Rant uğruna,
Ormanlar/doğa/çevre katlediliyor;
Yitirilen Canlar ha keza!
Ülkenin bugünü/yarını yok ediliyor.
Aslında yokedilen/tüketilen/
-Gelecek kuşaklara kalacak-
Yaşam ve Canlılık!
1990’lı yıllarda karanlık güçler tarafından katledilen Cumhuriyet aydınları anısına -24 Ocak günü gazeteci/yazar Uğur MUMCU ile başlayıp 31 Ocak günü Prof. Muammer Aksoy ile sonuçlanan- 24-31 Ocak günleri arası Adalet ve Demokrasi haftası olarak kutlanırken, Türkiye’nin o karanlık dönemi bugünlere gelişimizin bir yol haritası olmuştur.
O günlerden bu günleri öngören, geleceğe dikkat çeken toplumu aydınlatmaya çalışan kanaat önderlerinin bir bölümü karanlık adına susturulmuşlardır.
"Adalet / Demokrasi / Laiklik" kavramları 100 yılını geride bırakan Cumhuriyet’imizin hedeflediği çağdaşlığın temel kriterleri yani olmazsa olmazları. Aslında birbirleri ile sarmal, içiçe birbirlerini tamamlayan unsurlar.
Bunların içerisinde laiklik, -daha da öne çıkarak günümüz ölçeğinde- tutkal konumunda; din/vicdan/inanç ve düşünce özgürlüğünün güvencesi olurken, Laiklik birnevi Cumhuriyetin, doğal olarak Demokrasinin ve Adaletin de temel güvencesi.
Cumhuriyet, kuruluş sürecinde modernleşme açısından hukuk alanındaki reform ve yapılan devrimlerle yol katederken akıl ve bilim rehberliğinde eğitim seferberliği başlatılmış, bunun sonucunda kısmi bir aydınlanma yaşanmış; edebiyattan sanata yaratıcılık gelişerek günümüze yansıyan çok sayıda eserler ortaya konmuştur.
Atatürk sonrası, Cumhuriyet/Aydınlanma karşıtları karşı devrim cephesinde birleşirken, feodal yapının (ağalık-şeyhlik) ağırlıklı olduğu henüz bilinçlenme aşamasında filiz verecek bir topluma -toprak reformu gerçekleştirilemeyen, esaslı/temel bir eğitime sahip olamayan- halk, demagojiyle serseme çevrilerek, “yeter söz milletindir” sloganları ile seçim/sandık demokrasisi getirilir.
Aslında dönemsel olarak Soğuk Savaş başlangıcı 1945’li yıllar -çok partili bir yaşama geçiş görünümünde- bağımsız dış politika anlayışından batıya bağımlı bir yapıya geçişin başlangıcı olur. 1990’lı yıllar ise dönemsel olarak Soğuk Savaş bitimi ile yeniden bağımsız bir dış politika yerine, yenidünya düzeni çerçevesinde BOP/GOP projesinin bir parçası olarak farklı bir mecraya sürüklenerek (özellikle 1990’lı yıllarda Atatürkçü/laiklik savunucusu yurtsever aydınlar ardarda katledilip bir nevi alan temizliği yapılarak) siyasal İslamcıların iktidarına kapı aralanacak. Sonrasında yaşanan kumpaslarla hukukun/yargının siyasallaşması ile parlamenter sistem otokratik bir sisteme evrilerek Türk-İslam sentezi adı altında ırkçı/dinci bir vesayetin yörüngesine oturtulacaktır.
Bu süreçte -1945’lerden günümüze zamana yayılarak- en çok hırpalanan ödün verilen laiklik ilkesi olacaktır. Laiklik, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de inançların güvencesi olmasına rağmen -inanç sömürüsünden nemalanan yapılarca- dincilerce, dinsizlik olarak yüksek perdeden seslendirilip, -4 yaş gibi anaokulu öncesinden başlayıp üniversitelerin medreseleştirilmesi- eğitimin dinselleşme süreci yürütülerek, kentten kente yayılan, adliye koridorlarına kadar yansıyan doludizgin bir hilafet/şeriat propagandası ile karşı karşıya kalınır.
Gelinen noktada Cumhuriyet/Atatürk devrimleri savunucusu hukuk savaşçısı Prof. Muammer Aksoy’un: “Büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede, laiklik ilkesi yok edildiği, hatta sadece önemli ölçüde zedelendiği zaman, ne halk egemenliği ve demokrasi ne de insan hakları ve hukuk devleti ayakta kalabilir” sözleri, yıllar öncesinden adeta bugünlere dikkat çeken laikliğe çağrısı daha da önem arzetmektedir.
Toplum olarak, -günübirlik siyasi ayrışmaları/çekişmeleri bir kenara bırakarak-, adalet ve demokrasi vede Cumhuriyet’in yegane güvencesi konumundaki Laiklik ilkesine sıkı sıkıya sarılmamız gereklilik ve önceliğimiz olmalıdır.
(02. 02. 2024)
Remzi Koçöz
Muammer Aksoy Anısına...
31 Ocak 1990 tarihinde
Karanlık güçlerce katledilen
Aydınlık bir Türkiye Savaşçısı
Atatürk /Cumhuriyet Devrimlerinin Yılmaz Savunucusu
Hukuk / Bilim Adamı Prof. Muammer Aksoy’u
Minnet ve Saygıyla anıyorum.