“Sünnet adı altında
Arap-Emevî örflerini dindenmiş gibi gösterip hakikatin üstünü örtmek, genel
ahlak ilkelerini çiğnemek, yalanı doğru, sahtekârlığı dürüstlük olarak sunmak,
bu grupların ortak özelliğidir…
Dincilik (veya siyaset
dinciliği); dini, çıkar, koltuk, baskı, egemenlik aracı yapan bir sanayi
koludur. İşin esası bakımından ne dini vardır ne de imanı. Onun dini imanı,
ibadeti hep çıkarı ve hesabıdır…
Dincilik, tarihin en
verimli, ama en zalim iş kollarından biridir. Dinci ise bu sanayi kolunu meslek
edinmiş olanların adı-unvanıdır…
Allah ile aldatmanın
başlangıcını oluşturan Emevî-Arap dinciliği, millet yerine ümmet, İslam yerine
şeriat aldatmacalarıyla özellikle Türk milletini kimliksiz, kültürsüz ve
tarihsiz bırakmanın dinsel bir gerekçesi olmuştur ve hala geçerliliğini
korumaktadır.” Prof. Yaşar Nuri
Öztürk (Çağdaş Türk filozofu/Bilim adamı/İlahiyatçı)
DİNCİLİK VE BELA ÜZERİNE
Allah hangi hallerde bir milletin/ülkenin/insanların
belasını verir?
Kur’ân
kıssalarının ‘ayet’lerin bildirdiğine göre geçmiş toplumların helâk ile
cezalandırılmalarının sebepleri yine kendi işledikleri kötülükleridir.
Âyetlerde buna işaret edilmektedir: “Bu, dünyada kendi ellerinizle yapmış
olduklarınızın karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına zulmetmez.” (Kur’an, Ali
İmran Suresi, ayet 3/182);
Toplumların
cezalandırılması açısından helâk, gerilemek, dini/ahlâkî değerleri kaybetmek
gibi anlamların yanısıra; ekonomik/siyasi yönden çöküş, toplumsal yıkım, siyasî
gücün kaybedilmesi ve toplumun varlığını yitirmesi gibi anlamlarda
kullanılmaktadır. Buna göre toplumların çöküş süreci yaşayarak toplu halde
cezalandırılmaları, kendi iradî davranışları ve yaşamlarındaki değişim
sonucunda devletleriyle birlikte yıkılmaları, kültür/medeniyet ve
bağımsızlıklarını kaybetmeleri anlamını taşırmış.
ÇARPIKLIKLAR...
Kızdığımız/bunaldığımız/haksızlığa
uğradığımızda,
Ağzımızdan ister
istemez dökülüverir:
Allah
belanı/belasını/belalarını versin,
Allah’ından
bul/sun/bulursun diyerek,
-Aslında acziyetimizin
dışa vurumu olarak-
Çaresizlikte
Allah’a sığınır,
Yani kötüleri
Yaradan'a havale ederiz.
Diğer yandan;
Yaptıkları her
ihmalin/ yanlışın/ haksızlığın,
Olumsuz
sonuçlarını Kader diyerek geçiştirip,
Ve de Allah’a
havale ederek,
Hesap vermekten
imtina edip, helallik isterken,
Yanlışlarının vebalini
tabiki toplum çekiyor,
Hem de ağır bir
bedel ödeyerek.
Öncelikle o ülkeyi
işgalden kurtarıp, bağımsız kılıp,
Tebaa/kulluktan
kurtarıp özgür birey yurttaş kılan,
İstiklali yanında
istikbalini de güvence kılan,
Akıl yerine
hurafeleri kendine inanç/iman kılan, cehaleti kutsayan,
Yobazlığa/bağnazlığa/cehalete
karşı mücadele veren kurucu liderine,
Değerlerine
ihanet eden toplumlara;
O kurucuların
binbir meşakkatle kurduğu/oluşturduğu,
Fabrikaları/tesisleri/kurumları/kuruluşları
haraç-mezat satıp,
Peşkeş çekenleri
el üstünde tutup biat edenlere;
Toplumun temel
direklerini oluşturan ve siyasetten imtina edilen ve de kutsiyeti olan;
Kışlaya/orduya,
Mektebe/eğitime, Dine/mabede siyaseti bulaştıranlara pey verenlere...
O zaman;
Günümüzün en geçerli
akçesi,
Din
satıcılığı/simsarlığı,
İnanç tüccarlarınca
vazedilen/vadedilen cennetin anahtarı,
Yaradan’ın
bahşettiği aklı,
Hayra değil
şerre; şeytanlığa yor,
Her türlü
ahlaksızlığı/hırsızlığı/yolsuzluğu/kayırmacılığı/yalanları kutsa,
Kul hakkını
kendine helal kıl!
Her türlü
fitne/fesat/fırıldak ol,
Olamıyorsan da
olanları destekleyerek,
Onların ardına
düş/biat et,
Kula kulluk
ederek,
Zenginleşir rahat
eder,
Terfi eder,
itibar görür,
Makamlarda
yükseldikçe yükselirsin,
Sana düşecek
payın/rantın/sadakanın bayraktarlığını yap,
Kendince -öteye
kalmadan cennetlik olur- bu dünyada cenneti bulursun!
(22. 06. 2024)
Remzi KOÇÖZ