“Velhasıl, iliklerine kadar yaşadım siyaseti, hiç yalana dolana, ihtiyaç duymadan, mertçe ve de ‘Kafamı Taşın Altına Koyarcasına’, sol cenahta...”
“Yıllardır,
yazıyoruz, söylüyoruz haykırıyoruz..! Maalesef, ne sivil halkta, ne de yerel
yöneticilerde, ne de Karasu ilgili bir derinliği olmayan siyasetçilerde bir
kıpırdanma var...” Muzaffer TATLI
MUZAFFER TATLI...
Muzaffer Tatlı, Kuvayi Milliyeci
Ekşioğlu Murat’ın oğullarından ormancı Kazım'ın 3. çocuğu olarak 1953 Karasu doğumlu,
Karasu Ortaokulu sonrası 1967 yılında deniz subayı Turgut abisinin görev
yaptığı 1967 İskenderun’da liseyi okuyacak, diğer arkadaşları gibi (M.Akif Koçöz-Aydın Kurudal Kuleli Askeri
Lisesi/İstanbul, Özer Altan Polis Koleji/Ankara vd.) gurbete erken yaşlarda
çıkacaktır. Sonrasında İstanbul’da üniversite yıllarında ortaokul/mahalle
arkadaşı 2015 yılında aramızdan ayrılan Murat Ali Fidan ile İstanbul İTİA
birlikte okuyacak, aynı yurdu/kaderi paylaşacak, sonrasında Karasu’ya dönerek (bir
dönem öğretmenlik sonrasında) Mali Müşavir/Muhasebe bürosu açacaklardı.
O, bizim kuşağın ortaokul günlerinde mahallemizin takımı Aziziyespor’un
rüzgar gibi estiği yıllarda takımın değişmez 11’inden rakiplerin/kalecilerin
korkulu rüyası ve de Fenerbahçe sevdalısı bir sportmendi. Zaten örnek ve düzgün
kişiliğiyle ve de Akif abimlerin arkadaş grubundan Karasu sınırlarını aşıp
üniversiteye girme çerçevesinde okuyan öncüler olarak bizlerin çocukluk
idollerinden biriydi.
Dostlarına/arkadaşlarına/akrabalarına vefa konusunda destek/dayanışma konusunda hep en önde olacak, hep ilerden koşacaktı. Mahalle/okul/yurt/meslek arkadaşlarının erken kaybı O’nu derinden sarsacaktı:
“İçim
titredi, gözlerim sulandı Akif kardeşimi bir kez daha anarken...3 yıl birlikte
aynı sıralarda geçirdiğim ortaokul yılları "internet, cep telefonu
belalarının" olmadığı yalın zamanlarda dostluklarımız çok sıcak ve
içtendi...Bu sebeple o sımsıcak ve samimi 3 yıllık dostluk aramızdan ayrıldığı
yıla kadar devam etti...Birlikte okey oynadık,,, Kafaları birlikte
çektik...Beraber devrimci olduk...Velhasıl gönlümün yarısıydı senin abin be
Remzi...”
“Arkadaş...
Sen...
Orman İşletmesinde Santralcı Ramiz
Ben...
Orman İşletmesinde Ormancı Kazımın
oğlu
Beraber...
Çıkmıştık zorlu, çileli üniversite
yıllarımızdaki yollara
Aşk...
Dolu kalplerimizde aynı mahallenin
kızlarını sevmiştik...
Sevgi...
Aşklarımız meyveleri ile doruğa
çıkarken Müfit-Mesut
ikizlerin ve dünya güzeli Ümit
isimli kız çocukların
Benimse Ozan, Sezen ve Ceylan gibi
çocuklarımla
Ne Kadar Da...
Mutluyduk.
Ama Sen...
Çabuk yoruldun ve
Beni bu (kalleş) dünyada yalnız
bıraktın
Daha iyi bir dünyada buluşmak
üzere
Arkadaş…
Muzaffer Tatlı
(Arkadaş)”
Akif abim (2004) ve Murat Ali Fidan (2015) abi özelinde; ‘Sizin
nesil arkadaşlıklarınız bizler için güzel bir örnekti. Sonraki nesile -ki olaylı yıllar süreciydi/imkansızlıklar
ve tüm zorluklara rağmen- okuma yönünde bir öncülük yaptınız. Ne güzel bir dostluk ve arkadaşlık betimlemesi... Yaşamak, arkadaşlıklar,
geçmişe vefa duygusu güzel şeyler. O'nu kaleme alıp paylaşman daha da güzel.
Ayrıca aramızdan ayrılan değerlerin yaşatılması adına da takdire şayan bir
davranış...
--------------------------------------------------------------
Muzaffer Tatlı; sporcu ve siyasetçi kimliği dışında Karasu’nun sorunları üzerine efor sarfeden/emek
harcayan/çabalayan Karasu sevdalısı bir değer; Sakarya Kuzey
Gazetesindeki köşesinde ve sosyal medya sayfasında Toplumsal
sorumluluk/duyarlılık bağlamında yerelden-ulusala güncele/gündeme ilişkin çok
özel/anlamlı/duyarlı yazılara imzasını atacaktı.
O devekuşu misali kafasını kuma gömmeyip, 3 maymunu oynamayacak, tribünlere ise hiç oynamayacaktı! Neyse oydu. Zaman zaman kendini/mücadelesini açık yüreklilikle dile getirmekten geri durmayacaktı:
“19-20 yaşlarında, "CHP
Gençlik Kollarında" başlamıştı siyasete olan ilgim...
Üniversite yıllarım ise,
"Yurt" yaşamım sebebiyle, biraz da mecburiyetten, tam da göbeğindeydim
siyasetin... Ama bu sefer, "Ülkücü Hareket" sempatizanı olarak...
Askerlik, memuriyet, ticaret
derken, Mali Müşavirlik son durağım olduğu gibi, siyaset de, her zaman ilgi odağım
ve yaşamımın vazgeçilmeziydi...
DSP kurucu İlçe Başkanlığı ve
Milletvekili adaylığı...
CHP Kurucu İlçe Başkanlığı, iki
dönem, Belediye Başkan adaylığı,
ve tüm seçimlerde, ya seçim
komitesi başkanlığı, ya da, üyeliği...
Velhasıl, iliklerine kadar yaşadım
siyaseti, hiç yalana dolana, ihtiyaç duymadan, mertçe ve de “Kafamı Taşın
Altına Koyarcasına,” sol cenahta...”
Lafı hiç yuvarlamadan/dolandırmadan doğrudan hedefe atış yapan -ama kim olursa olsun yanlışa/yalana/haksızlığa karşı- sözünü esirgemeyen bir karakter. İğne/çuvaldız misali acımasızca kendisini/cenahını eleştirebilen bir kişilik:
“CHP içinde simge olmuş kişiler,
insafsızca birbirlerini yercesine rakip oldular ve aradan AKAPE denilen bir
yapı çıktı, %25-30’larla elde ettiği iktidarı, bir daha da vermediği,
bırakmadığı gibi... Tıpkı, yıllarca, sosyal demokratların kalesi olmuş
Karasu'da, CHP’den Belediye Başkanlığı yapmış Sedat Büyük DSP’den, Efsane olmuş
Selahattin Tatlı DYP’den ve benim de CHP’den aday olmam gibi...”
“1973 yılında, "Gençlik
Kolları Üyesi" olarak mücadelesine başladığım, ikinci defa açıldığı, 1992
yılından beri de, Kurucu İlçe Başkanlığı, Belediye Başkan Adaylığı,
Milletvekili Adaylığı gibi süreçleri iliklerine kadar yaşamış olan bir kişi
olarak, bu günkü CHP’ye baktığımda maalesef o günlerde hazırlanan o raporların,
tozlu raflarda çürümeye terk edildiğini, üzülerek görüyorum...
Her yazısı ayrı bir bilgilendirme/aktarmadan öte acıtan/öfkelendiren değerlendirmeler. Türkiye’nin yakın tarihine, siyaset dünyasına ve CHP’ye ilişkin önemli tespitler:
Ve, maalesef, siyaset çözüm değil,
karmaşa yaratıyor, bugünkü kurallarıyla CHP de....
İşte, Karasu’da parti içerisinde
bunları dile getirmem ve artık yeter bu böyle gitmez diye haykırdığımda hep
"Çıban Başı" gibi görüldüm ve benim gibi düşünenlerin de
cesaretsizliği ve "Aman, Bana Ne"ci tavırlarıyla, Karasu'da, 25
yıldan beri, İktidar olamadık, tıpkı Türkiye'de olduğu gibi...
Bir kere, Lider unsuruyla, sınıfta
kalıyor bugünkü CHP... Zira, Kılıçdaroğlu üzerinde, geçmişine dair en ufak bir
lekesi olmayan çok dürüst bir insan...
Fakat "Karizmatik" değil
ve 9 kez seçim kaybetmenin ezikliği altında, söylediği doğrular bile, ciddiye
alınmıyordu artık, tıpkı emeklilere bayram ikramiyesi, fakir fukaraya aile
sigortası gibi, çok sıcak kolaylıklar sunuyor olmasına, rağmen ...
Tabi ki karamsarlık onun mizacı olmayıp, onun için umut yaşamın ivmesi olacak ve her daim varolacaktır:
“Ama, her şeye rağmen, 40 yılını
"Sosyal Demokrasinin İktidarı" özlem ve hayalleriyle geçiren
bendeniz, son söz olarak, yine de "Karanlığın En Koyu Olduğu Şu Günlerde,
Aydınlık Çok Yakınımızda" ve "Bir Gün Mutlaka" diyerek umudumu
sürdürmeye devam ediyorum...”
Toplumsal sorumluluk/duyarlılık çerçevesinde yüreğiyle yazıp vicdanlara seslenir:
“Ben de, şu anda, köşesine
çekilmiş, tepkisini ve mücadelesini, ancak yazı ile topluma anlatmaya
çalışıyorum rantçı, adaletsiz ve koskoca Atatürk Cumhuriyeti Devletini "Parti
Devleti" haline koyan AKAPE zihniyetine karşı, bakalım, bu "Kokuşmuş,
Yağma-Talan Düzenine" karşı, muhalif mücadelemiz, ne zamana kadar
sürecek..?”
“Yıllardır, yazıyoruz, söylüyoruz
haykırıyoruz..! Maalesef, ne sivil halkta, ne de, yerel yöneticilerde, ne de,
Karasu ilgili bir derinliği olmayan siyasetçilerde bir kıpırdanma var...”
Dinsel konularda tribünlere oynamıyor, karanlığa ıslık çalmıyor aksine din adamlarına aydın duyarlılığınca sesleniyor, din simsarlarını/dinden geçinenleri ise en ağırından eleştiriyordu:
“Muaviye ile zirve yapan, İslam
Dünyasındaki iktidar kavgası, Yüce Peygamberimiz daha ölüm döşeğindeyken
başlamıştı… İktidar ve güç uğruna, Yüce Kitabımız Kuran’ı Kerim, bu güce kul
olanlar tarafından, istedikleri gibi yorumlanıyor, "İndirilmiş
Kutsallık" "Uydurulmuş Kutsallıkla" Halka, din diye anlatılmaya
çalışılıyordu, yüzyıllardan beri... Günümüze kadar gelen bu düşünce ile yine
iktidarlarını devam ettirmek, zenginleşerek oluşturulan gücü kullanarak, sorgulamayan,
denetlemeyen, korkan ve biat eden toplum yapısı oluşturulmaya çalışılıyordu...”
Eğitimde gelinen durum kaygı vericiydi, “Işık Sönüyor... Bilim Ölüyor” başlıklı yazısıyla;
“Yaz tatillerinde, ailemizin,
Kuran Kursuna göndererek öğretmeye çalıştığı dinimiz, bugünkü, Emevi
anlayışındaki (zalim) Muaviyeler sebebiyle, kurulmak istenen din eksenli devlet
nizamına erişmek amacıyla, Andımız yasaklanarak(!), Atatürk unutturularak(!),
sokuşturulan din dersleri sebebiyle, (çoğu) ailelerin çocuklarını özel okullara
yönlendirdiği bu günlerden, saf, tertemiz, beyaz yaka siyah önlüklerimizle, hiç
kimsenin, baskı altında tutulmadığı, ilkokul yıllarından sonraki ortaokullu
zamanlarımız, uygarlığa uzanabilme hayalleri ve umutlarıyla geçti hep... Öğretmenlerimiz,
okullarımız, çağdaşlaşmayı ıskalayan, bulunduktan 200 yıl sonra ülkeye
soktukları matbaayı da, 1730’dan 1830’a kadar geçen yüz yılda, ancak 180 kitap
basabilen, Osmanlıdan kalan kötü mirası, silmek için uğraşıyordu...”
Cumhuriyete ihanetin/hiyanetin kutsanmasını görmezden gelmeyecektir:
“Çorum İskilip de, "Devlet
Erkanı" tarafından, basına da servis edilen gösterilerle ve de Atatürk
Devrimlerine karşı bir edayla, mezar ziyareti yapılıyordu... İskilipli Atıf
gibi emperyal işbirlikçiler/hainler bu topraklarda hiç eksik olmayacak, farklı
isimler/unvan/payelerle türemeye devam etseler de, tarihi değiştiremeyecekleri
gibi aksine tarihe bu yaftalarla geçeceklerdir...”
O bir Karasu sevdalısıydı. Karasu için ideallerini hayaller olarak sunacak, Belediye Başkanlığına aday olduğunda (1999) "Bir Hayalim Var" diyecekti:
“Sakarya Atatürk Stadyumunda, amatör futbolcu olarak oynadığım maçlar... 3
yıl Karasu Aziziyespor kulüp başkanlığı döneminde yaşadığım 2 şampiyonluk gibi
birikimlerle, (hep çıtayı yüksek tutma anlayışından hareket ederek), Karasusporu,
nasıl "Süper Lige" çıkartırım, hayalini gerçekleştirebilmek için, çevremde,
elimizde bulunan maddi ve manevi desteklerle, bu işin mümkün olabileceği…”, hayalinin ardından diğer hayallerini bir başka yazısında sıralayacaktı.
"İnsan, (Bu Âlemde), Hayal Ettiği Müddetçe Yaşar"
başlıklı yazısında (2022);
“Yıllardır hayalini kurduğum ve hayallerimi gerçekleştirmek için, taşın altına kafamı koyarak 2 kez
Belediye Başkanlığına adaylığımı koyarak talip olduğum, yaşadığım (bir zamanlarda) sevdalım olan
Karasu aklıma geliyordu...
Karasu’da, şehrin tam göbeğinden geçen "Kanal"ın Maden Deresinden kalkan Motorların, Küçükboğaz gölü ve Sakarya Nehriyle buluşması hayalimin mümkün olabileceğini..
Karasu'da, Orta direk halkın nefes aldığı, futbol, voleybol, bisiklet ve
yürüyüş alanlarıyla, müthiş bir dinlence yeri olabileceği Küçükboğaz Gölü, amatör balıkçıların avlandıkları, göle uygun kayıklarla, yosun
kokusuyla yapılan gezintilerle, cıvıl cıvıl bir yer olması, hayallerimin de
mümkün olduğu..
Organize Sanayi Alanı için müthiş bir yaban hayvanlarının
insanlarla birlikte olabildiği "Orman Park" hayalim,
aklıma geliyordu... Bisiklet kullanımının özendirildiği "Pedalşör Karasu" hayallerim aklıma
geliyordu... Karasu, neden “arabasız rahat edilen bir şehir” olmasın diyordum...
Deniz kıyısındaki düşman taarruzlarına karşı yapılan korunakların, koruma altına alınması, İpsiz Recep ve yöresel silah arkadaşlarına dair bir anıt heykelin şehrin merkezine yaptırılması, hep hayallerimi süslüyordu...
Hülasa... İnsan hayal edebildiği sürece İnsandır... Hayal etmeyen insan ise
ruhsuz bir varlıktan farksızdır... Hem insan niye yaşar hayal ettiği hedefleri başarma amacında olmadıktan sonra değil mi sevgili okurlar..?” derken,
1999-2022
arası 23 yıllık sürecin sonunda gelinen noktayı yeniden umut olarak görmüştü:
“…Ne kadar anlattıysam da, başarılı
olamadım... 23 sene sonra bugün, her ne kadar, ben Belediye Başkanı olamadıysam
da, 1 Temmuz günü Karasu Atatürk Meydanında, yapılan "Karasu'nun Yaşayan
Değerleri" etkinliğinde, bir kez daha gördüm ki, koşullar bayağı bayağı
oluşmuş... … Var Mısın Karasu..?”
İçinde Karasu olan/geçen toplantı/konferans vb etkinliklere ya katılımcı olacak ya da katılacaktı; Neredeyse kendisini Karasu’ya adayacak, bir tek “Karasu Değerleri” projesini yerel siyaseti aşarak kendisinin deyimiyle ilkini hayata geçirecek, bir başlangıca imza atacaktı. Tabi ki her yapılan olumlu iş de eleştiriden nasibini alacak projenin mimarı olarak onu epey üzecekti.
(1 Temmuz 2022 günü yapılan
törende bulunan/katılan biri olarak sıcağı sıcağına yüzyüze görüşmemizde bu
yaşananları öncesiyle/sonrasıyla paylaşırken, isimleri atlanan/pas geçilen veya
siyasi saiklerle unutulan değerleri birebir isimlendirerek köşesinde kaleme
alacak “İçimde kalan / Yaşayan Değerler" başlığıyla kamuoyu ile paylaşacak,
“içimizde kalan diğer yaşayan değerleriyle” belediye tarafından önümüzdeki
yıllarda devam ettirilmesini salık verecektir.)
“Evet... 1 Temmuz günü, Karasu Atatürk Meydanında, 23 yıl gibi, uzun yılların özlemi olan, "Karasu'nun Yaşayan Değerleri" projesini, ince eleyip, sık dokuduktan sonra (Belediyenin de katkılarıyla) kamu oyuyla, halkın da büyük beğenisiyle paylaşmıştım, ama, (seçici) komisyon olarak; ortaya konan, "Sanatçılar, Sporcular, Bürokratlar, Doktorlar” gibi özellikler taşıması koşullarıyla belirlenmesine rağmen yine de bazı eksiklerimiz olmuştu... O eksikler ile yan yana geldiğimde, adeta yüreğim burkuluyor, üzülüyor kahroluyorum...Karasu Belediyesi, birincisini düzenlediği "Yaşayan Değerlerimiz" etkinliğini, her yıl, yine 1 Temmuz günü, yine Atatürk Meydanında düzenleyeceği etkinlikle, (içimizde kalan diğer yaşayan değerleriyle) devam ettirecektir sanırım...”
Muzaffer Ağabey;
Toplumsal sorumluluk/duyarlılık bağlamında yerelden-ulusala güncele/gündeme ilişkin çok özel/anlamlı yazılarınızla bizleri bilgilendirme/yüreklendirme yanında umut/öncü oldunuz.
Karasu sevdalısı olarak Karasu'ya değer katma bağlamında el tutan / gönüllere dokunan / katkı sağlayan /hizmet sunan özellikle yerelde mücadele veren, Siz gibi değerlerin çabaları takdire şayan ve de başlı başına ayrı bir değer.
İyiki varsınız...
*Sağlığına kavuşman ve yeniden aramıza dönmen umuduyla, dualarımız seninle!
Sevgili Ağabey…
(Karaağaç / 3. 9. 2023)
Remzi KOÇÖZ
(www.remzikocoz.com)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder