14 Temmuz 2024 Pazar

TARİHTEN -Tarih Sayfalarından- NOTLAR - 29

             İnsan Unutur Tarih Hatırlatır:

“Bugün bize Atatürk’ü ve yakın tarihi unutturmak isteyenler, ulus bilincimizi oluşturan milli hafızamızı silmek istiyorlar, siyasal hafızamızı kurgusal bir tarihle yeniden biçimlendirmeye çalışıyorlar. Cumhuriyet’in millet hafızası yerine Osmanlı’nın ümmet hafızasını yeniden canlandırmaya çalışıyorlar. Bunun için halkın hafızasını kurgusal bir tarihle ve dinle şekillendiriyorlar.” Sinan MEYDAN

KIBRIS/TOPRAK KAYIPLARI/DENGE POLİTİKASI/YENİ OSMANLICILIK

Sultan Abdülhamid / İstibdat dönemi; Balkanlar ve Kafkas cephelerindeki Osmanlı-Rus savaşlarının (1878) getirdiği kayıpların ve başarısızlıkların ardından Düyun-u Umumiye (Genel Borçlar İdaresi) kurulması (1881) İmparatorluğun çöküşüne giden yolda mihenk taşlarıdır. Devlet teslim olmuş, milli/bağımsız özelliğini kaybetmiş, uluslararası sermayenin yönetimine girmiştir.

Bu dönemdeki toprak kayıpları

Kıbrıs’ın İngilizlere verilmesi, Romanya, Sırbistan, Karadağ’ın bağımsızlığı (1878),

Fransa’nın Tunus’u işgali (1881), İngilizlerin Mısır’ı işgali (1882),

Girit’in Yunanistan’a, Bosna-Hersek’in Avusturya’ya bırakılması, Bulgaristan’ın bağımsızlığı (1908).

Kıbrıs

“Kıbrıs Batı Asya’nın anahtarıdır” diyen İngilizler, Doğu Akdeniz’de egemenlikleri için “Kıbrıs’ın kendilerine verilmesi şartıyla Berlin konferansında Osmanlıya yardım edecektir” şeklinde Kıbrıs’ı resmen isterlerken (23.5.1878), Kıbrıs; “Hukuki şahaneme halel gelmemek şartıyla anlaşmayı tasdik ederim” şeklindeki padişah iradesiyle, geçici olarak İngilizlere bırakılacak (15.7.1878), zaman içerisinde tamamıyla elden çıkacaktır (5.11.1914). Türklerden boşalan yerler Rumlara verilirken, Osmanlı tarihinde ilk kez savaş yapılmaksızın bir toprak kaybedilecektir.

Dış politika

Abdülhamit denge siyasetinin ilk kaybı Kıbrıs olurken, ardından kayıplar kat be kat artacaktır. (Batılı ülkeler, Haliçte Abdülhamid tarafından bekletilen donanmanın kullanılmamasını fırsata çevirerek adaları da bir bir işgal edeceklerdi.)

“Sultan Hamid’in dış politikadaki ilkesi şu idi: Rusya’yı idare etmek, İngiltere ile asla sorun çıkarmamak, Almanya’ya dayanmak, Avusturya’nın gözünün Makedonya’da olduğunu unutmamak, diğer devletlerle mümkün mertebe hoş geçinmek… Balkanları karıştırıp Bulgarlar, Sırplar ve Yunanlar arasına nifak ve anlaşmazlık yaratmak. En çok çekindiği devlet İngiltere idi…” (Mabeyn Başkatibi Tahsin Paşa)

İngiliz politikası ve Rus tehdidi karşısında sıkışan Osmanlı yönetimi İngilizlere yakınlaşma niteliğinde Kıbrıs’ı bırakırken, Doğu Anadolu’nun Ermenilere verilmesi konusundaki tavize yanaşmaması ise bu dönemin başarısı olacaktır.

İç politika

II. Abdülhamit’in istibdat döneminde öğrencilerin geçmişle mevcut durumu kıyaslayarak saraya muhalif olmalarında okul müfredatındaki tarih derslerinin etkili olduğu, Osmanlıcılık ve İslamcılık yerine Ulusçuluğu özendirdiği gerekçesiyle;  “padişah ve hükümet, tarihi sevmezler ve tarihten korkarlardı” (Yusuf Akçura). Bu dönemde genel tarih ve coğrafya dersleri kaldırılıp hatta tarih kitapları yasaklanırken, “saraya sadık/itaatkar bir Osmanlı tebeası” yaratmak adına yerleri din ve ahlak dersleri ile doldurulur (Sadrazam Küçük Said Paşa).  Günümüz müfredat değişikliği de inadına o döneme atfen, kayıplara/çöküşe rağmen geriye gidişten başka bir şey değil. Ne diyelim; tarih tekerrür etmekte…

Günümüzde “Payitaht” dizileriyle büyük padişah/ulu hakan olarak taçlandırılan Sultan  Abdülhamid döneminde Avrupa ülkeleri, topraklar dışında ekonomik imtiyazlarla duyunu umumiyle gelirlerine de el koyarak istediklerini alırlarken, içişlerine müdahalede geri kalmazlar. Abdülhamid’in kendisine suikast düzenleyen bir yabancıyı (Belçikalı Edward Joris-1905) bile baskı karşısında serbest bırakmakla kalmayıp, -500 altın harcırah vererek hafiyelik yapma gerekçesiyle- Avrupa’ya gönderecektir.

Gelinen noktada; Türkiye’nin 2 katı büyüklüğünde toprak kaybedilmesine rağmen, günümüzde “hiç toprak kaybedilmemiştir” şeklinde, Osmanlının “hasta adam” olarak teslimiyetine/çöküşüne imza atılan Abdülhamid/istibdat dönemi adeta kutsanmakta..

20. yüzyıla Türk mucizesi olarak damga vuran çökmüş bir imparatorluktan modern bir toplum yaratan bir değişimin, Türkiye’nin Cumhuriyet dönüşümü sıradanlaştırılmaya çalışılmakta, -21. yüzyıla ulaşan 100 yıllık- Cumhuriyet’e alternatif olarak parlatılan; Siyasal İslamcılık ve Yeni Osmanlıcılık siyaseti adına Tarih -tarihi gerçekliklere/belgelere/yaşanmışlıklara rağmen- derin tarihçiler tarafından çarpıtılmakta vede unutturulmaya çalışılmakta…

Remzi KOÇÖZ




Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz