29 Eylül 2024 Pazar

TARİHTEN -Tarih Sayfalarından- NOTLAR - 30

“İslâm tarihi boyunca Arap-Müslüman düşünür/yazarların Türk hakkında serdettikleri görüşlerin Şeriat eğitimi altında Türk'ün (kendi kendini inkârı şeklinde) kafasına ve ruhuna işlenmesinden doğmuştur. Bu görüşleri Türk, kendi din adamının bunca yüzyılki bilgisiz tutumu ve fanatik gayretleriyle akıl/mantık/bilgi süzgecinden geçirmeksizin olduğu şekilde ve mutlak bir gerçekmiş gibi almış ve benimsemiştir. Türk'ü bu cehaletten kurtarmak için onun hakkında söylenen her şeyi, bunlar ne kadar acı olursa olsun, ortaya sermek şarttır.”  Prof. İlhan ARSEL

 ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ VE TÜRKLER

-İlhan Arsel ile Tarihsel Gerçeklikler-

Arap'ın kültür eğitiminde yer alan ve onun Türk'e karşı düşmanlık duygularını besleyen ve geliştiren eserlerin sayısı pek çoktur. Arap milliyetçiliğini Türk aleyhtarlığı duyguları ile birlikte perçinleyen Al-Ahzar eğitimi bu işin mihmandarıdır.

-“Türk’ün yok olmasından sonra düzen ve bolluk geleceği” inanışını geliştiren ve bu inanışı Kuran’ın Kefh suresi 94 ve Embiya suresinin 96. ayetlerindeki “Yecüc ve Mecüc” öyküsünden çıkaran Arap yazarlar olacaktır. (Abul Beka ad-Damiri, İmam al-Balki)

-1001 Gece Masalları, Arap’ın Türk'e karşı beslediği nefret ve husumet duygularının 9. yüzyıldan bu yana çeşitli devirler içerisindeki şekillenmesini gösterir. Binbir Gece Masalları Arap’ın Türk aleyhtarlığının mukaddes kitabıdır ve Türk'e karşı melanetinin örnekleriyle doludur. Arap kendisine has ne meskenet ve ne kadar kötü huy var ise ve başta Kur'an olmak üzere İslâm Peygamberi tarafından ve başkaca Müslüman yazarlarca kendisine izafe olunan ne kadar suçlamalar var ise -hırsızlık, yağmacılık, habislik, kabalık, merhametsizlik gibi- bu nitelikleri bütünüyle Türk'e has nitelikler gibi göstermesini bilmiştir.

-9.yy’dan itibaren Halifeler (Mu'tasım, Vasık, Harun Reşid vd) devirlerindeki Arap halklarının Türk'e karşı düşmanlık şekline giren kıskançlıklarının, “hırsız, yağmacı, merhametsiz” gibi suçlamalarının hikayeleri ile doludur.

-10.yy’da Hudud al-Alam;  “Türk yabani görünüşlü, kanun tanımaz ve savaşçıdır.”

-11.yy’da îbn el-Banna ve Sa'id el-Andalusi anılarında, Arab ahaliye karşı kötü davranışı bir olay üzerinden örnekleyip Türk aleyhtarlığı duygularını işleyecektir.

-Tarihçi Yakut (12.yy); “İslam’a en büyük kötülüğü yapan Türklerdir, medeniyet düşmanıdır Türkler.”

-Coğrafyacı Al İdrisi (12.yy); “Türk: zalim, sert, haşin, kaba güç temsilcisi, intikamcı, bencil ve savaşçı bir millet.”

-İslâm dünyasınca adeta ikinci bir peygamber gibi kabul edilen ve “Hüccetül İslam” diye yüceltilen İmam Gazali’ye göre; “Türk, zeka bakımından yeteneksiz ve tüm yaşamlarıyla dalalet içerisindedir. Türkler, zulmetle/karanlıkla perdelenmiş olanlar arasında yer alırlar. Kur'an ve Hadis hükümlerine göre cehennemlik olacaklardır.” (İslam'da akıl yerine nakli önceleyip içtihad kapısını kapatan Gazali'ye göre; akla değer veren aklın üstünlüğüne yönelen Mutezile sınıfı gibi kişiler bu kategoriye dahildir.)

-13. yy. İslâm ahlakiyatçısı Nasreddin Tusı’nin Türk hakkındaki kanaati: “Kaba, haşin, gaddar, cesur, hain.”

-Tarihçi Cuvaynı'nin (13.yy.); “Türk'ün geçtiği yer harabeye döner” şeklindeki sloganı İbn Tulun 16.yy’da yaşatmaya devam eder.

-Suriyeli Yazar Abdürrahman al-Kavaikibi (1849-1902): “İslâm'a kötülük yapan sadece Türklerdir ve Arap Türk'e nazaran çok üstündür.”

-Mısır Müftüsü Muhammed Abduh (1849-1905): “Ruhuna İslâm nüfuz edemeyen Türk İslâm medeniyetini söndürmüştür.”

-Müslüman Arap, -11.yy itibariyle- Türk idaresi altında yaşamaktansa Hristiyan hakimiyeti altında yaşamanın çok daha iyi olabileceği duygularını açıklar.

Arap'ın Türk nefretinin 20. yy yansımaları…

-İbn Cabir al-Baladuri (“Kitab Futûh al-Buldan”, 1916); Türk'ün dürüstlüğünü ‘saflık’, Acem'in/Arap’ın kurnazlığını ‘meziyet’ şeklinde görüp/gösterecektir.

-Arap düşünürü Seyid Ali Emir (1922);  İslâm Peygamberi köleliği kaldırmak istemiş fakat kölelik müessesesi onun arzusu hilafına devam etmiş. İslâm'da köleliği yerleştiren ve geliştiren Türkler imiş. Araplar Türklerle temas etmemiş olsalardı kölelik müessesesinden çoktan kurtulmuşlardı. (Seyid Ali Emir gibi bir diğer Arap yazarı, W. Arafat (1966): Türk düşmanlığı unsurunu kölelik konusunda sömürü vasıtası yapar.)

-Arap milliyetçilerinden Şeyh Muhammed Reşid Rida (1923); Türkler kadar İslâm'a zarar veren bir başka millet olmadığını belirtirken; Emevilerden sonra Halifeliği ele geçiren Abbasiler İslâm'ın uçuruma sürüklenmesi yolunu açmış. Fakat daha sonra Halifeliğin Arap olmayan ellere ve özellikle Türklere geçmesiyle bu uçuruma sürüklenme tam manasıyla hızlanmıştır.

-İslâm düşünürlerinden Taha Hüseyin (1938); Müslüman ülkeleri işgal etmekle Türkler bu ülkelerin Batı ile temasını kesmişlerdir ve medeniyet gelişmesine engel olmuşlardır.

-Arap milliyetçilerinden Abdülrahman al-Bezzaz (1952-1965): İslâm kültürünü ve medeniyetini barbar Türkler yok etmiştir.

-Mısır devlet başkanı Cemal Abdülnasır (“Mısır'ın Kurtuluşu; İhtilalin felsefesi”, 1955): Mısırlı'nın ve genellikle Arap'ın ilkel kalması nedenlerini Türk hâkimiyetinde arar. Mısırlının Tanrıdan dilediği tek şey; Tanrı Türk'ün cezasını versin.

-Arap yazarlardan H. B. Sharabi (1962): İslâm’da hür ve serbest düşünceyi Osmanlılar yok etmiş, içtihat kapılarını Osmanlılar kapamıştır.

-Arap milliyetçisinin 1971'lerdeki iddiası (N. Ziadeh): İslâm dini savaşçı bir din değildir, onu savaş dini haline getiren Türk’lerdir.

…………………………..

Yukardaki paragraflar Arap'ın, İslâm tarihi boyunca Türk/ler hakkındaki tutum/davranış/ duygularının sınırlı bir bölümünü özeti…

Sonuç olarak; Arap milliyetçisinin tezi şudur: İslam, hernekadar cihanşümul bir din olsada, özü itibariyle Arap için indirilmiş, Arap’ın niteliklerinden/tarihinden/geleneklerinden çıkmış bir dindir. Kuran ve hadis hükümleri bunun delil/belgesidir. Onlara göre İslam uygarlığının kurucusu Arap, yıkıcısı Türk’tür.

Tunuslu İbn Haldun; 14-15. yy’da Türk'ün lehinde olabilecek görüşe sahip nadir Arap düşünürlerden biridir. Yakın tarihin geniş görüşlü Arap düşünürlerinin değerlendirmesi tek başına yukarıdaki söylemlere bir cevap niteliğindedir; “Türk egemenliği ve idaresi altında yaşamış olmalarına rağmen, Türk'ün bile kendi bakımından hiç bir zaman sahip olmadığı bir milliyet duygusuna sahip olabilmişler ve Araplıklarını unutmamışlardır. Üstelik de Türkler Arapları Türkleştirmek ve milli benlik duygusundan yoksun kılmak için hiç bir teşebbüste bulunmamışlardır.” (Z. Zeime, The Emergence of Arab Nationalism/ Arap Milliyetçiliğinin Ortaya Çıkışı, Beyrut 1966)

Dinin kutsiyetine sığınılarak “Müslüman=Arap” şeklinde gerçekleştirilen ve Müslüman/ümmet kardeşliği adı altında “Araplaştırılarak kaybolan uluslar/halklar” tarihsel bir gerçekliktir.

Gelinen noktada; Arap'ın geri, Şeriat’ın ilkel kalmasının nedeni Türk'ten ziyade bizzat Şeriat'ın kendi tabiatından doğma engellerdir ve aslında tarihte Türk'ü de geri bıraktıran doğrudan doğruya Şeriat'ın gelişmeye/yeniliğe/özgür düşünceye ve yaratıcı zekaya yer vermeyen niteliğidir.

Öncelikle tarihsel gerçeklikleri, gelişimi/değişimi tespitle işe başlamak en doğru yol olacaktır.

(22 Eylül 2024)

Remzi KOÇÖZ





Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz