oluşturulan gücü kullanarak, sorgulamayan,
denetlemeyen, korkan ve biat eden toplum yapısı oluşturulmaya çalışılıyordu...”
Eğitimde gelinen durum kaygı vericiydi, “Işık Sönüyor... Bilim Ölüyor” başlıklı yazısıyla;
“Yaz tatillerinde, ailemizin,
Kuran Kursuna göndererek öğretmeye çalıştığı dinimiz, bugünkü, Emevi
anlayışındaki (zalim) Muaviyeler sebebiyle, kurulmak istenen din eksenli devlet
nizamına erişmek amacıyla, Andımız yasaklanarak(!), Atatürk unutturularak(!),
sokuşturulan din dersleri sebebiyle, (çoğu) ailelerin çocuklarını özel okullara
yönlendirdiği bu günlerden, saf, tertemiz, beyaz yaka siyah önlüklerimizle, hiç
kimsenin, baskı altında tutulmadığı, ilkokul yıllarından sonraki ortaokullu
zamanlarımız, uygarlığa uzanabilme hayalleri ve umutlarıyla geçti hep... Öğretmenlerimiz,
okullarımız, çağdaşlaşmayı ıskalayan, bulunduktan 200 yıl sonra ülkeye
soktukları matbaayı da, 1730’dan 1830’a kadar geçen yüz yılda, ancak 180 kitap
basabilen, Osmanlıdan kalan kötü mirası, silmek için uğraşıyordu...”
Cumhuriyete ihanetin/hiyanetin kutsanmasını görmezden gelmeyecektir:
“Çorum İskilip de, "Devlet
Erkanı" tarafından, basına da servis edilen gösterilerle ve de Atatürk
Devrimlerine karşı bir edayla, mezar ziyareti yapılıyordu... İskilipli Atıf
gibi emperyal işbirlikçiler/hainler bu topraklarda hiç eksik olmayacak, farklı
isimler/unvan/payelerle türemeye devam etseler de, tarihi değiştiremeyecekleri
gibi aksine tarihe bu yaftalarla geçeceklerdir...”
O bir Karasu sevdalısıydı. Karasu için ideallerini hayaller olarak sunacak, Belediye Başkanlığına aday olduğunda (1999) "Bir Hayalim Var" diyecekti:
“Sakarya Atatürk Stadyumunda, amatör futbolcu olarak oynadığım maçlar... 3
yıl Karasu Aziziyespor kulüp başkanlığı döneminde yaşadığım 2 şampiyonluk gibi
birikimlerle, (hep çıtayı yüksek tutma anlayışından hareket ederek), Karasusporu,
nasıl "Süper Lige" çıkartırım, hayalini gerçekleştirebilmek için, çevremde,
elimizde bulunan maddi ve manevi desteklerle, bu işin mümkün olabileceği…”, hayalinin ardından diğer hayallerini bir başka yazısında sıralayacaktı.
"İnsan, (Bu Âlemde), Hayal Ettiği Müddetçe Yaşar"
başlıklı yazısında (2022);
“Yıllardır hayalini kurduğum ve hayallerimi gerçekleştirmek için, taşın altına kafamı koyarak 2 kez
Belediye Başkanlığına adaylığımı koyarak talip olduğum, yaşadığım (bir zamanlarda) sevdalım olan
Karasu aklıma geliyordu...
Karasu’da, şehrin tam göbeğinden geçen "Kanal"ın Maden Deresinden kalkan Motorların, Küçükboğaz gölü ve Sakarya Nehriyle buluşması hayalimin mümkün olabileceğini..
Karasu'da, Orta direk halkın nefes aldığı, futbol, voleybol, bisiklet ve
yürüyüş alanlarıyla, müthiş bir dinlence yeri olabileceği Küçükboğaz Gölü, amatör balıkçıların avlandıkları, göle uygun kayıklarla, yosun
kokusuyla yapılan gezintilerle, cıvıl cıvıl bir yer olması, hayallerimin de
mümkün olduğu..
Organize Sanayi Alanı için müthiş bir yaban hayvanlarının
insanlarla birlikte olabildiği "Orman Park" hayalim,
aklıma geliyordu... Bisiklet kullanımının özendirildiği "Pedalşör Karasu" hayallerim aklıma
geliyordu... Karasu, neden “arabasız rahat edilen bir şehir” olmasın diyordum...
Deniz kıyısındaki düşman taarruzlarına karşı yapılan korunakların, koruma altına alınması, İpsiz Recep ve yöresel silah arkadaşlarına dair bir anıt heykelin şehrin merkezine yaptırılması, hep hayallerimi süslüyordu...
Hülasa... İnsan hayal edebildiği sürece İnsandır... Hayal etmeyen insan ise
ruhsuz bir varlıktan farksızdır... Hem insan niye yaşar hayal ettiği hedefleri başarma amacında olmadıktan sonra değil mi sevgili okurlar..?” derken,
1999-2022
arası 23 yıllık sürecin sonunda gelinen noktayı yeniden umut olarak görmüştü:
“…Ne kadar anlattıysam da, başarılı
olamadım... 23 sene sonra bugün, her ne kadar, ben Belediye Başkanı olamadıysam
da, 1 Temmuz günü Karasu Atatürk Meydanında, yapılan "Karasu'nun Yaşayan
Değerleri" etkinliğinde, bir kez daha gördüm ki, koşullar bayağı bayağı
oluşmuş... … Var Mısın Karasu..?”
İçinde Karasu olan/geçen toplantı/konferans vb etkinliklere ya katılımcı olacak ya da katılacaktı; Neredeyse kendisini Karasu’ya adayacak, bir tek “Karasu Değerleri” projesini yerel siyaseti aşarak kendisinin deyimiyle ilkini hayata geçirecek, bir başlangıca imza atacaktı. Tabi ki her yapılan olumlu iş de eleştiriden nasibini alacak projenin mimarı olarak onu epey üzecekti.
(1 Temmuz 2022 günü yapılan
törende bulunan/katılan biri olarak sıcağı sıcağına yüzyüze görüşmemizde bu
yaşananları öncesiyle/sonrasıyla paylaşırken, isimleri atlanan/pas geçilen veya
siyasi saiklerle unutulan değerleri birebir isimlendirerek köşesinde kaleme
alacak “İçimde kalan / Yaşayan Değerler" başlığıyla kamuoyu ile paylaşacak,
“içimizde kalan diğer yaşayan değerleriyle” belediye tarafından önümüzdeki
yıllarda devam ettirilmesini salık verecektir.)
“Evet... 1 Temmuz günü, Karasu Atatürk Meydanında, 23 yıl gibi, uzun yılların özlemi olan, "Karasu'nun Yaşayan Değerleri" projesini, ince eleyip, sık dokuduktan sonra (Belediyenin de katkılarıyla) kamu oyuyla, halkın da büyük beğenisiyle paylaşmıştım, ama, (seçici) komisyon olarak; ortaya konan, "Sanatçılar, Sporcular, Bürokratlar, Doktorlar” gibi özellikler taşıması koşullarıyla belirlenmesine rağmen yine de bazı eksiklerimiz olmuştu... O eksikler ile yan yana geldiğimde, adeta yüreğim burkuluyor, üzülüyor kahroluyorum...Karasu Belediyesi, birincisini düzenlediği "Yaşayan Değerlerimiz" etkinliğini, her yıl, yine 1 Temmuz günü, yine Atatürk Meydanında düzenleyeceği etkinlikle, (içimizde kalan diğer yaşayan değerleriyle) devam ettirecektir sanırım...”
Muzaffer Ağabey;
Toplumsal sorumluluk/duyarlılık bağlamında yerelden-ulusala güncele/gündeme ilişkin çok özel/anlamlı yazılarınızla bizleri bilgilendirme/yüreklendirme yanında umut/öncü oldunuz.
Karasu sevdalısı olarak Karasu'ya değer katma bağlamında el tutan / gönüllere dokunan / katkı sağlayan /hizmet sunan özellikle yerelde mücadele veren, Siz gibi değerlerin çabaları takdire şayan ve de başlı başına ayrı bir değer.
İyiki varsınız...
*Sağlığına kavuşman ve yeniden aramıza dönmen umuduyla, dualarımız seninle!
Sevgili Ağabey…
(Karaağaç / 3. 9. 2023)
Remzi KOÇÖZ
(www.remzikocoz.com)