“İslâm tarihi boyunca Arap-Müslüman düşünür/yazarların Türk hakkında serdettikleri görüşlerin Şeriat eğitimi altında Türk'ün (kendi kendini inkârı şeklinde) kafasına ve ruhuna işlenmesinden doğmuştur. Bu görüşleri Türk, kendi din adamının bunca yüzyılki bilgisiz tutumu ve fanatik gayretleriyle akıl/mantık/bilgi süzgecinden geçirmeksizin olduğu şekilde ve mutlak bir gerçekmiş gibi almış ve benimsemiştir. Türk'ü bu cehaletten kurtarmak için onun hakkında söylenen her şeyi, bunlar ne kadar acı olursa olsun, ortaya sermek şarttır.” Prof. İlhan ARSEL
ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ VE TÜRKLER
-İlhan
Arsel ile Tarihsel Gerçeklikler-
Arap'ın kültür
eğitiminde yer alan ve onun Türk'e karşı düşmanlık duygularını besleyen ve
geliştiren eserlerin sayısı pek çoktur. Arap milliyetçiliğini Türk
aleyhtarlığı duyguları ile birlikte perçinleyen Al-Ahzar eğitimi bu işin
mihmandarıdır.
-“Türk’ün yok olmasından
sonra düzen ve bolluk geleceği” inanışını geliştiren ve bu inanışı Kuran’ın
Kefh suresi 94 ve Embiya suresinin 96. ayetlerindeki “Yecüc ve Mecüc”
öyküsünden çıkaran Arap yazarlar olacaktır. (Abul Beka ad-Damiri, İmam
al-Balki)
-1001 Gece
Masalları, Arap’ın Türk'e karşı beslediği nefret ve husumet duygularının 9.
yüzyıldan bu yana çeşitli devirler içerisindeki şekillenmesini gösterir. Binbir
Gece Masalları Arap’ın Türk aleyhtarlığının mukaddes kitabıdır ve Türk'e karşı
melanetinin örnekleriyle doludur. Arap kendisine has ne meskenet ve ne kadar
kötü huy var ise ve başta Kur'an olmak üzere İslâm Peygamberi tarafından ve başkaca
Müslüman yazarlarca kendisine izafe olunan ne kadar suçlamalar var ise
-hırsızlık, yağmacılık, habislik, kabalık, merhametsizlik gibi- bu nitelikleri
bütünüyle Türk'e has nitelikler gibi göstermesini bilmiştir.
-9.yy’dan itibaren
Halifeler (Mu'tasım, Vasık, Harun Reşid vd) devirlerindeki Arap halklarının
Türk'e karşı düşmanlık şekline giren kıskançlıklarının, “hırsız, yağmacı,
merhametsiz” gibi suçlamalarının hikayeleri ile doludur.
-10.yy’da Hudud
al-Alam; “Türk yabani
görünüşlü, kanun tanımaz ve savaşçıdır.”
-11.yy’da îbn el-Banna ve Sa'id el-Andalusi
anılarında, Arab ahaliye karşı kötü davranışı bir olay üzerinden örnekleyip
Türk aleyhtarlığı duygularını işleyecektir.
-Tarihçi Yakut (12.yy); “İslam’a en büyük
kötülüğü yapan Türklerdir, medeniyet düşmanıdır Türkler.”
-Coğrafyacı Al İdrisi (12.yy); “Türk: zalim,
sert, haşin, kaba güç temsilcisi, intikamcı, bencil ve savaşçı bir millet.”
-İslâm dünyasınca adeta ikinci bir peygamber gibi kabul edilen ve “Hüccetül İslam” diye yüceltilen İmam Gazali’ye göre; “Türk, zeka bakımından yeteneksiz ve tüm yaşamlarıyla dalalet içerisindedir. Türkler, zulmetle/karanlıkla perdelenmiş olanlar arasında yer alırlar. Kur'an ve Hadis hükümlerine göre cehennemlik olacaklardır.” (İslam'da akıl yerine nakli önceleyip içtihad kapısını kapatan Gazali'ye göre; akla değer veren aklın üstünlüğüne yönelen Mutezile sınıfı gibi kişiler bu kategoriye dahildir.)
-13. yy. İslâm
ahlakiyatçısı Nasreddin Tusı’nin Türk hakkındaki kanaati: “Kaba, haşin, gaddar, cesur, hain.”
-Tarihçi Cuvaynı'nin (13.yy.); “Türk'ün
geçtiği yer harabeye döner” şeklindeki sloganı İbn Tulun 16.yy’da yaşatmaya
devam eder.
-Suriyeli Yazar Abdürrahman al-Kavaikibi
(1849-1902): “İslâm'a kötülük yapan sadece Türklerdir ve Arap Türk'e nazaran
çok üstündür.”
-Mısır Müftüsü Muhammed Abduh (1849-1905): “Ruhuna
İslâm nüfuz edemeyen Türk İslâm medeniyetini söndürmüştür.”
-Müslüman Arap, -11.yy itibariyle-
Türk idaresi altında yaşamaktansa Hristiyan hakimiyeti altında yaşamanın çok
daha iyi olabileceği duygularını açıklar.
Arap'ın Türk nefretinin 20. yy yansımaları…
-İbn Cabir al-Baladuri (“Kitab Futûh al-Buldan”,
1916); Türk'ün dürüstlüğünü ‘saflık’, Acem'in/Arap’ın kurnazlığını ‘meziyet’
şeklinde görüp/gösterecektir.
-Arap düşünürü Seyid Ali Emir (1922); İslâm Peygamberi köleliği kaldırmak
istemiş fakat kölelik müessesesi onun arzusu hilafına devam etmiş.
İslâm'da köleliği yerleştiren ve geliştiren Türkler imiş. Araplar
Türklerle temas etmemiş olsalardı kölelik müessesesinden çoktan kurtulmuşlardı. (Seyid Ali Emir gibi
bir diğer Arap yazarı, W. Arafat
(1966): Türk düşmanlığı
unsurunu kölelik konusunda sömürü vasıtası yapar.)
-Arap milliyetçilerinden Şeyh Muhammed Reşid Rida
(1923); Türkler kadar İslâm'a zarar veren bir başka millet olmadığını
belirtirken; Emevilerden sonra Halifeliği ele geçiren Abbasiler İslâm'ın
uçuruma sürüklenmesi yolunu açmış. Fakat daha sonra Halifeliğin Arap olmayan
ellere ve özellikle Türklere geçmesiyle bu uçuruma sürüklenme tam manasıyla
hızlanmıştır.
-İslâm düşünürlerinden Taha Hüseyin (1938); Müslüman
ülkeleri işgal etmekle Türkler bu ülkelerin Batı ile temasını kesmişlerdir ve
medeniyet gelişmesine engel olmuşlardır.
-Arap milliyetçilerinden Abdülrahman al-Bezzaz
(1952-1965):
İslâm kültürünü ve medeniyetini barbar Türkler yok etmiştir.
-Mısır devlet başkanı Cemal Abdülnasır (“Mısır'ın Kurtuluşu;
İhtilalin felsefesi”, 1955): Mısırlı'nın ve genellikle Arap'ın ilkel kalması
nedenlerini Türk hâkimiyetinde arar. Mısırlının Tanrıdan dilediği tek şey;
Tanrı Türk'ün cezasını versin.
-Arap yazarlardan H. B. Sharabi (1962): İslâm’da hür ve serbest düşünceyi
Osmanlılar yok etmiş, içtihat kapılarını Osmanlılar kapamıştır.
-Arap milliyetçisinin 1971'lerdeki iddiası (N. Ziadeh): İslâm dini savaşçı bir din değildir, onu savaş dini haline getiren Türk’lerdir.
…………………………..
Yukardaki paragraflar Arap'ın, İslâm tarihi boyunca
Türk/ler hakkındaki tutum/davranış/ duygularının sınırlı bir bölümünü özeti…
Sonuç
olarak; Arap milliyetçisinin tezi şudur: İslam, hernekadar cihanşümul bir din
olsada, özü itibariyle Arap için indirilmiş, Arap’ın
niteliklerinden/tarihinden/geleneklerinden çıkmış bir dindir. Kuran ve hadis
hükümleri bunun delil/belgesidir. Onlara
göre İslam uygarlığının kurucusu Arap, yıkıcısı Türk’tür.
Tunuslu İbn Haldun; 14-15. yy’da Türk'ün
lehinde olabilecek görüşe sahip nadir Arap düşünürlerden biridir. Yakın tarihin
geniş görüşlü Arap düşünürlerinin değerlendirmesi tek başına yukarıdaki
söylemlere bir cevap niteliğindedir;
“Türk egemenliği ve idaresi altında yaşamış olmalarına rağmen, Türk'ün bile
kendi bakımından hiç bir zaman sahip olmadığı bir milliyet duygusuna sahip
olabilmişler ve Araplıklarını unutmamışlardır. Üstelik de Türkler Arapları
Türkleştirmek ve milli benlik duygusundan yoksun kılmak için hiç bir teşebbüste
bulunmamışlardır.” (Z. Zeime, The Emergence of Arab Nationalism/ Arap
Milliyetçiliğinin Ortaya Çıkışı, Beyrut 1966)
Dinin kutsiyetine sığınılarak “Müslüman=Arap” şeklinde
gerçekleştirilen ve Müslüman/ümmet kardeşliği adı altında “Araplaştırılarak kaybolan uluslar/halklar” tarihsel
bir gerçekliktir.
Gelinen noktada; Arap'ın geri, Şeriat’ın ilkel kalmasının nedeni Türk'ten ziyade bizzat Şeriat'ın kendi tabiatından doğma engellerdir ve aslında tarihte Türk'ü de geri bıraktıran doğrudan doğruya Şeriat'ın gelişmeye/yeniliğe/özgür düşünceye ve yaratıcı zekaya yer vermeyen niteliğidir.
Öncelikle tarihsel gerçeklikleri, gelişimi/değişimi
tespitle işe başlamak en doğru yol olacaktır.
(22 Eylül 2024)
Remzi KOÇÖZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder